|
|
Türkiye Pakistan'ın yanlışlarını tekrarlamamalıKategori: Makale | 0 Yorum | 05 Mayıs 2016 07:16:57 Türkiye Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler arasında yegane yeri olan ve Batı ile İslam dünyası arasında köprü görevi görebilecek bir ülkedir, ama bunu ancak ve ancak laik kalarak başarabilir.
Yasser Latif Hamdani | 02-Mayıs-2016 Dünyada ender yerlerden biri olarak; bir Pakistan'lı olduğumu söylediğimde, genellikle olumlu bir tepki aldığım Türkiye' nin bir dostu ve iyi dilekçisi olarak kabul ederim kendimi. Bu dostluk, köklerini tarihte Türk Bağımsızlık Savaşı zamanından alır. Britanya Hindistan'ının müslümanları, Türk mücadelesini sadece sözlerle desteklemekle kalmayıp; onu politik hareketlenme ve mali destek yoluyla, aksiyonlarıyla da desteklemiştir. Pakistan'ın kurucusu Muhammad Ali Cinnah'ın , Kemal Atatürk'ün ve reformlarının ziyadesiyle bir hayranı olduğu, onun Britanya Hindistan' ının Müslümanları için çağın en büyük adamı ve bir örnek olduğunu söylediği çok iyi bilinmektedir. Sonuç olarak pek çok Pakistan'lı uzunca zamandır, Türkiye' yi, laikliğe ve çağdaşlığa sarılarak yeniden canlanmış Müslüman çoğunluklu bir ülke modeli olarak görmüştür. Bazı söylentilere göre, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, yeniden düzenlenecek Türk Anayasa' sında, Laikliğe yer olmadığını dile getirdi. Kahraman "Türkiye'nin Müslüman bir ulus olması" gerçeğine dayalı olarak "İslami bir Anayasa" çağrısında bulundu. Kuşkusuz, Kurtuluş Savaşı ve onu izleyen Lozan Antlaşması'nında altını çizdiği gibi, Türkiye Müslüman çoğunluklu bir ülkedir. Buna karşın; müslüman bir ulusun, İslami bir anayasası olmak zorunda mıdır ve bu düşünce başka biryerlerden mi kotarılmaktadır? Pakistan'ı bir test örneği olarak takdim ediyorum. Pakistan'ın bağımsızlık savaşı da aynı Türkiye'ninki gibi, çağdaşçı (ve Pakistan'lı dindar imamlar tarafından "Kemalist" olarak yadsınan) Müslüman liderler tarafından yönlendirilmiştir. Ama Pakistan'ın kurucuları, Fransız stili bir Laik yapıdan esinlenen ve üst kademe askeri kişiler olan Atatürk ve İnönü'nün tersine; İngiliz Parlamenter geleneğinde eğitim görmüş hukukçu ve politikacılardı. Giderek artan bir şekilde ve özellikle Cinnah'ın ölümünden sonra, Pakistan liderleri bu imamlarla uzlaşmaya varmak için ödünler vererek, aynı anda hem çağdaş, hem demokratik ve hem de İslami bir anayasa çerçevesi oluşturmaya çalıştılar. Bütün bu ödünler sonucunda, Pakistan 1956`da bir "İslami Cumhuriyet" olarak vaftizlendi. İmamlar lehine belirli onaylamalar olsa da; yeni anayasa açıkça bir din devleti de tavsiye etmiyordu. Bununla birlikte, yeni anayasa altında, devlet başkanı Müslüman bir kişi olmak zorundaydı ve hiç bir yeni yasa İslam prensipleriyle zıtlık durumunda olamayacaktı. Her ne kadar kısa yaşamlı olsa da, bir asker- başkan ve kararlı bir Kemalist askeri lider olan General Ayub Han' ın öncülüğünde, Pakistan'ın 1962 deki ikinci anayasası da aynı planı izledi ve Pakistan, Pakistan Cumhuriyeti adını aldı. Pakistan' ın bugünkü anayasası, 1973 yılında Pakistan Parlamentosu -ki; ilginç bir şekilde tarihimizdeki en laik parlamentodur- tarafından yürürlüğe konmuştur. İslamcı imamlar, bu anayasayla, laik elitlere 1956 ve 1962 anayasalarına oranla, çok daha geniş kapsamlı İslami kuralları kabul ettirmekte başarılı olmuşlardır. Belirli bir şekilde ve ilk kez, artık Pakistan'ın bir "devlet dini" oldu. Başkanlık ofisindeki "Müslümanlık ölçüsü" , başbakanlık ofisine de genişletildi. Bir sonraki yıl, aynı parlamento, oybirliği ile Ahmedi tarikatının Müslüman olmadığını ilan ederek, Pakistan'ı bu güne kadar meşgul eden, anayasal bir tarikatçılık formunu yasallaştırdı. Ama bu mantıksız ödünler bile imamları memnun etmedi. 