Evvelden 1982 Anayasanın 168. maddesi vardı, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının yer altı tabii kaynaklarının tamamı devletin inhisarında idi. Devlet bu kaynakların işletme hakkını, bir imtiyaz sözleşmesi ile özel kurumlara verme yetkisine sahipti. Hatta buna akar suları da kattılar. Daha sonra yeraltı sularını ilave ettiler. Enerji Bakanlığına Rüzgar Santralları kurmak için ilk baş vurduğumuz 90lı senelerde böyle bir imtiyaz sözleşmesi bile gündeme gelmişti.
Bakanlıkta bulunan bürokratlarla konuyu tartışmış, hatta televizyon ekranlarına Metin Uca’nın programına çıkıp ‘’havayı kullanma imtiyazına” nefes alma bile sözleşme kapsamına girebilir ‘diye itiraz etmiştik. Bu nedenle Anayasanın bu maddesinde bazı değişiklikler yapılmıştı. Zamanın Enerji Bakanı Sayın Aktaş da bize katılmış, gerekli desteği Parlementoda temin ederek Anayasa`nın maddesinde değişiklik yapılmıştı.
Her ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin mevcut durumundan daha öte olmasını kimse beklemez. Yani yeraltı zenginlikleri, dünyanın var oluşu ile meydana gelmiş çeşitli minaraller ve madenleri içerir. Bunların içinde periodik tabloda bulunanlar ve hatta bulunmayanları da kapsar. Yeraltı suları, yerüstü suları, kaya gazı kaynaklarını da listeye eklemekte bir zarar yoktur.
Tarlaya ekin ekmişsiniz, Afrika`dan kuzeye doğru kalkan çöl tozu, nem bulutları ile buluşur. Akdeniz`in nemi, ve güneşi atmosferin üst katmanlarında bu Fe2 oksiti yakalayıp yağmurla birlikte gübre olarak Anadolu ovalarına yağması, mevcut toprağın veriminin katlarla artmasını sağlar. Bunun bir doğa olayı olduğunu bir çoğumuz biliriz. Yılda bir kaç kez bu toz bulutuna maruz kalan Anadolu`nun her bir yanı, demir iki oksitli tozun, su buharı ile buluşup güneş ışığında gübre haline dönüşmesinden dolayı, tarih boyunca yaşamış her medeniyete asırlarca verimli bir vatan olmuştur. Bu nedenledir bir çok ülke, gözünü bu topraklardan ayırmaz.
Anadolu’ya bakarken iştahları kabarır. Anadolu için büyük Orta Doğu projeleri bu nedenle planlanır. Orta Doğu planının bir parçası olarak ele alınan ülkemiz üzerinde dost saydığımız nice yakın ve uzak komşularımızın hesapları, yüz yıllardır sona eremez. Aslında burada şunu da ifade etmekte yarar vardır, ülkelerin dış politikaları, ülke içindeki sanayi dallarını ilgilendirir. Amerika`yı ele alalım. Silah ve petrol sanayi Amerika`nın önemli kalemlerinden biridir. Bu nedenle her iki konuyu değerlendirerek dış politikasını çizmek, ülkenin sanayi devlerinin yönlendirmesi ile olur.
Bizde ise bir şekil var mı diye hep düşünürüm. Ülkemizin sanayi devlerinin üretim konuları üzerinden dış politika üretmek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Bunu organize edebilecek bir dış politikayı siyaset bilimciler mi yoksa sanayiciler mi şekillendirir bunu tartışmak gerekmektedir. Çünki iflas etmiş bir dış politikanın bu günü kurtarmakla yetinmeye çalışmasını, geçtiğimiz son 15 senede izledik. Neticede bir yere gelemedik. Bu nedenle ülke menfaatlerini önceliğine olan bir irade bu ülkeye gerekli. Tanrının verimli kıldığı bu doğa parçası olan Anadolu’nun kıymetini bilmemiz gerekli.
Doğa olaylarının bu topraklara verim yanında, atmosferden yağan gök taşı patlaması ile ek zenginlik kattığını basından öğrendik. Şimdi ise devlet bu doğa olayına komik bir Allah Vergisi koymak için çalışmaya başlamış. Afrika’dan kalkan yılda 500 milyon ton olduğu iddia edilen bu tozun da, bir yerde mineral olduğunu hatırlarsak, bu konuda devletin aklı çalışır mı diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.