Bir kaç yıl önce, İngiltere kraliçesinin torunu olan prens görkemli bir törenle evlenmişti. Çok sayıda soylu, ünlü, varsıl dünyalının ve elbette onları izlemek için geçecekleri yol kıyılarında toplanmış halkın katıldığı, medyanın da büyük ilgisini çekmiş bir törendi. Bir radyonun muhabiri halkın arasında söyleşi yapıyor, izlenimleri alıyordu.
Bildik yorumlar: Görkemli, müthiş bir tören, kraliçe harika görünüyor, çok yakışan bir çift, sade bir gelinlik falan falan... Derken bir bey heyecanlı, ağlamaklı bir sesle dedi ki.
“Bugün İngiliz olmakla müthiş gurur duyuyorum. Böyle muhteşem bir tören yalnızca İngiltere Krallığında olabilir.“
Yaşamım boyunca yutkunduğum, değerler ve anlamlardan arındırılmış bir ıssıza düştüğüm, sabır taşlarımın bile çatlamak bir yana tamemen yok olduğu başka anlarım da olmuştur. Bir tek bunu hiç unutamıyorum.
Bir başkasına ait, niye böyle kocaman olduğunu, nasıl ele geçirildiğini, nasıl korunup çoğaltıldığını bilmediğin, soylarına doğan kuşakların doğuştan hak kazandığı bu sınırsız, hesapsız servet ve görkemle niye gurur duyuyorsun be adam, üstelik milyonlarca İngiliz iş, eğitim, barınma güvencesinden uzak yaşarkan? Bu hayatta kendine verdiğin anlam ne?
Diye sorulabilir elbette de.... Yanıtları kütüphaneler doldurur.
İngiliz olmadığım, bir Türk olduğum ve Cumhuriyet çocuğu olduğum için çok ama çok bilinçli bir keyif duymuştum o zaman. Ne de olsa anavatanımda, halka hizmet için devleti yönetme adına başa gelip, halkın sırtından, ülke kaynaklarından para ve güç sahibi olup bir de bu para ve güçle utanmadan düğünler, şenlikler, saraylar kurup gözümüze sokan hükümetler, devlet insanları yoktu. Evet, şu gururlu İngiliz gibi, bundan hoşlanacak ahmaklar olsa da henüz böyle bir kulluk düzeni yoktu.
İnsan ne oldum dememeli ne olacağım demeli. Düşündüğü, duyumsadığı gün gelip insanın karşısına çıkıp hesap soruyor.
Nitekim Türkiye’nin de artık bir saltanatı var. Saltanatın reisi geçenlerde otuz beş bin kişilik sade bir nikah töreni ile kızını evlendirdi. Yine yollar kapatıldı. Devletin tüm olanakları konukların nikaha güvenlice ve rahat ulaşması için kullanıldı. Binlerce önemli davetli giyinip kuşanıp boy gösterdi. Gelin hanımla damat beyin tanıklığını sekiz önemli bay yaptı. Bunlardan birinin bile kadın olmayışının bir önemi yok elbette. Gelinin babası, nikah tanıklarının sayısı ve konumları, davetli sayısı nikahla ilgili başka her türlü konuyu gölgede bırakıyor. Demem bunlar değil.
Gazetelerde bir resim vardı. Nikah kıyıldıktan hemen sonra çekilmiş. Gelin hanım, damat bey, yanlarında tanıkları -sekizi birden- ve nikah memuru yanyana. Gelin hanım ortada, sol yanında damat duruyor, gelin hanım sağ elinde zarif bir biçimde kırmızı evlilik cüzdanını tutuyor. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin medeni yasalarının bir ürünü olan şu cüzdan.
İngiliz prensin nikahından aklımda zavallı İngiliz kaldıysa, Reis’in kızının nikahından da belleğime kazınan elinde tuttuğu kırmızı evlilik cüzdanı oldu.
Anlatabildim mi?