|
|
Emeğin sanatı e-dergiKategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 19 Mayıs 2016 07:24:22 On yıl evet tam on yıl. 176 sayı evet tam 176 sayı. Emeğin Sanatı Kolektifi on yıldan bu yana ortaklaşa çalışıyor, ortaklaşa yaratıyor ve eşit, adil, özgür bir biçimde paylaşıyor. Epeydir aylık olarak sunulan Emeği Sanatı Sosyalist Sanat e-Dergisi, bilgiyi, şiiri, denemeyi, öyküyü, makaleyi , incelemeyi, geniş kesimlere yaymak anlamında, demokratlaştırıyor ve, halklara mal etmek anlamında, popülerleştiriyor. Herkese kardeş payı.
Küçük bir dost topluluğu biçiminde yola çıkanlar, Ali Ziya Çamur ve Adnan Durmaz ve diğerleri, arkadaş, yoldaş ve kaderdaşlar süreç içinde toplumsal ve edebi çevrelerini genişlettiler, büyüttüler. Seslerine yeni sesler katıldı. Ülkenin dört buçağından ve dünyanın her köşesinden yazı, şiir, deneme, öykü, makale, haber akıyor artık. Bu ülkenin çocukları şiirle doğuyor, şiirle yaşıyor ve şiirle aramızdan ayrılıyor. Gitmeden önce kimi işte Emeğin Sanatı’nda izini bırakıyor. Kimi bir selamını. Kimi bir sevgisini. Kimi bir karanfilini. İşte bakın yakasında kızıl karanfilli olan Şair Baba değil mi? Şu güleç yüzlü delikanlılar: Deniz, Hüseyin, Yusuf, Mahir, İbo ... (“Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı/Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı/Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı/Gittiler akşam olmadan ortalık karardı ». Attila İlhan). İnce bıyıklı ve hafif tebessümlü Orhon Murat Arıburnu olmasın? Evet ta kendisi: Sinema ustası, Yılmaz Güney’in sinemada ilk adımlarını atmasına yardımcı olanlardan biri olarak bilinen Arıburnu hakiki bir şairdir aynı zamanda. Bilinmesi, unutulmaması, anılması için işte Emegin Sanatı ona da yer veriyor yeni sayısında. Gidenler eksik değil: İşte Güngör Gençay, Ümit Kaftancıoğlu, Ahmet Ada, Âşık İhsanî, Ali Yüce ve diğerleri. Bir şiirle, bir sazla, bir sözle elveda diyenler yine de bizlerle. Onlar, gidenler, gençlerin varlığıyla aramızda yeniden seslerini, soluklarını ve sazlarını buluyorlar. Aşklarını ve kahkahalarını. Ümit Kaftancıoğlu her zamanki gibi iki dirhem bir çekirdek. Güngör Gençay güleç ve yeni yazdığı şiirlerinden birini patlatmaya hazır. Âşık İhsanî her zamanki gibi, bıraksanız kopup yeniden Güllüşah’ını aramaya koyulacak: Taa oralardan buralara kadar. Âşık çünkü. Elinde sazıyla, torbasında emin olun en son yazdığı şiirler derlemesiyle. Evet, onlar, gidenler, gençlerin varlığıyla aramızda yeniden seslerini, soluklarını ve sazlarını buluyorlar. Gençler işte “Burdayız!” diyenler: Adnan Durmaz, Melih Coşkun, Haydar Doğan, Gökmen Sambur, Özlem Keskin, Abdulah Karabağ, Temel Kurt, Asım Gönen, Sema Lale, Yavuz Aközel, Özer Genç, Yaşar Doğan, Cem Eren, Ertan Şahin, Abuzer Yalçın, Begümhan Varlık, Burcu Türker, Seçkin Zengin, Musa Su, Ali Ziya Çamur, Bektaş Çağdaş, Bülent Aydınel, Tan Doğan, Muhammet Demir, F. Kadri Gül, Haldun Hakman, Muammer Erturan, Bekir Koçak, Ercan Cengiz, Oğuz Ateşoğlu, Mesrure Başaran, Fatoş Arabi (Arnavutluk’tan şair ve işçi şiiriyle şenliğe katılıyor) ve daha niceleri ... Gençler ve daha azgençler. Yeniler ve eskiler ama eskimemişler, değişik ürünleriyle merhaba diyorlar, şiir, öykü, deneme, inceleme, makale; evet kısacası kardeşlerim edebi zenginliğimizi gözler önüne seriyorlar. Buyurun siz de katılın bu şölene. Ürünlerinizi Emeğin Sanatı dergisine gönderebilirsiniz. Ayrı gayrı yok. Ülkemizde şiir ve şair tükenmez. Günlük yaşamında bir veya iki saatini yazmak eylemine ayırabilen herkes, herbirimiz bir şiir, bir deneme, bir öykü yaratabiliriz. Bir makale, bir inceleme, bir haber de. Bir mektub ta. “Toplumsal gelişmenin yasalarını