Günümüzün iyi olması için her sabah kalktığımda içimden dua etmeyi kanıksadım. Her sabah başka bir problemle güne başlamak, insanın kimyasını bozmakta. Her böyle günde aklıma Rusya`ya ilk seyahatim gelir. Ilk seyahatim, Gorbaçov dönemi Prestroyka ve Glasnost ile tarif edilen, 70 sene süren komünist rejim sonrası, Rus vatandaşlarına baskı rejimi, insan hak ve hürriyetlerinin gevşetilmesi anlamına gelen bir yavaşlama dönemi başlangıcı idi.
Bir çok insan tanıdım, bir çok kurumu ziyaret ettim. Gittiğim yerlerde konuştuğum insanların yanında alakalı alakasız inssanlar bulunmakta idi . Bir birilerini kontrol eden bir sistem.
Etrafta dolaşan insanlar görevli mesul kişiyi kontrol etmekteydiler. Mecnuna Rodnaya adlı güzel bir otelin işyeri katlarında bir büyük firmanın çalışma yeri vardı. Ofiste çalışan Rus uyruklu insanlar vardı. Onlarla çok değişik konularda sohbet etmek ilginç gelirdi bana. Baskı rejiminden çıkıp dünyaya bizim penceremizden bakmalarının şaşkınlıklarını seyretmek bile, ,zgürlük konusunun bir insan hayatında ne kadar önemli olduğunu görmek açısından bizler için ilginçti. Çalışanlar arasında bir Azeri Türk kökenli Ismail isimli delikanlı vardı ki ben çok severdim. Her konuda bilgi sahibi olmak için canla başla çalışabilen, öğrenmek için bütün antenlerini açık tutan bir insandı.
Çok gençti, hatta bu tür insanların mutlaka KGB’nin adamı olduğuna biz inanırdık. Her konuyu öğrenmek istemesinden yola çıkarak bu düşünceye varmaktaydık. İsmailin çok güçlü bir hafızası vardı. Bir konuyu iki defa okumazdı, bir kere okuması yetmekteydi. Rusya’da o dönemde her yerde bir insan kuyruğu bulunmaktaydı. İnsanların kuyruk gördüğü yerde neyin kuyruğu olduğunu öğrenmeksizin kuyruğa girdiklerine inanırdım.
Bir seferin ben de bilinçsiz bir kuyruğa girip ne olduğunu öğrenmek istedim, bir saat kuyrukta bekledikten sonra geldiğim dükkanda herkes elma almaktaydı. Ben de bir miktar aldım. Kasadaki kadının sorduğu soruya cevap veremedim, kadın elimden elmaları aldı ve tarttı.Sonra eline geçirdiği abaküs aletinde, boncukları bir o tarafa bir bu tarafa çekerek ücreti söyledi. Bende avucumda bulunan rubleleri yaydım, kadın içinden alacağını alıp, bana bakiyeyi geri vermişti. Elmaları bir paket kağıdına sardı, o kadar güzel sarmıştıki otelde o paketi açmak için çok uğraşmıştım.
Bir çok konuya hayran kalmıştım, kahve bardaklarının tabaklarını üst üste koyup bardakları kulplarından birbirinin içlerine öyle yerleştirirlerdi ki, bardak altlıkları ile bardaklar bir küme olurdu. Bende aynısını yapmaya uğraşır, ancak dört bardağı bu şekilde toplayabilirdim. Beş bardağı tabakları ile bir bütün halinde yerleştirmelerine gıpta ile bakardım.
Hele bir abaküs kullanmalarını seyredin, hayret ederdiniz. Facit veya elektronik hesap makinası ile yapacağınız işlemlerden belki çok daha hızlı işlem gerçekleştirirlerdi. Nasıl yaparlardı bilemiyorum, ama hayranlıkla seyrederdim. Her yerde bir kuyruk vardı. Her kuyrukta bekleyen insanlar, ve insanların ellerinde bir kitap. Hem sıra bekler hem de okurlardı. Bizim ülkemizde hayal bile edemiyeceğimiz kadar kitap satan dükkan vardı. Tabii bir ülkede yapılacak en önemli işlev kitap okumaktı.
Her seyahatimde İsmail benden İnglizce kitap isterdi. O tarihte internet olmadığından konu ve yazar ismi verirdi, ben de o kitapları alır Moskova’ya yanımda götürürdüm. Bir seferinde benden Kuran istedi. Ben de Arapça bilmediğinden ne yapacaksın derdim. İnglizce Kuran’da ısrar etti. Ben çocukluğumda yatılı olarak gittiğim ortaokul kütüphanesinde bulduğum İnglizce The Glaorius Kouran adlı kitabı okumuştum. Ona benzer bir kitabı satın alarak götürdüm Moskova’ya. İsmail çok sevindi. Tamamını okuduktan sonra bana sorduğu çok önemli iki soru vardı, din içerikli ve tanrı içerikli idi.
Birincisi : ‘ Tanrı gerçekten adil midir? Eğer bütün halklara adil ise, biz niye böyle bir idareye mahkum olmaktayız’ diye sordu. Ikinci sorusu ise : ‘’Sizin Başbakanınız çok saygın bir insan, bu tanrının size bir lutfu, biz niye Lenin ve Stalin gibilerle cezalandırıldık? Özal ve idaresinin kıymetini bilin kaybettiğinizde pişman olursunuz.’’ demişti. Bu gün Azeri İsmail’i çok anmaktayım diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem