|
|
İstanbul'dan Katmandu'ya Hippi YolculuğuKategori: Yaşam | 0 Yorum | 19 Ocak 2016 02:42:05 ‘Dünyanın daha iyi bir yer olması için uğraştık. Yaptıklarımızla tarihi değiştirdik. Gençtik, kibirliydik, pervasızdık, iki yüzlüydük, cesurduk, aptaldık, inatçıydık, dik başlıydık ve haklıydık!’ Bu cümleler 1997 haziranında, hippilerin dünyayla tanıştığı 1967 yazının 30. yıl kutlamalarında eski hippilerden Abbie Hoffman tarafından söylendi. O kutlamadan ve o çok meşhur yazdan bu yana 40 yılı aşkın zaman geçti.
Artık dünyanın daha iyi bir yer olması için uğraşmakla bunu sağlamak arasında ne gibi farklar olduğunu tartışabiliriz. Etrafımıza baktığımızda savaşlar, katliamlar, açlıktan ölen insanlar görüyoruz. Bu gördüklerimizin aslında bizi daha iyi daha güzel bir dünya kurmaya davet eden John Lennon’a ‘Aman biz hayal etmeyelim. Siz ettiniz olanları gördük’ deme hakkını tanıyor olması gerek ama tanımıyor. Çünkü şu anda gördüğümüz ve yaşadığımız en kötü şey bile 40 küsur yıl önce milyonlarca genç insanın daha iyi bir dünya kurmak için ellerinde çiçeklerle çıktıkları o muhteşem yolculuğun değerini düşürmüyor. Ellerinde sihirli değnekleri yoktu ama dokundukları her şeyi değiştirdiler, arkalarını büyük güçlere dayamadılar ama inandıkları şeyler uğruna sonuna kadar gidebildiler. Hayal etmek ve inanmak en çok onların yaşadığı dönemde anlamını buldu. Anne babalarının da içinde bulunduğu pek çok insan tarafından uyuşturucu kullandıkları, aşka ve özgür sekse inandıkları için kıyasıya eleştirildiler. Yine de hiçbir kuşak inançlarını hayata geçirmek için onlar kadar inat etmedi. Farklıydılar ve değiştirme gücüne sahiptiler çünkü yola bu amaçla çıkmamışlardı. Budist öğretinin onlara söylediği gibi kendilerini akışa bıraktılar ve akış onları gitmeleri gereken yere götürdü. 1967 yılında Haziran ayı sonunda beat kuşağı olarak da bilinen bir grup insanın San Fransisco Haight Ashbury’de başlattıkları hareket internetin ve teknolojinin olmadığı bir çağda en özel ve kişisel iletişim yollarından biri olan müzikle yayıldı. Hippiler gittikleri her yere müziklerini götürdüler, dillerini bilmedikleri insanlarla müzikle iletişim kurdular ve gittikleri yerlerden aldıkları sesleri müziğe dönüştürüp ülkelerine götürdüler. Bu sayede doğu ve batıyı tanıştırarak bugünkü globalizm kavramının temellerini attılar. O kuşağa ait insanların kimisi öldü kimisi inançlarına bağlı kaldığı bir yaşam sürdürüyor ve kimisi de liberalizmin ‘bırakınız geçsinler kapıları’nın başını tutuyor. Ama bu kuşağın efsanesi hala dimdik ayakta. Bunun en önemli sebebi ise bulundukları yerlerden dışarıya ve aslında kendi içlerine yaptıkları yolculuk. Bu hem gerçek hem de mecazi bir yolculuk aslında:bir kuşağın yolculuğu ve bu yolculuğun somutlaştığı Sultanahmet Katmandu seferi. 