1977 de Pakistan'daki İslamcı partiler, bazı laik partilerle de işbirliği yaparak "Nizam-e Mustafa" kampanyasını başlattı ve Pakistan'da İslam Kanunlarının uygulanması için çağrıda bulundu. Bu hareketin sonucu olarak, içinde dindar güçleri barındırmak için geriye gitmiş olan Zülfikar Ali Butto hükümeti devrildi ve yerini Ziya ül-Haq' ın askeri diktatörlüğündeki hükümete bıraktı. Türkiye' de, son zamanlara kadar geçerli olan laik bir anayasa taslağını kabul ettiren General Evren ve askeri cuntaya çok yakın olan General Ziya, Pakistan toplumunu özünden değiştirecek; onu din tutkunu ve korkunun hükmettiği bir toplum olarak değiştirecek çalışmalarına koyuldu. 1977 den önce bir çok Pakistan' lının (ve günümüzde bir çok Türk vatandaşının) değerini kavrayamadığı pek çok kişisel hak ve özgürlükler, yasalar ve tüzükler yoluyla geri alındı. İslam yolunda her şey mübahtı. Daha 1920 lerde Atatürk, tüm istemleri kesin ve tartışılmaz olan imamlar nedeni ile, yönetimde dinin söz sahibi olmasına izin vermenin, özellikle sorunlu olacağını farketmişti. Türkiye'nin, gerek Halifeliği temsile hakkı olan devlet olması, gerekse Türk Ulusçuluğunun tamamen Anadolu Müslümanları çevresinde merkezlenmiş olması nedeni ile; diğer ülkelerden daha fazla "İslami Cumhuriyet" olma nedeni vardı. Ama, Atatürk ve takipçileri, bu yol haritasını izlememekte kararlıydı. Bunun yerine, dinden arındırılmış; tamamen Türk halkının yararına, Fransız stili taze bir başlangıç yolunu seçtiler. Ağa Khan 3 ve Syed Ameer gibi birçok Hintli Müslüman modernist, Atatürk'e rica mektupları yazarak, Halifelik makamını devam ettirmesini ve hatta kendisinin Halife olmasını istediler; ama Atatürk bunlara boyun eğmeyi reddetti. Atatürk'ün, kısmende olsa dine bir rol veren İngiliz modeline karşın, Fransız modelini secmiş olmasını sorgulayan bir çok tarihçi ve anayasa araştırmacıları vardır. Pakistan ve Malezya İngiliz sistemini uygulayan iki ülkedir ve bu ülkelerde din ve çağdaşçılık arasında, en iyi dyimle ince, silik bir barış çizgisi vardır. Bu ülkelerde, kutsal yazıtların anlamlarını açıklamakta ve gerçek dini doktrinin ne olduğu tartışmalarında büyük bir enerji ve zaman harcanmaktadır. Türkiye tam, hatta militan diyebileceğimiz laik bir yol haritasi çizerek, böyle gereksiz yasal ve anayasal tartışmaları önlemiştir. Bu nedenle, bu makale ile, Türk halkının ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın; Pakistan'ın yaptığı hatayı yapmaması ve bu İslami anayasa fantazisine teslim olmaması çağrısında bulunuyorum. Anayasanızın, insan haklarına dayanan ve vatandaşlarınızın din veya cinsiyetine bakmaksızın; devlet ve Türk halkı arasında gerçek bir sözleşme olmasına izin verin. Türkiye Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler arasında yegane yeri olan ve Batı ile İslam dünyası arasında köprü görevi görebilecek bir ülkedir, AMA BUNU ANCAK VE ANCAK LAİK KALARAK BAŞARABİLİR. Makalenin yazarı Lahor'da yerleşik bir hukukçu olup, "Bay Jinnah: Efsane ve Gerçek" adlı kitabın yazarıdır. Kendisi ile twitter@therealylh ve yasser.hamdani@gmail.com Adreslerinden iletişim kurulabilir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|