|
|
8 maddeli Türkiye-İsrail anlaşmasıKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | 27 Haziran 2016 11:28:26 Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dore Gold’un 22 Haziran 2015’te Roma’da gizlice buluşmasıyla başlayan Türkiye-İsrail mutabakatı, 26 Haziran 2016’da yine Roma’da yapılan son görüşmeyle nihai anlaşmaya dönüştürüldü. Başbakan Binali Yıldırım ile İsrail Başbakanı Benyamin Natamyahu bugün eş zamanlı olarak anlaşmaya varıldığını ilan edecekler.
Aslında mutabakata üç ay önce varılmıştı. Ancak bunun bir nihai anlaşma olarak sonuçlandırılması için Erdoğan’ın zamana ve kamuoyunu alıştırmaya ihtiyacı vardı. Nitekim hükümet ve hükümete yakın basın, bir süredir adım adım kamuoyunu İsrail’le anlaşmaya hazırlıyordu. Örneğin bir yandan Erdoğan “İsrail’e ihtiyacımız var” (Sputnik, 2 Ocak 2016)diyordu, örneğin bir yandan da Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi “Bizim için İsrail önemli bir müttefik; ekonomik, askeri ve stratejik işbirliği yapmamız gereken bir ülke” diyordu! (El Cezire, 25 Haziran 2016) Hatta Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Mesut Özcan da, “Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’daki güvenlik sorunları Türkiye ile İsrail’i birbirine bağlıyor” diyordu! (Sol Haber, 25 Haziran 2016) ERDOĞAN’IN İSRAİL KARNESİ Peki, Erdoğan neden üç ay bekledi? Neden kamuoyunu bu anlaşmaya hazırlamaya gerek duydu? Örneğin Erdoğan Mart ayında ABD’de İsrail Enerji Bakanı Yuvak Steinitz ile görüşmesini neden gizli tuttu? (Steinitz o görüşmeden sonra Türkiye-İsrail anlaşmasının yüzde 90’nının tamamlandığını açıklamıştı!) Erdoğan buna mecburdu zira Davos’taki “van münit” tiyatrosu ile Mavi Marmara kışkırtması sonrasındaki açıklamaları, öyle kolay kolay geri dönüşe izin vermiyordu! Örneğin Erdoğan “Biz kimseyi titretmedik bugüne kadar, İsrail’den başka” diyordu. (Twitter, 22 Eylül 2011) Örneğin Erdoğan “İsrail bir terör devletidir” diyordu. (NTV, 19 Kasım 2016) Örneğin Erdoğan “İsrail, eninde sonunda kendi döktüğü kanda boğulacak” diyordu. (Twitter, 18 Temmuz 2014) Örneğin Erdoğan “Ben görevde bulunduğum sürece İsrail ile hiçbir zaman olumlu bir şey olmaz” diyordu. (Yeni Şafak, 19 Temmuz 204) Örneğin Erdoğan “İsrail barbarlıkta Hitler’i bile geçti” diyordu. (Yeni Akit, 20 Temmuz 2014) Örneğin Erdoğan “İsrail bir terör devleti olduğu için insana karşı en ağır zulmü yapıyor” diyordu. (Twitter, 21 Temmuz 2014) Örneğin Erdoğan “Türkiye İsrail’in ve diğer zalimlerin nöbetçisi bir ülke olmayacak” diyordu. (Twitter, 23 Temmuz 2014) Örneğin Erdoğan “O masum çocukların ahı, o masum annelerin feryadı er ya da geç İsrail’den sorulacak” diyordu. (Twitter, 2 Ağustos 2014) Bu kadar ağır suçlamalardan sonra Erdoğan’ın İsrail’le oturup anlaşması, haliyle önce kamuoyunun alıştırılmasını gerektiriyordu! ASKERİ İŞBİRLİĞİNDEN DOĞALGAZ PAZARLAMAYA Gelelim anlaşmaya… Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre Roma’da imzalanan anlaşma şu maddelerden oluşuyor: “1) İsrail ve Türkiye, Büyükelçilerin karşılıklı olarak gönderilmesi ve karşılıklı devlet ziyaretleri de dâhil olmak üzere tam diplomatik ve normalleşmiş ilişkilerini yeniden kuracaklar. İki taraf ayrıca NATO ve BM gibi uluslararası forumlarda birbirlerinin çıkarlarını zedeleyeceği düşünülen biçimde hareket etmekten kaçınacaklarını da taahhüt edecekler. “2) İsrail’in, Türk yardımının İsrail denetiminden geçtikten sonra Aşdod limanı üzerinden Gazze’ye ulaştırılmasına izin vereceğini vaat etmesi karşılığında, Türkler Gazze’deki ablukanın kaldırılması taleplerinden vazgeçecekler. İsrail, ayrıca Türklerin Gazze’de yeni bir elektrik santrali, (Almanya ile işbirliği çerçevesinde) bir deniz suyu arıtma tesisi ve bir hastane inşa etmesine izin verecek. “3) Anlaşma, Eylül 2014’ten beri Gazze’de kayıp olan İsrailli sivil Avera Mengiustu’nun geri dönüşü veya aynı yılın daha önceki bir zamanında “Koruyucu Eşik Operasyonu”nda öldürülen Oron Shaul ve Hadar Goldin’in kalıntılarının geri dönüşü ile ilgili bir madde içermiyor. Fakat Türk hükümeti, Hamas’la bağlantıları aracılığıyla askerlerin