|
|
Bir Geziden KalanlarKategori: Makale | 2 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 28 Aralık 2014 14:04:29 Eşimin yıllardır ısrarla istediği Akdeniz’de bir gemi seyahatini senelerdir ertelemekteydim. Bu itirazımın bir nedeni vardı benim için. Bir yerde, bir mekanda uzun zaman oturmak beni ziyadesi ile sıkar. Mutlaka dolaşıp mekan değiştirmeyi çok severim. Gemi seyahatini de kendimi metal bir konserve kutusunun içinde hapis edilmiş hissetmemden olsa gerek, hiç sevmiyordum. İstanbul’da adada eve giderken ve adadan Bostancı`ya gelirken sıkıntıdan patlardım. Gazetelerin reklamlarını bile okuyup bitirince elime tespihimi alıp sabır çekmeye başlardım.
Yurt dışında bir toplantı için Amerika’ya gitmem gerekti. Eşime benimle gelmesi için ısrar ettim. Bir şartla kabul edeceğini söyledi. Bende şartını kabul ettiğimi kendisine söylediğimde, bir gemi turu ile bu seyahati birleştirmek fikrini ortaya attı. Eh ne de olsa 45 senelik bir evliliğin seneyi devriyesi adına böyle bir seyahate itiraz etmedim. Bu nedenle Miami çıkışlı bir gemi ile Bahama adası, Saint Thomas, Porto Riko bağlantılı San Juan adası ve Grand Türk adasını kapsayan bir turun biletlerini aldık. İstanbul’dan Miami’ye gelip orada bir gece kalarak gemiye giriş yaptık. Gemide kamaramız balkonlu bir odada ve 9. katta idi. Bir yatak odası, minyatür banyo ve tuvaleti bulunan bu mekân, bir hafta boyunca içinde barınacağımız odamızdı. Yerleştikten sonra gemiye gelenleri izlemek için girişteki lobiye indik. Her içeriye giren gruba baktığımızda gözlerimize inanamadık. Gemiye gelenlerin çok büyük bir çoğunluğu obez yani çok şişmandı. İnanılması güç bir manzara idi. Şişmanlıklarını tarif etmem mümkün değil, bilhassa koyu derili Amerikalıların teşkil ettiği çoğunluk 140 kilo desem, rakamlar hafif kalır. Hani bazı hava yollarında ‘access baggage ‘ fazla bagaj adı altında ücret alınır ya, belki dedim kendi kendime bu ücretten kaçmak için gemi ile seyahat etmeyi tercih etmekteler. İnanılması zor, seyri ise rahatsız edici olduğundan oradan ayrılıp üst güverteleri ve geminin içini keşfe çıktık. Her katta geminin yanlarına rastlayan yerlerde balkonlu odalar bulunmaktaydı. Dalganın etki edeceği yerlerde ise büyük lambozlu balkonsuz odalar mevcuttu. Geminin 9. katında bir birine bağlı dört büyük açık büfe lokanta yerleştirilmiş, masalar sabit, sandalyeler ise serbest bulunmakta idi. Geminin hem ön kısmında hem de arka kısmında bir küçük havuz vardı. Hani Denizli deyimi ile ‘’çimme’’ havuzu gibi 4 metreye 4 metre kare havuz, 1.20 metre derinlikte idi. Bu havuzun etrafında dört köşede yuvarlak 6-8 kişinin girip oturabileceği Jakuzi türü yuvarlak havuzlar da mevcuttu. Havuzun bir köşesinde dev bir sinema ekranı ve yanlarda içki servisi veren barlar mevcuttu. Birden üst güvertenin bir köşesinde temiz örtüler örtülmüş başka bir lokantanın varlığını keşfettik. Burası paralı yemek yenen, alakart servisi bulunan lokantada kişi başı 35 dolar ücrete tabi idi. Geminin arka tarafında giriş katında kapalı bir mekanda anfi tiyatrosunun büyüklüğüne hayran kaldık. Tiyatro katından bir kat yukarısında çocuklar için kreş gibi bir servisin olduğunu ilgi ile seyrettik. Bir kat üstünde ise sağlık merkezi, erkekler için sauna ve masaj yerleri olduğu kadar bayanlar içinde ayrı bölüm bulunmaktaydı. Bütün bu yerleri keşfetmek için dolaşırken 980 metre uzunluğundaki geminin her yerini öğrenmemiz zaman alacağını da anlamıştık. En üst güvertede ağlarla kaplı bir mekanda voleybol ve basketbol sahaları bulunmaktaydı. Gemini bacasının etrafına tartan pistle yürüyüş parkuru konulması çok güzeldi. Bu Parkur yani bacanın etrafı 162 metre idi. Altı tur yapıldığında 1 kilometrelik bir yürüyüşe tekabül etmekteydi. Akşam karanlığının yavaş yavaş etrafa çöktüğü bir saatte gemi iskele alıp, halat çözdü ve biz yavaş yavaş limandan ayrılmaya başladık. İlk durak ertesi günün sabahı Bahama adasının büyük şehri Nassau olacaktı. Bavullarımızı yerleştirip, giysilerimizi değiştirerek yemek yenilen mekana geldiğimizde gördüğümüz manzara inanılmazdı. Kilolarından dolayı yürümekte zorluk çeken çok şişman, genelde koyu renkli halkın tabaklarını yemekle doldurmuş olduklarını izlemek, bizim yemek yemede tereddüt etmemize neden oldu. Ufak birer tabak yemek alarak bir kenarda yemeğimizi yedikten sonra üst güvertede geminin Atlantik Okyanusunda seyrinin keyfini yaşamaya