Kime sorsam yurt dışına gidenlerin büyük bir bölümü ya Avrupa’ya ya Asya`ya gider. Afrika’ya iş için veya turlarla gezmeye giden de olur arada. Bir ara Küba insanların ilgisini çekmiş, bu ülkeye bir çok tur düzenlenmişti. Ben hariç bir çok dostum Küba’ya gidip, bu son komünist ülkeyi gezdiler.
Halkın ne kadar fakirlik çektiğini, dünya nimetlerinden ne kadar geri kaldıklarına şahit oldular. Halkın dünyada olup bitenden uzak, mutlu ve fakir yaşamlarını seyredip ya hallerine şükür ettiler yahutta bu basit yaşamlara özendiler.
Adamların bir tek derdi vardı, o da fakirlik. Tütün yetiştiren ülkede, kadınların sigar ve puro fabrikalarında havana purosu üretmelerini seyre giden turistler, kutu kutu puro almalarını anlatan insanlar tanıdım. Aslında puro içtiklerinden değil, sıcak havada terleyen kadınların bacaklarında rulo ederek sardıkları puroları satın alma hikayelerini ilgimi çekmese de dinlerdim.
Amerika kıtasının güney yarısında bulunan ülkelere giden fazla insan tanımadım. Bir kaç sene evvel bir iki günlüğüne Güney Amerika’da yer alan küçük fakat ekonomide önemli bir yeri olan, petrol ülkesi Ekvador’a gitmiştim.
Başkenti Quito iki dağın arasında bulunan bir şehirdi. Burada yer olmadığı için şehrin göbeğinde bir havaalanı vardı. Hayatımda gördüğüm en ilginç havaalanı bu idi. Havaalanı pisti başlangıcı ile orta noktası arasında irtifa farkı 20 metreye yakın. Yani 5-6 katlı bir bina yakın yükseklikte yokuş yukarı bir pist. Uçaklar batıdan inerse yokuş yukarı, eğer doğudan inerse yokuş aşağıya doğru iniş veya kalkış yapmakta. Havaalanı şehrin tam göbeğinde, çevresi bizim Adana havaalanı gibi küçük gecekondu misali evlerle kaplı. Hani havaalanından gideceğiniz yere kadar yürüme imkanınız olabilmekte.
Bu ülkede sokakta gecenin bir saatinden sonra dışarı çıkmak çok riskli olduğundan, bizlere o seyahatimizde birkaç tane eskort vermişlerdi. Onlarsız otelden çıkamıyorduk.
2800 metrede bulunan bu başkentte yaşamak son derecede zordu. O yükseklikte insan oksijen eksikliğinden çok çabuk yorulmakta, bitap düşmekteydi. Yarım gün çalışıp öğleden sonra mutlaka, kısa da olsa uyumak istiyorduk. İnsanların yüzleri kavruk, yüksek irtifanın etkisiyle yanık tenlilerç Yaşlanmalarının da değişik geliştiğini öğrendik. Şehrin güneyi ve kuzeyi yüksek dağlarla çevrili olduğundan şehir güney ve kuzey hattında daha fazla yayılma imkanı bulmuştu.
Bir iki hafta evvel Beştepeden bu ülkeye bir ziyaret yapıldığını gazetelerden öğrendik. Bütün dünya ülkeleri ile ilişkilerimizde çok başarı elde ettiğimizden, hiç iyi ilişkilerde komşumuzun kalmadığını görüp, uzak ülkelere seyahatle, Ekvador’u en azından yanımıza çekebilirmiyiz düşüncesinde yapılan bu turistik seyahat sonucunda, konuşma sırasında protestoya maruz kalan Beştepeli’nin korumaları, bu gösteriyi yapanlarla giriştikleri mücadeleden galip çıkmışlar. Hatta korumaların, ülkenin bir milletvekili olan, Diago Vitimilla’yı darp ettiklerini medyadan öğrendim.
Çok sakin insanlar olan Ekvador’lu vatandaşların çivisini mutlaka bir şeylerin oynatmış olduğunu düşünmekteyim. Ekvador da bu olaydan dolayı Türkiye’yi protesto etmiş. Dost ararken kavga etmenin ne anlama geldiğini hala anlamış değilim. Bari attığımız taş kurbağaları ürkütse de, seslerini biz de duysak. Beştepedekinin her dakika gündemde kalmak uğruna Moğolistan’a bile gidip, tren yollarının bu ülke için doğru olmadığını iddia edip, ülke ile kavgaya tutuştuğumuzu medyadan okursam şaşırmayacağım.
Bu günlerde Suriye ile sıcak savaşa yakın bir hadise içinde olduğumuzu tedirginlikle izlemekteyiz. Iki büyük silah üreten ülke, ürettikleri silahların denenmesi için Ortadoğu’yu savaş alanı haline getirmek için ellerinden geldiği kadar çalışmakta. Biz de bu oyuna geldiğimizi seyretmekteyiz. Hitler de Alman ekonomisi kötüye doğru gittiğinde, ülkeyi savaşa sokmuş, Almanya yerle bir olmuştu.
Bırakın uzak ülkelerle kavga etmeyi, komşularımızla da iyi geçinmek zorundayız. Bu anlamda rahmetli ATA’nın sözünü unutmamak gerekir ‘yurtta sulh cihanda sulh’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.