A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Beyazların Ressamı - Işığa Aşkla

Kategori Kategori: Ayorum Güncel | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Deniz Günal | 28 Kasım 2016 11:26:01

Büyüğüm, dostum, arkadaşım sevgili abim Ressam Cemil Eren’in Hakk’a yürüdüğünü öğrendim bugün. Ölümün gölgesi var, ağır. Giden bunca seviliyorsa. Sevdiklerimiz, bizi anılarımızla bırakıp göçtüklerinde, yoklukları ile yüreğimizde yaralar açtıklarında en çok, bizimleler. Ruhumuzun derinliklerine kök salmış, dalları günümüzün içine, yüreğimizi yaprak yaprak yeşerterek uzanan görkemli ağaçlar gibiler. Gitseler de kalıyorlar.

Sevgili Cemil Abi. Sen yalnız dostlarının, sevenlerinin, benim değil, Cumhuriyet Aydınlanmasının,Türk resminin de içinde köklenmiş ulu bir çınardın.

Özünle sözün bir, sözünle özün öz… Gerçek bir sanatçı, tam bir aydındın. Duruluğun, arılığın, inceliğinle ferahlatırdın bulunduğun tüm ortamları. İçindeki yaratıcı itki hep güçlüydü. Bedenin güçten düştüğünde bile aklın hep yapmak istediğin resimlerde, tamamlamak istediğin anılarındaydı.Bir keresinde geçmiş tükenmez bir kaynak mı diye sormuştum. ‘Tükenmez kaynak orada, gönülde’ demiştin gülümseyerek.

Beyazların ressamıydın. Beyazla ışığa ulaşmaya çalışıyorum, resimlerimdeki tüm imgeleri ışığa boğmak istiyorum diyordun.

İşte şimdi ışığa doğru yola çıktın. Ne kadar içimde olsan da, gerçek varlığını çok ama çok özleyerek yaşayacağım. Yaşamına girdiğin herkes seni özleyecek.

Beyazların ressamı, ışığın yolcusu, Cemil Abim, hoşçakal, ışıkla aşkla hoşçakal.


Not: Değerli ressam Cemil Eren 27 Kasım 2016 günü akşam saat yedibuçukta Hakk’a yürümüştür.  29 Kasım salı günü öğlen Ankara Karşıyaka mezarlığından son yolculuğuna uğurlanacaktır. Tüm dost ve sevenlerine, sanat severlere duyurulur.





Işığa Doğru Bir Ressam

2010 yılında yapılmış bir söyleşi
 
Karşı duvarda Barış Eren’in kışkırtıcı tablosu, şöminenin üzerinde Zeynep Eren’in masum portresi, tepeden sarkan koca mavi top ile yalın fakat sıcacık döşeli yaşam odası. Odanın bir ucunda aynalı karyola, merdiven altına sığmış mutfak... Merdivenlerde Zeynep Eren’in modern Kibele figürleri...
 
Sıcak, keyifli söyleşimize bir yandan kanal Mezzo’da çalan nefis klasik besteler öte yandan Cemil Eren’in düşkün olduğu demli çayın fokurtusu eşlik etti.
 
 
Sanat anlayışında neredesin?

 
Beyazlara devam. Ama bunun anlamının ışık olduğunu kavradım.
 
Neden ışık?
 
Karanlık insanları ürkütür. Yaşamımda geceden çok gündüzü severim.
 
7 rengi bir disk üzerine dizip çevirince beyaz görünür. 7 renk ışığı oluşturur. Beyazla ışığa ulaşmaya çalıştığımı anladım.
 
Beyaza yönelmekle ışığı aramışım. Güvercin, martı, deniz, balerin hatta yeni kaya resimlerimde de imgelerimi ışığa boğmak istiyorum.
 
Işık hep önemli değil miydi?
 
1961 yılında Paris’deydim. Louvr müzesinde Chagall vitraylarını sergiliyorlardı Kudüsdeki sinegoğa göndermeden önce. CAMLARDAN GELEN IŞIK beni çok etkiledi.
 
Kendi kendime denemelerle vitraylar yaptım. Işıkla ilişkim  böyle başladı.
 
Barok ışık da beni çok etkiledi. Örneğin Rembrand’ın ışığı kullanışı... Bir tablosunda loş bir ortamda, yalnızca resimdeki yüzüne ışık tutar. Ben de soyut resim dönemimde her tarafı beyaz tablolarda ışığı lekeler atarak kullandım. Resimlerimdeki fazla renkler karanlığı rembolize ediyordu.
 
