|
|
Atatürk’ün ilkeleri devrimleriyle düşünce boyutumuza katkılarıKategori: Makale | 0 Yorum | 22 Ocak 2016 02:26:41 Atatürk, tüm yaşamı, ilkeleri, devrimleri, söylevleri ile 57 yıllık bir ömre, bin ömürlük bir maneviyat sığdırdı. Büyük bir lider ve önder, devlet adamı, asker olmasının yanısıra büyük bir düşünce adamıydı. Söylediği sözler, verdiği nutuklar, düşünce boyutumuza, manevi boyutta katkılar sağlamıştır.
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir.” Atatürk İleri görüşlülüğü, maneviyata verdiği değer ve bitmez tükenmez enerjisi, eşsiz zekâsı ve düşünce yapısı, bizlerin gönlünde örnek insan olarak varlığını ilelebet sürdürecektir. O her zaman, en büyük mertebenin ve zenginliğin Türklük olduğunu savunmaktan geri kalmamıştır. O hiçbir zaman yılmadı, durmadı, hiçbir olumsuz sözden, davranıştan etkilenmedi, azmi ve çabası, çizdiği hedefe an be an onu yaklaştırdı. Daha okurken, gençlik çağlarında, ülkenin içinde bulunduğu durum onu çok üzdü, ama o bu üzüntünün çarelerini aradı. Ülkesi için, yurdu için projeler üretti. Boş negatif düşünceler üreterek zaman harcamadı. O her zaman bize, olumlu düşüncenin, pozitif düşüncenin neler başarabileceğini gösteren en büyük delilleri sundu. Düşündüğünün uygulayıcısı olmanın ve bu uygulama esnasında, çabanın ve kararlılığın insanı nasıl hedefe götürdüğünün en büyük temsilcisi oldu. Maddi yokluklar içerisinden, manevi değerlere götüren çok uzun bir yolda ilerledi. Olumlu düşüncenin, pozitif bir alan yarattığını, hedefe ancak bu alan içerisinde ulaşılabileceğini biliyordu. Hedefe ilerlerken, endişeye mahal vermeden, karamsarlık veren duygu ve düşünceleri uzaklaştırarak, varlığın özüne duyduğu güven bilincinde hareketle kazanılmış bir hürriyeti milletine armağan etti. Rus Çarı 1. Nikola Osmanlı’yı “hasta adam” ilan ettikten sonra onu ortadan kaldırıp malına ve mülküne konma hayalleri kuruyordu ve bunu destekliyordu. Atatürk’ün “Hasta adam” imajını silmenin zorluğu ve endişesi, hiçbir zaman hasta olmadığının, sadece bir anlık bir gaflete yenik düşmüşlüğün izleri olduğunu ve uyanışın gerçekleşmesi için topyekün bir bütünlük içerisinde hareket etmenin önemini ortaya koydu. Türk milleti ancak ve ancak birlik içerisinde hareketle hürriyeti elde edebilirdi. 13 Kasım 1918’de İstanbul Haydarpaşa’dan karşıya geçerken İtilaf Devletleri’nin donanması arasından geçmek zorunda kaldı, Yaveri Cevat Abbas’a “Geldikleri gibi giderler” dedi. Bu sözü bir kehanet değildi, ileri görüşlülüğün, kararlılığın, azmin ve birlik inancının önceden ifade edilmesiydi. Ve öyle de Ol’du. Çanakkale Savaşı’nda (1915), cephanesi biten askerlere, süngü tak emrinden sonra, “ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir.” Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir savaşın kaderini değiştiren bu sözü oldu. Savaş anında, cephede, tüm olumsuzlukların yaşandığı, herşeyin bittiği ve tükendiği bir anda üretilen olumlu bir düşünce ve verilen olumlu bir karar. Kaçmak yerine, ölmenin tercih edilmesi. Hürriyet uğruna, vatan uğruna, manevi değerler uğruna. Geçen sürede yeni desteklerin geleceğini düşünmek ve savaşın kaderini yönlendirmek. İşte bu sayede zaferlere imza atılabildi. “Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir”. Sözü ile asla savaş yanlısı olmadığı, barışçı ve insancıl yönü ifade eden en önemli sözlerinden biridir. İnsana değer vermenin, manevi duyguların ve düşüncelerin önemi, zaruret olmadan asla savaşın olmaması gerektiğinin altını önemle çizen sözlerinden biridir. Tekliği, bencilliği değil, bütünlüğü savundu her sözüyle. O asla tek başınalığın fayda getirmeyeceğini, birlik ve bütünlüğün ancak hedefe götüreceğini düşündü. “Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeye razı olmasaydı ben hiç bir şey yapamazdım.” Olumlu ve pozitif düşüncenin, ve bunu kararlılıkla idame ettirmenin ne olduğunu bizlere gösterdi “Zafer, “zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise “Başaracağım” diye başlayarak sonunda “başardım” diyebilenindir. “Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak!” derken çalışmanın, azmin ve çabanın ne kadar önemli olduğunu her zaman vurguladı ve düşünce boyutlarımıza çalışma tohumları ekilmiş oldu. Düşünce boyutunun, fizik boyuta