Tarihi geri sarıp, Ortadoğu`da olanlara bir göz atmak gerektiğine inanmaktayım. Haşimi isminin geldiği kaynağı da öğrenmemizde yarar vardır. Osmanlı döneminde Kabe’yi koruyan Kureyş kabilesinden gelenlere Haşimi denirdi. İsmin aslında Hz.Muhammed`in büyük babası olan Haşim bin Abdimenaf’tan geldiği söylenir.
Osmanlı devleti döneminde doğuda çıkan her isyanda bu kabilenin mutlaka hadisenin içinde yer aldığını görmekteyiz. 1883 yılında Mekke`de doğan, Faysal Bin Hüseyin el-Haşimi, Suriye`de bir Arap kırallığının kurulmayı düşünür ve bu konuda yörede yaşayan kabilelerden destek görür.
Osmanlı Devletinin en zayıf dönemi olan I.Dünya savaşı sürecinde Faysal Bin Hüseyin bu düşüncesini bazı Suriyeli Araplarla paylaşır ve Osmanlıya karşı bir isyanın lideri olması için Suriye’den destek görür. Tarikatlerin ve kavimlerin genelde merkezi olan Şam’a 1915 de gider. Şam’daki tarikat ve kabileler Faysal’a destek vereceklerini beyan ederler. 1916 yılında ayaklanma başlar ve lider olarak Faysal ön planda yer alır. Faysal’ın bu isyanına Inglizler de arka çıkar ve Faysal’ı desteklerler. Bu arada Fransızlar bir bahane ile 1920 senesinde Suriye topraklarını işgal edip Şam’a girince Faysal da Suriye`yi terk eder.
İngilizler Faysal’ı Londra’ya davet ederler. Faysal, Ingilizlerin yaptığı ORTADOĞU planını kabul ettiğini beyan eder. Ingilizler geri planda Faysal ve onun yanında olan Arap güçlerini yönetir ve planlanan Arap Krallığı’nın Irak’ta, Britanya Mandası olarak tesis edilmesine aracı olurlar. İngiltere, kurulacak Arap Kırallık Mandasının ilerde bağımsızlığının sağlanacağı üzerinde teahhütte bulunur.
Britanya tarafından Kıral Faysal 1921 Ağustos’unda tahta çıkartılır. Bu arada Suriye’deki Araplar da bu oluşumu destekler. Ancak Şam’da bulunan değişik tarikat ve inaçlara mensup Şii, Sünni cemaatleri birarada tutmanın pek kolay olmayacağını düşünemezler. Faysal’ın Irak’ın bütünlüğünü koruyabilecek bir siyasi altyapıya sahip olmadığından, İngiltere’nin tavsiyelerine göre hareket etmek mecburiyetinde kalması mevcut durumu daha da güçleştirmeye yeter.
Bu arada 1933 senesinde Bern şehrinde geçirdiği kalp krizinden Kralın vefatının şüphe ile karşılandığı söylenir. 50 yaşında hayata gözlerini yumduğunda yerine en büyük oğlu Gazi Bin Faysal, kral olarak idareye getirilir. Bin Faysal 21 yaşında tahta geçtiğinde, İngiltere’de askeri okullarda eğitim görmüş, yetenekli olduğu kadar, Britanya menfaatlerini kollayacak bir görüşe sahipti. Bu arada Sunni’lerin ağırlıklı olduğu orduda, Şii şeyhler arasında çekişmeler başlar. Kral, 1939 senesinde geçirdiği bir trafik kazasında, daha 27 yaşında iken hayatını kaybeder. Bu kırallıkta şaibeli ikinci kral ölümü olarak anılır.
1934 senesinde Hicaz Kralı Ali Bin Hüseyin’in kızı ile evlenen Gazi Bin Faysal’ın 1935 senesinde doğan oğluna Faysal II adı konulur. Hani Osmanlı’daki II inci Murat, IV Murat gibi. Daha 4 yaşında iken babasını kaybeden Faysal II yerine reşit oluncaya kadar amcasının ülkeyi yönetilmesi kararlaştırılır. Bu sürec içinde darbeler geçiren Irak’ta duruma Ingiltere müdahale eder. Ailesi ile İngiltere’ye taşınan Faysal II , 18 yaşına girdiğinde, İngilizler tarafından ülkenin başına getirilir. Her ne kadar 18 yaşında ve kral olarak iktidara getirilmiş olsa da, ülkede hiç bir konuya muktedir olamaz. Irak yönetimi amcası tarafından İngilterenin direktifleri doğrultusunda yürütülmektedir.
Hatırlarım Kral Faysal II’nin bir kez geldiği Ankara‘da Kız Enstitüsüne yaptığı ziyarette,’’kıral kendine eş arayor‘’ denilmiş, Ankara ayağa kalkmıştı. 14 Temmuz 1958 senesinde bir suikaste kurban giden Faysal II ile bütün ailesi öldürülmüştü. Bu cinayetin perde arkasında hangi devletin olabileceğinin anlaşılması zor olmasa gerek. Saddam Hüseyin’i eğiten ülkenin çıkarlarını korumak için bu ayaklanmanın yapıldığı aşikardır.
İşte Irak çukuruna giren bir pişman, bir de giremeyip dışarda kalan pişman. Irak ve Suriye’de kışkırtılan mezhep kavgalarında her zaman Araplar kaybetmiş, İngiltere ve Amerika gibi ülkeler bu horoz döğüşünden sebeplemiştir.
Bu arada bizi de bu çukura sokmak isteyenler bilmelidirler ki yörede hırpalanan Türkmenler, kavga eden filler arasında kalan fareler misali, hep ezilen onlar olur diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Harikaydi, teşekürler..