kalıntılarının iade edilmesinin sağlanmasında çaba göstereceğine söz veriyor. Ayrıca gerekli durumlarda İsrail ve Hamas arasında aracı olacağında da mutabık kaldı. “4) İsrail, Mavi Marmara olayında öldürülen ya da yaralananların ailelerine para sağlayacak; bir Türk insani yardım fonuna yaklaşık 21 milyon dolar aktaracak. “5) Türkiye, Türk mahkemelerinde Mavi Marmara olayına karışmış olan İsrailli yetkililere karşı açılmış tüm yasal süreçleri sona erdirecek. “6) Ankara, Hamas’ın Türkiye’yi İsrail aleyhindeki eylemleri için bir üs olarak kullanmasını engelleyecek. Bunun karşılığında İsrail, Türkiye’nin Hamas’ın komuta merkezini ülkesinden sürme talebini feshetti. Gil-Ad Shaer, Naftali Frenkel ve Eyal Yifrach isimli İsrailli çocukların 2014 yazında Gush Etzion’da kaçırılıp öldürülmesinden sorumlu olan üst düzey Hamas üyesi Salih el-Aruri artık Türkiye’de değil ve yetkililer Aruri’nin dönmesine izin verilmeyeceğine söz verdiler. “7) İki ülke askeri işbirliğine geri dönecekler ve yeniden istihbarat paylaşmaya başlayacaklar. “8) İki ülke, İsrail’in doğalgaz rezervlerinin çıkartılıp taşınabilmesi için bir doğalgaz boru hattının döşenmesi konusunda resmi görüşmelere başlayacaklar. Türkiye, İsrail’den doğalgaz satın alıp Avrupa pazarlarına satmada ilgi gösterecek.” (Yakın Doğu Haber, 27 Haziran 2016) SURİYE’DE ORTAK OPERASYON HEDEFİ Tabi bir de bu maddelerin dışında işbirliği alanları var. Bunların başında da Türk Dışişleri yetkilisinin de dediği gibi Suriye geliyor! Peki nasıl? AKP Hükümeti’nin Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte kurduğu, desteklediği SUKO’nun lideri Kemal Labwani aylar önce Ankara’nın da onayıyla Tel Aviv’e gitmişti. Labwani bu ziyarette İsrail’den Suriye sınırında “güvenli bölge” istemişti! (Yakın Doğu Haber, 19 Şubat 2016) Yani Türkiye Suriye’nin kuzeyinde, İsrail de Suriye’nin güneyinde “güvenli bölge” kurarak bu ülkeyi parçalayacaktı! Nitekim İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon Suriye’nin bir omlet olduğunu, omletten yeniden yumurta yapılamayacağını söyleyerek İsrail’den pay kapmanın peşindeydi. Zaten bir yandan Feridun Sinirlioğlu’yla görüşen İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dore Gold, bir yandan da Suudi Arabistan yetkilisi Enver Macid Ekşi ile görüşüyor ve Tel Aviv ile Riyad, Kürt devleti kurulmasını da öngören 7 maddelik bir anlaşmaya varıyordu! Riyad diğer yandan da İslam İttifakı kurarak Ankara’yla İran’a karşı eksen geliştiriyordu. Böylece bölgede İran ve Suriye karşı Ankara-Riyad-Tel Aviv hattı inşa ediliyordu. Peki, pratik hedef neydi? Onu da İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen açıklıyordu: “Türkiye ile İsrail Suriye’de ortak operasyon yapabilir.” (Hürriyet, 11 Mayıs 2016) DIŞ POLİTİKA İFLASI Türkiye ile İsrail’in bugünkü şartlarda Suriye’de ortak operasyon yapabilmesi çok olası görünmüyor. Fakat ABD’nin PYD ile birlikte IŞİD’e karşı Menbiç Operasyonu yaptığı şu günlerde İsrailli yetkililerin yaptığı IŞİD açıklamaları dikkat çekiyor. Örneğin İsrail Askeri İstihbarat Şefi Tümg. Herzl Halevi İran’a karşı IŞİD’i tercih ettiklerini açıkladı. Tümg. Halevi “Suriye’deki durumun IŞİD’in yenilmesiyle sona ermesini istemiyoruz” dedi. (Sputnik, 23 Haziran 2016) Bu dikkat çeken çıkış Halevi’nin kişisel düşüncesi değildi. Zira İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon da aylar önce aynı şeyi söylemişti: “İran ve IŞİD arasında tercih yapmam istense IŞİD’i seçerim.” (Sputnik, 20 Ocak 2016) Tel Aviv’in bu tutumu, IŞİD’in neden İsrail karşıtı bir açıklamasının bile olmadığını açıklıyor sanırım… AKP Hükümeti’nin yeni ortağının IŞİD tutumunu bir kenara not ederek, işin esasını belirtelim: Bölgede İran ve Suriye’ye karşı Ankara-Riyad-Tel Aviv hattının inşa edilmiş olması, Türk dış politikasının iflasıdır ve de intiharıdır! Umarız dış politikada Türkiye’nin çıkarlarına uygun ve komşularla işbirliğini içeren bir değişiklik yapılabilmesinin Erdoğan hükümetleriyle mümkün olmayacağı anlaşılır! Mehmet Ali Güller | 27 Haziran 2016
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|