Sonra Ege’nin ışığı ile tanıştım. Bodrum resimlerim Ege’nin ışığını yansıtır.
 
GOETHE ölürken demiş ki IŞIK DAHA ÇOK IŞIK.. Ruhumda hep yankılanır sözleri.
 
Kaya resimleri de ışığa dahil mi?
 
Kayaların içinde gizlenmiş yüzleri ilk kez Güzelcehisar’da gördüm. Çarpıldım. Kayalara bir tutku başladı bende. Resimlerini  çektim.  Bilgisayarımın ekranında büyütüp baktım.  Şaşkınlığım arttı.  O kadar çok imge vardı ki kayalara gömülü, kadınlar, erkekler, yaratıklar!
 
Evet, kaya resimleri de ışıkla ilgili... İçlerinde gizlenmiş yüzleri ışığa çıkarmak amacım. Kayalar 80 milyon yıl önce oluşmuş. Doğa işlemiş onları. Sonra kuşaklar gelmiş geçmiş üzerinden, yanından, ötesinden... Kayalar sindirmiş yaşanmışları... kederler, özlemler, kırıklıklar kadar neşeleri coşkuları da...
 
Onları şimdi ışığa kavuşturmak istiyorum. Onları yaparkenki ruh halimi anlatmak zor. İçime aşk doluyor. Kendimden geçiyorum. Bir tür vecd içinde olma hali.
 
Gerçekten o kayaların içine gizlenmiş yaşamlar var mı sence?
 
Güzelcehisardaki tek odalı evimde bir gece baktığım bir resimden korkuya kapıldım.  Sanki onlar da bana bakıyordu. Yüzümü çevirdim, bakamadım resme gün ışıyana kadar.
 
Yıllar önce tahtalar üzerinde Faum resimlerinin fotoğraflarına da bakarken böyle bir etki yaşamıştım. Sanki tahtalardan resimler bana geri bakıyordu.
 
Bunu bir sanatçı ile objesi arasındaki derin iletişim olarak görebiliriz. Ya da obje tarafından etki altına alınma..

Geçmişinde kalmış anıların arasında gizlenmiş insanları da çıkartıp şiirle öykülüyorsun bir yandan suluboya resimlerini yapıyorsun.
 
Onlar yokoldular. Silindiler. İz bırakmadılar belki. Pek çok insan gibi çileleri de oldu sevinçleri de. Onlar babam, annem, anam, amcam...  İz bırakmasalar da, onlar başkaları için önemli olmasa da benim için önemliler.
 
Geçmişte haşin davranıkları oldu belki ama şimdi geriye bakınca onlara borçlu olduğumu görüyorum. Beni adam etmeye çalıştılar.
 
Bir tür vefa borcu değil mi? Yazılarını okurken o duygulara kapılıyoruz biz de. Peki yazıda böyle şiirsel öykülemeye nasıl vardın?
 
Az sözle daha çok duygu yükleyebildiğimi gördüm.
 
Monteque bir arkadaşına uzunca bir mektup yazmış..Kusura bakma zamanım yoktu o yüzden uzun yazdım demiş. Beni etkilemiştir bu anı.
 
Resimde de yazı da bunu yapmaya çalışıyorum. 
 
Geçmişindeki insanların çoğunun fotoğrafları bile yoktur. Resimlerini nasıl yapıyorsun?
 
Geçmişe dönüp belleğimde iyice canlandırıyorum. Hem onlarla ilgili duygularımı çağırıyorum hem de yeniden onların kişiliğine girerek onları anlamaya çalışıyorum.
 
Kayalar ve geçmiş tükenmez bir kaynak mı?
 
Bir idem var! Onlara ışık katmak... Hem de kendimden bir şeyler vermek.  Tükenmez kaynak orada, gönülde.
 
Bir resim nasıl ortaya çıkıyor?
 
Önce kafamda tasarlıyorum. Ama asıl resim çalışırken oluşuyor. Bazen bir resim hiç bir yere çıkmıyor. Hakkından gelemiyorum ya da. O zaman üstünü beyazla kapatıyorum, karkası yeniden başka bir resim için kullanıyorum.
 
