|
DUA...Kategori: Nalına Mıhına | 1 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 08 Ocak 2015 12:19:04 Çocukluğumda oturduğumuz evin karşısında bir karakol ve biraz ilerisinde bir cami vardı. Caminin verev köşesinde ise bir ilkokul bulunmaktaydı. Ben bu ilkokula gittim. Kurtuluş İlkokulu. Fakat okula başlamadan evvel camiye namaz kılmak için giderdim. Evdekiler pek ses çıkarmazdı. Müezzin iki şerefeli Kurtuluş Cami`nin ilk şerefesine çıkar, tek elini sağ kulağını kapatırcasına durur, diğer eli ile şerefenin korkuluk kısmını tutar ve mahallenin duyabileceği sesle doğu yönünde ezan okumaya başlardı.
Şerefenin etrafında her yönde, değişik söylenen cümleleri dinler, müezzin güneye doğru son kısmını söylemeye başladığında, ben de evden çıkar, camiye giderdim. Camide bulunan mütedeyyin yaşlı insanlar benim en ön safta divan durmamı isterlerdi. Ben bunu çok severdim ve belki bunun için camiye olan manevi hissiyatım güçlenmişti. İlkokula başladığım senelerde de bu camiye gider, namaz kılardım. Akşamları evde ailecek yemek yenir, sofrada boş sandalye olmazdı. Yemek yenilip bittikten sonra, benim görevim ise, kimse sofradan kalkmadan önce tanrıya bu yediğimiz nimetler için dua etmekti. Kanımca o tarihlerde veya daha sonra camiye genç bir müezzin atanmıştı. Daha sonraları caminin hocalığını yapmış Ali Efendi. Hala o camide görev yapmasa da biz onu kimi zaman mevlütlere çağırırız. Çok ileri görüşlü, Atatürk ve Laiklik konusunda çok bilgili bir din adamı idi. Hatta resmi nikahımızdan evvel Ali Efendi`ye rica ettik, eşimle bizim dini nikahımızı gerçekleştirmişti. Ne kadar güzel bir tesadüf, hem kızımın, hem de oğlumun nikahında da hazırdı Ali Efendi. Zaman içinde ilkokuldan sonra yatılı Ortaokula gittim. Burada kimi Cumaları ve bazı mevlitlerde Talas köyünün yukarı mahallesinde, kiliseden camiye dönüştürülmüş mağbette namaz kılar, dua ederdik. Bu manevi yatkınlığım uzun seneler devam etti. Hatta işe başladığım senelerde, her Cuma Bahçelievler Çarşı camisine gider, öğle namazını orada kılardım. Ortaokuldan bir hocamla birlikte olur, Cumadan sonra da bir müddet sohbet ederdik. Bu konuda hiç bir kimseden telkin almadığımı, hatta ne anne ne de babamın bana bu konuda bir yol göstermediğini hatırlarım. Geçen ay gezimizin bir durağı olan Puerto Rico`da hayallerimi yıllarca süslemiş olduğum bir bara gitmeyi düşündüm. Limanın hemen arkasında paralel sokaklardan birisinde, iki sokağı birleştiren bir pasajda bulduğumuz Margarita adlı bir barda oturmak istedim. Eşimi ikna ederek bu bara girdik. Yüksek taburelere tırmanarak diğer masaları tarassut etmeye başladık. Pasajın üstü açık, sağa sola dağıtılmış bir kaç masa, ve etrafta tropikal meyve ağaçlarının saksıda büyütülmüş yeşillikleri ile süslenmiş bir ortam vardı. İnsanın içini kaynatan kıvrak latin müziğin kulaklara dolması, bu yere ayrı bir hava vermişti. Tabureye iyice yerleştikten sonra etrafa göz atmaya başladık. Derken yanımızdaki iki tabureye de bir başka çift oturdu. Garson Latin ırkın iyi bir temsilcisi idi, esmer kıvırcık saçlı, beyaz gömlek üstüne siyah yelek giymiş, boynunda kırmızı bir mendil, belden aşağıya kadar uzanan siyah önlükle yanımıza gelerek, önce hal ve hatırımızı sordu. Daha sonra bize ne içeceğimizi sorarak yanımızdan ayıldı. Kısa bir zaman sonra tropikal meyvelerle bezenmiş margrettalarımız önümüzde idi. Etrafına buz dokundurulmuş bardağımızı seyretmek bile değerdi. Hemen bir kap çerez de bu içkilerin yanına konulmuştu. O kadar keyif almıştım ki, inanamazsınız. Yıllardır düşlediğim bu sahneyi yaşamaktan çok mutluydum. Daha sonra yanımıza gelen bir başka garson da en az ilk gelen garson kadar sıcakkanlı yaklaşımla ne yemek istediğimizi sordu. Kendisine ne tavsiye edeceğini sorduk ve onun tavsiyesine uyduk. Deniz Mahsulleri ile yapılmış ev kesimi makarna. Yan tarafımızda oturan genç çift de hemen hemen aynı şeyleri sipariş verince, iyi bir seçim yaptığımızı düşündüm. Bir müddet içkilerimizi yudumlayıp etrafı seyretmenin, çok sıcak bir günün ortasında yapılacak en güzel dinlenme şekli olduğuna inanmıştım. Bir süre sonra bizim ısmarladığımız yiyecekler geldi. O kadar güzel kokuyordu ki, yavaş yavaş yediğimiz yiyeceklerle acıkan karınlarımız güzel bir ziyafetin tadını sindirmekteydi. Bir kaç dakika sonra yanımızda oturan çiftin de yemekleri geldi. Önlerinde beyaz şarapları, yan gözle onları izlemeye koyuldum. Bizim gibi hemen yemeğe başlamadılar. Yanımızdaki çift, bir ellerini masaya koydular, diğer elleri ile birbirilerini tuttular ve başlarını hafif eğerek Tanrıya bahşedilen yiyecekler için sessizce dua ettiler. Daha sonra yemeklerini yemeye ve içkilerini yudumlamaya başladılar. Kimsenin bu insanlara bu davranışı Karayiblerin bir köşesinde, bir meyhanede yapın diye telkinde bulunmadığına inanmaktayım. Geçtiğimiz son on sene içinde manevi değerlerde mahalle baskısı ile toplum içinde yaratılan tepki ve yozlaşma, ülkemdeki yitirilmeye başlanan değerlere dikkat etmemiz gerektiğinin işaretidir. Toplum içinde alınacak örneklerin, sadece kendimiz için değil, her yurdum insanı için geçerli olduğunu unutmamamız, bazı konularda kaybettiğimiz değerlerin de var olduğunu kabul etmemiz gerekir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Yorumlaraykut
{ 08 Ocak 2015 18:31:05 }
Akşamları evde ailecek yemek yenir, sofrada boş sandalye olmazdı. Yemek yenilip bittikten sonra, benim görevim ise, kimse sofradan kalkmadan önce tanrıya bu yediğimiz nimetler için dua etmekti.
Diğer Sayfalar: 1. Bir kaç dakika sonra yanımızda oturan çiftin de yemekleri geldi. Önlerinde beyaz şarapları, yan gözle onları izlemeye koyuldum. Bizim gibi hemen yemeğe başlamadılar. Yanımızdaki çift, bir ellerini masaya koydular, diğer elleri ile birbirilerini tuttular ve başlarını hafif eğerek Tanrıya bahşedilen yiyecekler için sessizce dua ettiler. güzel bir hikaye... ancak yukarda alıntıladığım iki paragrafta birisi yemek yedikten sonra, diğeri ise, yemek yemeden önce bir tanrıya edilen dua.... aklımı karıştırdı..
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|