2008 yılında tüm dünya hippi kuşağının ortaya çıkışının 40.yılını kutlarken bu yolculukla ilgili pek çok belge ve bilgi tozlu arşiv dosyalarından çıkarak hak ettiği yeri buldu. Dünyanın pek çok ülkesinden yabancı yazar ve araştırmacı bu yolculuğun derinlerine inebilmek için İstanbul’a gelip gitti ve bu ülkeler arası yolculuklar devam ediyor. Bu araştırmacılardan biri olan ünlü yazar Rory Maclean’in Magic Bus: On the Hippie Trail from Istanbul to India adlı kitabı gördüğü büyük ilgi nedeniyle genişletilmiş basımıyla tekrar piyasaya çıktı. Türkiye’de ise pek çok insan bu yolculuğun belgeselini çekmek için çalışmalarına devam ediyor. Ben de hippilerin 40. yılı şerefine bu özel yolculuğun önemli tanıkları ve araştırmacılarıyla konuşarak kutsal yolculuğun sırlarına vakıf olmaya çalıştığım eski bir dergi yazımı biraz revize ederek paylaşmadan edemedim. Aralara bu yolculuğu yapmış olan şimdinin ihtiyar delikanlı ve hippi hatunlarının resimlerini koymayı da ihmal etmedim tabii… Toto – Tuğrul Akgün: ‘Zerrin mi Janis mi?’ Hippilerle ilk tanışmam 1960’lı yılların başında oldu. Okuldan arkadaşlarımızla Sultanahmet’te hippilerin uğrak yeri olan Pudding-shop’ta buluşuyorduk. O zamanlar İstanbul epeyi renkliydi ve büyük bir değişim vardı. Mini etek modası vardı. Erkekler saç uzatmaya başlamıştı. Levi’s 501’ler yeni çıkıyordu. Hippilerin gelişiyle bu değişim katmerlendi. O zamanlar Sultanahmet bir karnaval alanı gibiydi. Pek çok ünlü hippinin bu yolculuğa katılmak için geldiğini duydum. Bizzat görmedim ama Ian Anderson ve Janis Joplin’i görenler olmuş. Janis sandıkları Zerrin Özer de olabilir! Çünkü o buralara gelirdi daha ünlü değildi o zamanlar ve Janis’e çok benzerdi. Rory Maclean-Yazar: ‘Bu bir kuşağın kendi içine yaptığı bir yolculuktu’ Amerika’nın 2001 yılı sonunda Afganistan’ı işgal etmesinin ardından hippilerin 60’larda yolculuk yaptığı güzergah bir kez daha açıldı. Ben de o dönemin ruhunu yakalayabilmek, öykülerine erişebilmek ve aslında Sultanahmet’ten Katmandu’ya yapılan basit bir yolculuğun neden ‘bir kuşağın yolculuğu’ olduğunu anlayabilmek için bu yolculuğa onların gittikleri yerlerden geçerek çıkmaya karar verdim. Yolculuğu yaptıktan sonra da aldığım notlar ve araştırmalarımla kitabı yazdım. Kitap çıktıktan sonra bu yolculuğu yapmış pek çok insan bana mektuplar yazdılar. Bu mektuplarla birlikte bana ellerindeki materyalleri gönderdiler.Ben de bu belge ve bilgileri ay sonunda Penguin’den çıkacak kitabın yeni baskısı için kullandım. Bu yolculuğun özel olmasının sebebi batılı gençlerin özelinde bir kuşağın kendi hayatlarına ve iç dünyalarına yaptıkları bir yolculuk olması. Bu gençlerin pek çoğu altmışların tüketici toplum kültürünü reddetmişti ve yolculuk sayesinde daha eski ama sakin başka kültürlerle tanıştılar. İslam, Budizm, yoga ve meditasyon gibi kavramlarla karşılaştılar. Ayrıca Ersin Kalkan’ın araştırmam için yaptığımız röportajda bana söylediği önemli bir noktayı burada tekrarlamak istiyorum: Hippilerin asıl etkisi yolculuktan sonra başladı. Avrupa hep tek bir renk olmaya alışmıştı: beyaz, tek din biliyordu Hıristiyanlık, batı tarihin yunan ve roma tarihiyle başlayıp bittiğine inanıyordu. Hippilerin farklı kültürlere olan merakı ve araştırmaları geri döndükleri