Yaşadığın sevinçler, acılar yansır mı resmine hemen?
 
Yaşarken hayatıma hayat da giriyor elbette. Bir martı, yaşadığım çevre, deniz, taşlar...
 
Ama duygularım hemen resmime yansımaz. Önce onları yaşarım, sindiririm. Sonra dingin bir yürekle resme dönerim.
 
Stüdyoya girince hemen solda kocaman bir tablo var. Üzüm toplayan insanlar...
 
O tablonun adı Bağbozumu...


 
Ferah, aydınlık, davetkar bir tablo... Sanki  Cemil Eren’in cenneti.. Nasıl başladın bu tabloya, niye?
 
Çocukken bağımız vardı bağlar kesilirken üzümler toplanırken hep içindeydim. O günleri bugünle kararak ışığa çıkarmak istedim.
 
Bu tabloda önce komşularım vardı. Yakın arkadaşlarım. Onlar bağ bozumuna girdi. Sonra Amerikaya gitmiş dostlarım gördü tablonun başlı halini, onlar da bağ bozumunda olmak istedi. Derken başka dostlarım da yer almak istedi. Henüz bitiremedim bu tabloyu. Az kaldı ama...
 
Bir de onun yanında bir aile resmi var. Çocukların, torunun ve bir arkadaşınla masada oturuyorsun. Herkes karşıda bir yere bakıyor, senin bakışların çocuklarına dönük.
 
Hep çocuklarımla yaşadım. Hayatımda her zaman çok önemli yerleri oldu. O yüzden tablomda da bakışım onlara dönük. Bilinçli değil içten gelen bir seçimle.
 
Resimlerine bakmak ferahlık uyandırıyor. Biraz hüzün, yaşam karşısında biraz boynu bükük ama çokca hayran kalmış apaydınlık bir dünya yayılıyor insanın içine sanki...
 
Stüdyomu ve sergilerimi ziyaret edenler, söz birliği etmişcesine resimlerimin kendilerinde bol oksijen almışcasına ferahlık yarattığını , mutluluk verdiğini söyler.
 
Sergilerime ön yargısız gelen resimlerime ön yargısız bakan insanlarla aynı hamurdan geldiğimi düşünürüm.
 
Fakat sanat çevresi öyle değil.
 
Cemil Eren’in ne yaptığının farkındalar mı?
 
Hayır elbette ilgilenmiyorlar bile.
 
Bu çok şaşırtıcı. Neden?
 
Kendi kendini yetiştirmiş bir ressamım, Akademiden çıkmadım. O yüzden beni yok sayabilirler. Ayrıca Türkiye’de resim para ediyor artık, getirisini bölüşme kaygısı bölünmelere yol açıyor. Eskiden resmin satılmadığı zamanlarda, yapılan resimlerin kalitesine bakılırdı, böylesine dışlamalar olmazdı.
 
Ama resim şimdi para etse de, sokaktaki insan resim galerilerine girmiyor, çekiniyor.
 
Bu duyguyu biliyorum. Fazlasıyla seçkin, entellektüel, uzak görünüyorlar. İnsan içeri bile alınmayacağını düşünüyor.  Biz sıradan insan resimle nasıl barışabiliriz?
 
Sergi açtığımda hep kapıda, ya da salonda beklerdim. Resmimi anlamayan insanlarla konuşurdum. Onlara sorardım.
 
Kilimlerimizi seviyor musun?
 
Halılarımızı, çoraplarımızı seviyor musun?
 
Eski taş ya da ahşap işlemelerini, onların üzerindeki desenleri seviyor musun?
 
Demek ki içinde renk, uyum sevgisi var. Öyleyse benim resimlerimde de imge arama. Uyum, anlam, ışık ara derdim.
 
Ama insanların önce karınlarının doyması gerekiyor elbette.
 
Memleketimizde sanatçı olmak zor. Sanatsever olmak da çok zor.

 
Uyum, anlam ve ışığın yolunda aşk ile hoşçakal diyorum Cemil Eren’e... Ve bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum.
 
Cemil Eren, ışığa doğru yoluna devam edecek.  Resme adadığı dolu dolu geçmiş yaşamı, 60 yılı aşkın sanat birikimi ile kimi zaman kayalara kimi zaman belleklere gizlenmiş ya da dağlara, göklere, denizlere ait varlıkları ışığa kavuşturmak için...

 
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 3 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git