etkilerini, düşüncenin bedene olan etkilerini vurgulayan sözlerinden biri : “Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği, gayeye, bizim yüksek idealimize, yorulmadan yürüyecektir.” Bu sözünü o kadar emin ve hiçbir endişe duymadan ifade etmiştir.Yürüyecektir demiştir. Yürümeli, yürüsün ifadesi kullanmamıştır. Cümlelerinin içeriğinde, “acaba”, “belki”, “keşke” ifadelerine asla yer vermemiştir. Kararlılıkla ve emin bir şekilde, geleceği görerek, hissederek, Varlığın özünde taşıdığı karakterin olumlu pozitif enerjisinden tam emin olarak ifade etmiştir. “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözüyle, her bireyin, dışarıdan kuvvete ihtiyacı olmadığını, bizahiti kendi öz varlığında, hücrelerinde ve kanında o kuvvetin mevcut olduğunu göstermiştir. “Servet ve onun doğal sonucu olan rahat yaşamak ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışanların hakkıdır. Yaşamak demek çalışmak demektir. Türk, öğün, çalış, güven.” Çalışmanın yaşamak olduğunu, yaşamanın çalışmak olduğunu ifade eden sözlerinden biridir. Fakat Atatürk, tek ve salt olarak maddi kazançtan bahsetmemiştir, servet derken, maddi servet değil, çalışmanın insan bedenine olan manevi katkılarını anlatmaya çalışmış ve bu yönde öğütler vermiştir. Fiziki çalışmanın düşünsel olarak da etkilendiğini ve bunun sonucunda mutluluk ve güven gibi manevi insani özelliklerin insanda vücuda geleceğini vurgulamıştır. Düşünce boyutumuza katkılarından biri olan güven duygusunun kazanılması, huzur ve mutluluk duygusu ancak ve ancak çalışarak elde edilebileceğini anlatmıştır. Sadece düşünmenin değil, düşünceyle çabanın, yani fiziki unsurların bir arada olması gerektiğinin önemini anlatmıştır. 16 Mayıs günü Bandırma Vapuru’na bindiğinde, itilaf devletleri, silah ve cephane araması yaptıklarında Mustafa Kemal, bu duruma çok içerlemişti. Yanındaki arkadaşlarına “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz.”Diyerek, Kurtuluş Savaşı’nın hangi değerlerlerle kazanıldığını ortaya koymuştur. İnanç ve kararlılığın gücünün önünde hiçbir engel bulunamayacağını anlatmıştır. “Ya istiklal ya ölüm” diyerek seçim yapmasını istemiştir. Ya özgür olacağız, ya da öleceğiz. Ölümden öte bir şey olmadığı bilincinde olan Türk halkı, özgürlüğü ve mücadeleyi seçmiştir. Özgürlük, onurlu yaşam, hürriyetin kazanılması uğrunda verilecek her türlü fedakarlık, esirlik, boyun eğme gibi durumların varlığını asla kabullenmeme: Bu bizim kendi öz varlığımızın gerekliliğidir. İnsan özgür doğar, özgür yaşar ve özgür ölür. Onun azmi, kararlılığı, cesurluğu tüm dünya milletleri ve devlet adamları tarafından takdirle ve hayranlıkla karşılanmıştır. Örnek insan, lider ve önder olarak zihinlerde ve gönüllerdeki yerini almıştır. En son söylevlerinden birinde, en birinci ödevimiz, Türk Bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini Sonsuzluğa değin korumak ve savunmak olduğudur. Sonsuzluğa kadar korumak ve savunmak, yani mücadele hiçbir zaman bitmeyecektir. Bitmemelidir. Çaba her zaman devam etmelidir. Her şey bitti, artık rahatız bundan sonra istediğini yap değildir. Gaflete düşme hatasına mahal verilmemelidir. Çaba sonsuza kadar devam etmelidir. Duygu ve düşüncelerin, ne kadar hayati bir durum olduğunu ve bunu daha çocukluktan kazanılması gerektiğini, düşüncelerin hayatımıza yön verdiğini ve hayat planımızı oluşturduğunu şu sözleriyle anlayabiliyoruz: “Çocuklarımızı, artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine, saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda, onların temiz yüreklerinde, yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır.” “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir.” Atam, duygularını, düşüncelerini anlıyoruz ve hissediyoruz. Yapmaya çalıştığın, yaptığın, bıraktığın çetin mücadele sonucu elde edilen eserin farkındayız. O “esere” sahip çıkacağız. Sen bizi anladın, bize sonsuz güvendin. Türk gençliğine ve Türk milletine inandın ve güvendin. Ve bunu kalbinde asla şüpheye yer olmadan yaptın. Bize düşen de bu güvene layık olmak ve açtığın yolda hiç durmadan, gücümüzü asil kanımızdan alarak, yorulmadan yürümektir. Sen her zaman yüreğimizdesin. Kayak : indigodergisi.com | Kevser Yeşiltaş
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|