Avrupa’yı tüm uygarlıkların anası Mezopotamya ile tanıştırdı ve Avrupalı’lara bildiklerinin çok da doğru olmadığını anlattı. Mahmut Aksak – Turizmci: Sultanahmet – Katmandu yolculuğu tur operatörü Ben 1969 yılından beri turizm işiyle ilgileniyorum. O yıldan beri de Sultanahmet ve buradan yapılan yurt dışı yolculuklarla ilişkimiz devam ediyor. O dönemde sol görüşlü TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) vardı. Onlar bu yolculukların Avrupa ayağı olan Magic Bus firmasıyla sıkı bağlantıları içindeydi. Biz de onlarla birlikte çalışıyorduk. Onlar arıyorlardı bizi kaç kişilik grup olduğunu söylüyorlardı ve bizde ona göre otobüsleri ayarlıyor yolculuğun organizasyonunu yapıyorduk. O yolculuğa işim gereği hippilerle beraber pek çok kez çıktım. Sultanahmet Katmandu arası yolculuk on beş gün sürerdi ama yolcularımızın isteğine göre bu süre uzayabilirdi de. Kimileri bazı yerlerde kalır bir sonraki otobüsle devam ederdi yola. 302 otobüslerle giderdik. Sabah yedide Sultanahmet’ten çıkardık, Bolu üzerinden Ankara, Sivas, Erzincan, Erzurum, Tebriz, Tahran, Meşet, Herat ve Kabil üzerinden Kandahar’a geçerdik. Kabil’de bir mola verir Lahor üzerinden Yeni Delhi ve sonra da Katmandu’ya varırdık. Bu yolculuğu 11 sene yaptık ama İran’daki rejim değişikliğinden sonra yol da bitti yolculukta. Ama hippileri İstanbul hiç unutmadı. Genç ve etraflarıyla ilgili çocuklardı. Araştırmayı seviyorlardı ve gittikleri yerlerin kültürlerini özümsemeye çalışıyorlardı. Bize çok şey kattılar ve gittikleri yerlerden çok şey öğrendiler. Öğrendiklerini de ülkelerine götürdüler. Namık Çolpan- Pudding-Shop’un sahibi: ‘Fischer ve Clinton gelirdi’ Pudding shop ilk 1957 yılında açıldı. Önceki adımız Lale Pastanesi’ydi. Ama buraya gelen yabancılar özellikle de yoğun olarak gelen hippiler adını söyleyemiyordu. Bu yüzden buranın ismi ‘Pudding shop’ olsun dediler. Biz de itiraz etmedik. Bizim dükkanın uğrak yeri olmasının sebebi kahvaltı vermemizdi. O zamanlar Sultanahmet çevresinde kahvaltı ve yemek bulabileceğiniz iki üç yerden biriydi burası. Ama sonra yemek yenilip çay içilen bir yerden öte bir haberleşme merkezi haline geldi onlar için. Bunun için buraya bir de pano koydular. Yol arkadaşı arayanlar, birbirlerine ulaşmaya çalışanlar bu panoya not bırakırdı. Hatta bazen yurt dışından çocuklarını merak eden, onlara ulaşamayan anne babalar arar not bırakırdı. Biz de panoya asardık isteklerini. Çoğu müzisyendi ve oturup hep beraber müzik yaparlardı. Sonradan buraları görmeye gelenlerle karşılaştım. Hepsi çok iyi yerlere gelmiş. Mesela şimdiki Almanya Dışişleri Bakanı Max Fischer’i ben o zamanlardan hatırlıyorum. Hippiyken gelmişti buraya. Hatta geçtiğimiz yıllarda bakan olarak yaptığı bir gezi sırasında dükkanın önünden geçerken camını açıp el salladı. Clinton’da gelmişti hippiyken. Ben görmedim ama görenler var. Zaten sonradan ziyarete de geldi buraya Amerikan Başkanı olduktan sonra. Kaynak : donhanzala.blogspot.com.tr
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|