2011 senesi mart ayında Japonya açıklarında meydana gelen bir depremi, bugün gibi hatırlarız. Okyanusun binlerce metre derinliğinde meydana gelen bir fay kırılması sonrası dev dalgaların Japonya sahillerini vurucağını herkes biliyordu. Hatta bazı küçük adaların bu depremin artçılarından çok etkileneceğinden, bütün halk korkuyordu. 11 mart 2011 tarihinde bu deprem sonrasında meydana gelen tsunami adı ile anılan, dev dalgaların katlanarak kıyıları vurması, doğa olayının ötesinde bir vak’a olsa gerek.
Japonya’nın, bu dev dalgaların görüntülerini bütün dünya ile paylaştığını hatırlarsınız. Metrelerce yükseklikte dev dalgaların önlerine ne gelirse bir kağıt parçası gibi alıp yerden yere çaldığını seyrederken ürkmüştüm, hatta ekranda seyrederken bile kanım donmaktaydı. Bu olayın önüne geçmek veya en azından yaptığı tahribatı en aza indirmek bile mümkün olamamıştı. İnsanlar hayatlarını kurtarmak için çok çalışmış, kaçarken hayatlarını kaybedenler olmuştu. Hepsine çok üzüldük. Hatta bu çılgın dalgalar bir nükleer santralı sular altında bırakıp, soğutma sistemini etkisiz hale getirmiş, bu nedende reaktörde kaçınılmaz bir patlama gerçekleşmişti.
Nükleer santral kazalarının en sonuncusu olarak Fukushima Nükleer santral kazasının tarihe geçtiğini hatırlarız. Hala bu kaza kurbanları maruz kaldıkları radyasyondan hayatlarını kaybetmeye devam etmekteler. Bazı konularda doğa ile zıtlaşmanın doğru olmadığına inanırım. Dere yatağına ev yaptıktan sonra çok şiddetli yağmur nedeniyle meydana gelen selde, evin sel sularına kapılması ile meydana gelen feleketlerde olduğu gibi. Felaketin geleceğini hissedersiniz ya, kaçışta biraz da geç kalmışsanız, sonuç doğaldır. Felaketin ortasında bulursunuz kendinizi.
Yalnızca doğa olayları için değil, başka olaylarda da böyle felaketlerin nefesini yanı başınızda duyarsınız.
Yine aynı sene, 2011 senesinde, o tarihteki SerVekil’in Arap ülkelerini, birileri adına ‘Arap Baharı’ adı ile dolaşmasını da, aynı senede olduğu için hatırlarım. Hangi ülkeye gitse o ülke karışmış, Mısır’da ihtilal olmuş, Libya’da Kaddafi devrilmişti. Suriye içinde önce kardeşim dediği Suriye Cumhurbaşkanı’na daha sonra ‘’Tü Kaka‘’ diyerek ülkenin içinde nifak yuvalarına göz kırpılmıştı. Büyüklerin bir sözü vardır, birisine kötülük yapıldığında ‘’keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner’’ derlerdi. Evet, kötülük sahibini mutlaka bulur, bu nedenle hesabı çok iyi yapmak mecburiyetindeyiz.
Benim ülkemin etrafındaki hangi ülke ile iyi komşuluk ilkelerinde geçinmekteyiz? Bir tane komşu ismi söylemek çok isterdim. Fakat bulamadım. Devlet yönetmenin belediye çavuşluğuna benzemediğini hepimiz görmekteyiz. 19 Ocak 2014 İskenderun ile Adana arasındaki otoyolda yakalanan treyler tipi kamyonlarda silah ve muhimmatın nereye gittiğini hala bu gün bile bilmemekteyiz.
Bugün ülkemin Cumhurbaşının, ekranlarda topluma yaptığı konuşma içinde ‘’Terör odaklarını destekleyen kim olursa lanetleriz’’ sözünü kimin için söylediğini hala anlamış değilim. Sanki komşu ülkedeki ayrıcalıklı guruplar terör değildi de. Suriye’nin içinde ne işleri vardı? Bizim onlara silah ve muhimmat gönderdiğimizi bütün dünya bilmekte.
Bir konuda doğru tesbit yapmamız gerek. Dini, imanı, milliyeti, cinsiyeti belli olmayan bir örgütle ülkem karşı karşıya. Yani komşudaki depremin şiddeti 9 dan çok daha fazla. Bu depremin dalgaları Türkiye’yi nasıl etkileyecek, bunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
Milli iradeye dayanmamış bir hükümetle ülkeyi kaosa sürükleyen kişi ve kişilerin daha çok düşünmesi gerek. Başkanlık ihtiraslarını bırakması gerek. Ülkemin, mevcut halk iradesinin istediği bir şekilde yönetilmesi şarttır. Terör, zaten kurt gibi puslu havayı bekler. Biz de bu havayı Beştepe’den sağlarsak, ülkemin maruz kalacağı TSUNAMİnin, ülkeye çok zarar vereceğini görmemek için aptal olmak gerekir diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.