|
|
Düşmanımız Charles Snodgrass Ryan’ın göğsündeki Plevne madalyasıKategori: Yaşam | 0 Yorum | 26 Mart 2015 08:31:33 Büyükelçi Baha Vefa Karatay ve Sir Charles Snodgrass Ryan… Eski bir ordu mensubu olan Baha Vefa Karatay, Türkiye’nin ilk Avustralya Büyükelçisi olarak atanır. Cumhuriyetimizin kuruluşunun üzerinden yarım yüzyıl kadar bir zaman geçmiştir… Sidney’deki ilk gününde yaşadığı bir olay Atatürk hakkında duyduğum en güzel ama az bilinen hikayelerden biridir. Bunu paylaşarak başlamak istiyorum izninizle…
Büyükelçimizin henüz birinci günüdür Sidney’de. Ankara’ya postalamak istediği kartlar için pul alması gerekir. Bir dükkana girer… Dükkanın sahibi zarfın üzerinde ANKARA ismini görünce mırıldanır bir tonla “ hmmm Ankara… Ankara …” diye tekrar eder ve Elçimize sorar ; “Neredeydi bu şehir?”. Aldığı cevaptan sonra : “anladım, Yani Gelibolu’nun bulunduğu memleket.” Ve devam eder: “Dayım Gelibolu’ya katılmış bir Anzak’tı. Yaralı olarak dönmüştü. Türk Askeri’nin kahramanlığını ve dürüstlüğünü överdi.”. Bir süre dayısının anılarını anlattıktan sonra sorar: “O savaş’ta sizin “Kemal” adında genç bir komutanınız varmış, Dayım ondan büyük hayranlıkla bahsederdi, sonra ne oldu ona?”. Dükkan sahibi aldığı cevap karşısında şunları söyler: “Hiç şaşırmadım! Dayım onun büyük işler yapabilecek biri olduğunu söylerdi…” Evet hikaye böyle işte… İlerleyen günlerde Büyükelçimiz Avustralya Genel Valisi Lord Casey (İngiltere Kraliçesi’nin Avustralya valisi) ve eşi Leydi Casey ‘nin de olduğu bir akşam yemeğine katılır. Lord Casey Büyükelçimizi salonda sakin bir yere alır ve bu yazıya konu olan Charles Ryan’ın Çanakkale Savaşlarındaki gerçek hikayesini anlatır. Büyükelçimiz hikayeyi ilk kez duymaktadır. O dönem Lord Casey 1. Avustralya Tümen Komutanı’nın emir subaylığını yapmaktadır. Savaş başlamadan bir gün önce, akşam gemide subaylara yemekli davet verilir. Davetliler arasında tümen baştabibi Doktor Charles Ryan’ın göğsünde büyük bir Osmanlı Madalyası görenler hayretler içinde kalırlar. Bir gün sonra savaşacakları, düşmanları olan bir devletin madalyasını göğsünde taşımakta neyin nesidir ?!! Doktor Charles Ryan gayet sakin ve kararlı bir tutum içinde tepkileri şöyle yanıtlar: “Ben bu madalyayı, o ünlü Plevne savunmasında,Osman Paşa’nın emrinde ve kahraman Türk askeriyle omuz omuza savaşarak kazandım. Aradan geçen kırk yıla yakın bir zamanda bugün onlara karşı savaşmaya gidiyorsam, bu Plevne’de silah arkadaşlığı yapmaktan daima onur duyduğum Türklere karşı bir düşmanlık nedeni ile değil, sadece asker olarak aldığım emrin gereğini yerine getirmek içindir !” Lord Casey’nin anlatımı bitince eşi Leydi Casey gözleri dolu dolu bir şekilde büyükelçimize döner ve şöyle der: “Sayın Büyükelçi, biliyor musunuz o Doktor Charles Ryan benim babamdır !” Konuşulacak çok şey vardır, sohbet saatlerce sürer…Charles Ryan’ın Çanakkale cephesinde yaşadığı bir başka olay ise şöyle… Çanakkale savaşlarının en kanlı günlerinin yaşandığı bir dönemde karşılıklı olarak cesetlerin toplanması için kısa süreliğine ateş kes ilan edilir. Aşırı sıcak havada cesetler çok daha hızlı çürümektedir ve koku dayanılmaz hale gelmiştir… Anzaklar adına savaş alanına giden subaylardan biri de Doktor Ryan’dır. Görevini yapmaktayken kendisi gibi görevli olan Türk subayları onun göğsündeki Osmanlı nişanını görür ve şaşkınlıkla yanına gidip hikayesini sorarlar. Türk siperlerine davet edilen Charles Ryan bir süre subaylarımızla sohbet edip Plevne anılarını anlatır. Kendisine ikramlarda bulunulur. Duygulu anlar yaşanır ve sıcak bir vedalaşmanın ardından herkes görevinin başına, kendi savaş cephesine döner. Savaş sürmektedir … Charles Ryan Gelibolu siperde Charles Ryan bütün tepkilere rağmen savaş sonuna kadar madalyasını göğsünden çıkarmayacaktır… Şimdi biraz da Charles Ryan’ın bu madalyayı aldığı süreçten, onun kısa bazı anılarından ve Türkler hakkındaki düşüncelerinden bahsetmek istiyorum. 