tam bir anlayışla yorumlayarak, sanatın gerçeği, tarihsel ve toplumsal hareketi içinde, salt dış belirtileriyle değil, iç özüyle yansıtmasını istiyoruz. Böylece sanat, hem yeni, hem de eski insanı, dünün, bugünün, en önemlisi de yarının insanını açıkça yansıtacaktır. Emeğin Sanatı, (...) bireyin bilincini geliştirerek, iç varlığını zenginleştirmek yoluyla toplumsal ilerleyişin itici gücü konumuna ulaştırmayı amaçlar. (...) sosyalist kişiliğin oluşum ve gelişimi sürecinde gölgeleri aydınlatarak süreci hızlandırır. Emeğin sanatçısı, (...) her katılanın kendi bireysel gücünü ve zenginliğini ortaya koyabilen bilinçli kitleler oluşturmanın sorumluluğunu taşır.” (1) Burada bir biçimde Manifestosunu özetlediğim Emegin Sanatı’nın Nisan 2016 tarihli 176. Sayısında, 1 Mayıs’la bağlantılı olarak, İşçi Hareketi Tarihi’ne ilişkin ürünlere yer verilirken madenin ve madencilerin yazarı Ahmet Naim Çıladır da unutulmuyor ve eserleriyle anılıyor. Burada tam sırasıdır onu tanıtan metni aynen sunmak istiyorum, 1920’lerin sonundan itibaren yazan ve eserleri emekçi edebiyatı açısından son derece önemli Ahmet Naim’in biraz daha tanınması için: EDEBİYATIMIZDA İLK MADEN VE MADENCİ EMEĞİNİN YAZARI: AHMET NAİM (ÇILADIR) Edebiyatımızda ilk sosyalist gerçekçi tavırla maden öykülerinin yazarı Ahmet Naim’i 24 Kasım 1967’de yitirmiştik. Edebiyat tarihçilerimizce görmezden gelinen bu değerli yazarımızı 48. ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz. Gazeteci, araştırmacı ve öykü yazarı olan Ahmet Naim Çıladır ya da dostlarının deyimiyle “Kanca Ahmet” 1904 yılında İstanbul’da doğdu. Eyüpsultan Reşadiye İlkokulu’nu bitirdikten sonra, liseyi Konya Sultanisi’nde okudu. Çok genç yaşta yaşamını sürdürebilmek için çalışmaya başladı. Ağır beden işlerine karşın kendi kendini yetiştirerek ayakta kalmasını bildi. Bu süreçte kendi çabasıyla iyi düzeyde Fransızca öğrendi. Askerlik görevini bitirdikten sonra, Zonguldak Ticaret Odası’na memur olarak girdi. Daha sonra Ereğli Kömürleri İşletmesi’nde (EKİ) çalıştı. Maden İşçileri Sendikası’nın ilk kuruluş çalışmalarına katıldı. İstatistik Servis Şefi iken 1957 yılında emekli oldu. Ahmet Naim, Zonguldak Kömür Havzası ve kömür işçilerinin yaşamları ile ilgili ilk öyküleri yazmıştır. Bunlardan bir bölümü, 1935-1944 yılları arasında Yedigün, Yurt ve Dünya dergilerinde yayımlanmıştır. 1934-1938 yılları arası onun yazarlığı bakımından en verimli yıllar olmuş, bu süre içinde, “Bir Müstemleke Harbinin Tarihi” ile “Zonguldak Kömür Havzası” adlı, ekonomik konulara değinen iki inceleme kitabından başka, “Define” ve “Uzun Mehmet” adlarında iki de oyunu yayımlanmıştır. Ahmet Naim, daha sonraki yıllarda, İstanbul’daki başka dergi ve gazetelere arada bir yazılar yollamıştır. Bu yazılar onun Zonguldak ve çevresinde ününü yaygınlaştırmış, ama yurt çapında tanınmasını bir türlü sağlayamamıştır. Hele öykülerinin kitaplaşamayışı, Türkiye’nin büyük bir üretim bölgesinde emeğin ne yollardan sömürüldüğünü anlatan “sanatla işlenmiş belgelerin zamanında okunmasını engelleyerek, edebiyatımızda Zonguldak gerçeğinin de ortaya çıkmasını geçiktirmiştir.” Bunun yanı sıra halkın batıl inançlarını ele alan öyküler de yazmıştır. Ahmet Naim, yeraltındaki madenci yaşamı ile yöre köylerindeki insanların doğal yaşamını sosyalist gerçekçi bir anlayışla bütün çıplaklığı ile gözler önüne seren öyküler yazmıştır. Edebiyatımızda, Zonguldak Kömür Havzası işçilerinin yaşamlarını sergileyen ilk öyküleri onun kalemiyle hayat buldu. Yaşadığı dönemin çok zor koşullarına, tüm olumsuzluk ve yoksunluklara karşın büyük bir özveriyle Zonguldak tarihi ve kömür havzasına ilişkin ilk çalışmaları Ahmet