1870’li yıllarda İngiltere’de tıp eğitimini tamamlayan genç Charles Ryan,İş bulmak için gittiği İtalya’da Osmanlı Ordusu’nun yabancı uyruklu doktor aradığını öğrenmiştir. Kısa zamanda işlemlerini tamamlar ve Tuna Nehri yoluyla İstanbul’a ulaşır.Savaşta adeta bir Türk subayı gibi hareket etmiş ve bu Osman Paşa’nın da dikkatini çekmiştir. Ateş hatlarında bile korkusuzca aktif olarak bulunur.Zaferle sonuçlanan savaşın sonunda madalyayı hak etmiştir.Hayatının geri kalanında Türk dostu olarak kalır ve anlattığı anılar nedeniyle dostları ona “Plevne Ryan” diye hitap eder. Doktor Ryan’ın kaybolmasına, unutulup gitmesine gönlü razı olmadığı ve bu nedenle kaleme aldığı anı kitabından bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum. “Türk askerlerinin sabır ve tahammülüne, yiğitliğine, vatanseverliğine yakından tanık ve hayran olmadıkça, benim çektiklerime hiç kimse dayanamazdı…” “Türkiye üzerine çöreklenmiş olan kara bulutlar arasında hala parlamakta olan yıldızları seçmekteyim. Çünkü silah arkadaşlığı yaptığım bu insanların sahip bulundukları yüksek şeref ve namus duygularıyla, eşsiz yiğitlik ve sadakatleriyle, üstün vatanseverlikleriyle gönlümde gururla muhafaza ettiğim üstün hasletlerine güvenim sonsuzdur.” “Hiçbir uyuşturucu kullanmadan ameliyatını yapmak zorunda kaldığım bir Türk askeri, ben kesik bacağının derilerini sökerken, o bir taraftan yaralıların isimlerini, birliklerini yazmak üzere gelen yüzbaşının sorularına matanetle cevap vermekteydi. Bir süre sonra bu askerin Rus süngülerinin üzerine nasıl yiğitçe atıldığına da şahitlik etmiştim.” “Bütün doktorluk hayatım boyunca en büyük acılara tahammül bakımından Türk askeri ile kıyaslanabilecek insanlara rastlamadığım gibi, korkunç ağır yaralardan onlar kadar olağanüstü hızla iyileşip, kurtulanları da görmedim.” Chales Ryan daha sonra Erzurum’da görevlendirilir.O dönemde ortaya atılmaya başlanan sözde soykırım haberlerine verdiği sert tepki de kitabında anlatılmaktadır. Doktor Charles Ryan 1926 yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybeder. Osmaniye ve Mecidiye nişanları sahibi olan Ryan’ın hikayesi ne yazık ki günümüzde, Stephan Spielberg ‘in “Er Ryan’ı kurtarmak” filmindeki Ryan kadar bile bilinmiyor. O’nun anılarının yer aldığı kitabın çok kısa özeti Büyükelçimizin “Mehmetçik ve Anzaklar” kitabında anlatılıyor. Basım tarihi 1987. Bu kitap dışında Dr. Ryan’ın hikayesinin anlatıldığı hiçbir kitap duymadım. Babamın kütüphanesinde bulunan bu değerli eseri okuduğumda en çok etkilendiğim hikayelerden biriydi Dr Ryan’ın hikayesi. Neyse ki 2005 yılında İş Bankası bu çok önemli eseri dilimize bütün olarak çevirdi ve “Plevne’de bir Avustralyalı” adıyla yayınladı. Gururla, acıyla, gözyaşlarıyla ve ibretle okuyacağınız bir kitap diye düşünüyorum. Bu ilginç insanın hikayesinin yaygınlaşması, daha çok bilinmesi için bir şeyler yapmak istedim ve bu yazıyı kaleme aldım. Son centilmenler savaşı olarak da bilinen Çanakkale Savaşları’ndan Anzaklar ve Türkler adına mutlaka bilinmesi gereken bir hikaye onunki… Savaşta insanlık namına onurlu bir duruş sergileyen Charles Ryan’ın belki küçük bir heykeli de dikilir birgün onca hizmet ettiği bu aziz topraklarda. Işıklar içinde uyusun… Sevgili düşmanım CHARLES SNODGRASS RYAN Saygılarımla (Bu vesile ile adları anılan velinimetimiz, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü, Bütün Çanakkale Savaşı şehitlerimizi, Osman Paşa’yı, Büyükelçimiz Baha Vefa Karatay’ı da saygı ile anıyor Tanrı’dan rahmet diliyorum. ) Ayla Çağlayan *** The Untold Story of Charles Snodgrass Ryan Posted by Ancestry Australia and New Zealand on October 4, 2011 in Australia You may have seen Ancestry’s Brad Argent on the Kerri-Anne show last week with Peter Harvey telling the story of Charles Snodgrass Ryan. Here is some more information on the Gallipoli hero. Charles Snodgrass Ryan was born on the 20th of September 1853 at Longwood, about 100 miles north of Melbourne, in the fledgling colony of Victoria. His family was part of the Squattocracy and Charles was educated accordingly, attending Melbourne Grammar, Melbourne University and then finishing at the University of Edinburgh where he received his qualifications in medicine in 1875. After studying in Europe, Charles took up a post with the Turkish Government who was looking for military surgeons. In a short space of time he found himself ensconced in the final phase of the Turkish-Serbian war of 1876-1877. At the end of this campaign he went straight on to serve in the Russian-Turkish war of 1877-1878 and it was here, at the siege of Plevna that he, literally, made a name for himself (from this period on he was known to the Turks as “Plevna” Ryan) running to the front line to treat the fallen. During the remainder of his time in the Turkish Army, Charles became a Russian Prisoner of War and received the Order of the Osmanieh and the Order of the Medjidie for aiding Turkish Interests. In 1878 he returned to Melbourne and took up an active life in the medical community. A few years after his return to Melbourne, he was responsible for the care of a recently captured criminal, the legendary Ned Kelly. Charles had the job of ensuring Kelly recovered enough to stand trial and then be executed. However, this isn’t the only run in with bushrangers that befell the Ryan family. Charles’ father was once briefly held prisoner by Captain Gepp and his gang. During his capture Gepp stole a knife from Charles senior and placed it in his coat pocket. Hours later Gepp was saved by the knife when a bullet intended for his heart ricocheted off the purloined blade and saved his life! He was later executed. In 1883, Charles married Alice Elfrida Sumner in Christ Church, Brunswick, and they had two children Rupert Sumner (1884) and Ethel Marian (1891). At the outbreak of WW1 and having already turned 60, Charles was appointed Assistant Director of Medical Services in the AIF. He took off for Egypt just after his 61st birthday and eventually landed at Gallipoli with William Birdwood, commander of the ANZAC forces. A fierce battle broke out between the Australian and Turkish forces on May 19th, and within a few short hours over 10000 men were wounded and almost 4000 dead. On May 24th a 9 hour truce was called and the medical teams of the Turks and Australians ventured into no man’s land to treat the injured and to book and bury the dead. Charles was a keen photographer and his photographs show the burials (show nbelow). With hostilities on hold the soldiers became just men for a time and exchanged rations with the ‘enemy’. Walking through this suspended scene of war came a distinguished looking older man, giving orders and directing the activity of the medical troops. He carried with him a camera, pausing occasionally to record the scene. Upon his chest were the medals he received fighting alongside those same men who were now his ‘enemy’. Turkish offices noticed the medals and, after some questioning, greeted Charles as something of a hero and he conversed with them in an accented Turkish about the siege of Plevna. His WW1 Service record (page 8 ) shows he was in the area at the time. He was apparently reported dead shortly after the temporary truce of May 25th, but he was only suffering a severe case of dysentery and was to serve the rest of the war providing his service to the AIF in London. He was officially retired from the Army in 1919 with the rank of Major General. Charles died on board a costal ship in October of 1926 as he was making his way home from Adelaide. He was heard to remark that his condition was not good and that he would soon be dead.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|