Naim gerçekleştirmiştir. Doğan ŞADILLIOĞLU’nun kendisiyle 1967 yılında yaptığı ve Yeditepe Dergisi’nde yayımlanan röportajda, Maksim Gorki’den etkilendiğini söyleyen Ahmet Naim, öykülerini şöyle değerlendirir:“...Ben toprak ve yeraltı insanlarını iyi tanırım, özellikle yeraltı insanlarını. Çalışma koşullarını, yaşantılarını öz hayatım gibi bilirim. Onun için yıllar önce belli başlı sanat dergilerinde yazdığım hikâyelerde köy, tarla, ağa saltanatı ve yeraltı konuları işlenmiştir. Diyebilirim ki Türk hikâyeciliğine gerçek niteliğiyle maden hikâyelerini sokan ilk yazarım... Basılmış olan kitaplarımın çoğu sosyal konular üzerine etütlerdir. Hikâyeci tanındığım halde ve yayınlanmış yüzü aşkın hikâyeme karşı, tek hikâye kitabım yoktur. Bu eksikliği gidermek için on beş hikâyemi kitap halinde yayınlamak üzereyim.” (Zonguldak ve çevresi maden dünyasını, madencileri ve mücadelelerini aktaran önemli yazarlardan biri olan) Yazar İrfan Yalçın (2), Ahmet Naim’i ve sanatını şöyle yorumlar: “Ahmet Naim, kendi kendini yetiştirmiş, Zonguldak’ın dar koşulları içinde bile, Türkiye ölçüsünde bir üne erişebilmiştir. Kömür ocaklarında da çalışan Ahmet Naim, ocağı, kömürü, yeraltı işçisinin dramını çok iyi bilir. Bunu onun hikâyelerini okuyunca hemen anlıyoruz. O, Türk hikâyesinde ilk olarak yeraltı işçisini ele alan, bu işçinin serüvenini yazan kişidir.” Mehmet Ergün ise Ahmet Naim’in kendi yöresini yansıtan özelliğinin yanında, kendi özgün sanatçılığını da vurgular: “Ahmet Naim için söylenecek ilk söz onun hayat mektebinden yetişme bir öykücü olduğudur. Bir yörenin öykücüsüdür her şeyden önce. Konu olarak çok yakından tanıdığı, hatta üzerinde tarihi ve ekonomik araştırmalar yaptığı bir yöreyi; inanış, yaşayış ve geleneksel yapısıyla somut, sıcacık bir yöreyi seçmiştir: Zonguldak yöresini. Ahmet Naim, giderek artan bir ustalık içerisinde hep aynı yöreyi ve hep aynı yörenin insanını kendi kendini tekrarlamadan (…) verebilmiş bir sanatçıdır.” Kemal ANADOL’un şu tespitleri de çok önemlidir: “Kazmacısı, domuzdamcısı, lağımcısı ile Ahmet Naim’e kadar Türk edebiyatında iş kazası, göçük, grizu yoktur. Yerin altından çıkartılan cesetleri, saniyede yıkılan umutları, çıkıp giden canları, dağılan aileleri bize o tanıtmıştır.” Ahmet Naim, kuşkusuz « Yerel »dir. Çünkü ekmek parasını Zonguldak’ta kazanmış, başı burada belaya girmiş, acı ve tatlıyı bu kentte yaşamıştır. Birikiminde, deneyiminde, gözlemlerinde, insan ilişkilerinde hep Zonguldak ve Zonguldaklılar vardır.Ahmet Naim « ulusal »dır. Çünkü ulusal yazınımızda ilklere imza atmıştır. (…) edebiyatımıza ilk kez işçi öykülerini o sokmuş, Zonguldak maden işçilerini, kıvırcıkları, lâzları, başçavuşları, mühendisleri ülkeye o tanıtmıştır. Abartmadan söylüyorum, Ahmet Naim "evrensel" dir. Çünkü öykülerinde sınıf çelişkileri, emekçilerin yaşam biçimi, alışkanlıkları, acıları ve az da olsa umutları vardır. Bunların hepsi evrenseldir. Somut bir örnek vereyim. Alın Çıladır'ın "Ateş Nefes" hikâyesini, çevirin İngilizce ve Fransızcaya. Oradaki okurlar da bu çarpıcı grizu öyküsünü rahatlıkla okuyacak, okumak bir yana etkilenecek, ürpereceklerdir! KAYNAKÇA : 1. GÜRDAL ÖZÇAKIR : http://kdzereglifutbol.blogspot.com.tr/2012/01/madenci-edebiyatinda-simge-isim-ahmet.html NOTLAR (1) Emeğin Sanatı E-Dergi’nin 100. sayıya ulaşması vesilesiyle Lütfiye Bozdağ’ın Ali Ziya Çamur ile yaptığı söylesi : 14 Ağustos 2011 tarihli BİRGÜN GAZETESİ Pazar ekinde. Emeğin Sanatı E-Dergi’nin yola koyulması ve sorunların üstesinden gelmesi konusunda 31 Ağustos 2015 tarihli ARASÖZ SANAT VE POLİTİKA DERGİSİ’ne de bakılabilir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|