koyulduk. Dile kolay 45 senelik evliliğimizde ilk defa böyle bir tura katılmaktaydık. Gecenin ilerleyen saatlerinde odamızın balkonundan, ay ışığında uçsuz bucaksız deryayı seyre daldık. Daha sonra yorgunluğun rehaveti ile sabah ola hayır ola diyerek günü sona erdirdik. Geminin sallanması ve sesli yol alması derin uykumuza bir ninni gibi gelmişti. Gemide sabah erken olmakta, uyandıktan sonra denizi seyretmek için balkonumuza çıktığımızda, Nassau adasına yaklaşmaya başladığımızı gördük. Bir de denize baktık, yine ağzımız açık kaldı. Gemi ile yarışan ufak uçan balıkları seyretmek, hayatımda şahit olduğum ender hadiselerden biriydi. Denizin üzerinde uçan balıklar, sanki gemi ile yarış edercesine uzun mesafeler uçmaktaydılar. Hemen video kameramı çalıştırdım ve her suyun üzerine çıktıklarında 20 saniye süren bu uçuşlarını tesbit ettim. 24 mil süratle giden bir geminin yanında 20 saniye yan yana uçmaları bana çok ilginç gelmişti. Gemi bir saat içinde limana girdi ve iskeleye bağlandı. Hemen gemiden karaya çıkarak bir turla anlaştık, dokuz kişi bir araca girdi, rehberimiz araç şoförü, bize görülecek yerleri gezdirdi. Aslında bu ada Kristof Kolomb’un ilk karaya ayak bastığı yer olarak anlatıldı. Adada bütün devlet daireleri ve resmi binaların pembe boyalı olduğunu tespit ettik. Taksi şoförüne sorduk, neden pembe? ‘’ Mutlu insanların yaşadığı mekanın tarifi pembedir’’ yanıtı aldık. Doğru olup olmadığı üzerinde tartışmadık amma şehirde birçok zengin bulunduğunu, yerli halkın ise teneke evlerde yaşadığına şahit olduk. Parlamento binalarına geldiğimizde ne bir polis vardı koruyan, ne bir askere rastladık. Washington’daki Kapitol binasının küçük bir minyatürünü andıran Parlamento binasına, ellerimizi kollarımızı sallayarak girdik. Resimler çektik, hatta Noel için binayı ziyarete gelen çocuklarla fotoğraf çektirdik. Bir kaç saat süren bu şehir turu için verilen 20 dolara değmekte. Verilen sürenin bitmesine vakit varken gemiye geri döndüğümüzde, öğle saati geçmişti. Kısa bir süre sonra ikinci durağımız olan St. Thomas adasına doğru gemi yola çıkarken, biz de devamlı değişen çevre ile acıkan karınlarımıza bir kaç lokma koymak adına yemekhaneye yöneldik. Aman tanrım ne görelim, devamlı acıkan ve devamlı yemek yiyen halk, gemiyi terk edip adayı gezmedikleri gibi öğle yemeğinde bilmem kaçıncı turu yapmışlar. Kısa süren yemeğimizden sonra balkonlu odalarda kalanların değişik bir mekanda, garsonların servis yaptığı lokantada yemek yiyebildiğini öğrenmemiz iyi olmuştu. Akşam bize ayrılmış olan masamızda makul bir akşam yemeği için plan yaptık. İkinci adaya gidişimiz iki gece bir gündüz sürecekti. Bu nedenle bütün gün gemide ne yapabilirim diye düşündüm. Yeni bir romanım için iyi bir başlangıç olabilirdi ve nitekim öyle oldu. Sadece o akşam yemeği için lokantaya mecburi takım elbise ve papyonlu bir şekilde geldiğimizde, kapıda lokantanın Cezayirli esmer şefi karşıladı. - Mr. Metin dün akşam neden gelmediniz. Masanız boş kaldı, diyerek bizi masamıza götürdü. Kısa olmayan bir sohbette adının Hatem olduğunu ve 21 senedir bu gemide lokanta şefi olarak çalıştığını söyledi. Geleceğimiz adada gitmemiz gereken plajın da adını vererek, yemekler konusunda bir kaç bilgiyi bizimle paylaştı. Çok güzel bir akşam yemeğinden sonra kamaramıza çekilip sabaha güzel bir adaya ayak basmak ümidi ile uykuya daldık. Sabahleyin yine uyandığımızda geminin etrafında kahverengi martı türünden kuşların uçtuğunu görünce bir adaya yaklaştığımızı anladık. St.Thomas adası Karayip’lerde ufak bir çok koyu bulunan, yemyeşil bir ada. Suyun rengi bile ne mavi ne de yeşil le tarif edilebilecek bir renkteydi. Gemi limana bağlanmasıyla hemen kendimizi dışarı attık. Küçük sırt çantalarımızda havlularımız ve mayolarımızla bizi plaja götürecek bir vasıtaya bindik. Kumu çok özel olan MAGENS koyundaki plaj dünyanın en güzel 10 plajı içinde olduğunu söylediler. Serinlemek için kendimizi hemen suya attık. Çok hızlı derinleşen bu denizde yüzmeye doyamadım. Gemiye dönme zamanı gelince bizi götürecek araca binerken keşki biraz daha kalsaydık diye üzüldük. Gemiye geri döndüğümüzde akşam oluyordu. Odalarımıza çıkıp akşam yemeği için hazırlık yaptık. Lokantaya akşam yemeği için indik. Bize ayrılan masada akşam yemeği ile bir başka lezzeti tabaklarımıza taşımışlardı. Gemide büyük bir de kumarhane bulunmaktaydı. Burada sigara içmek serbest olduğundan bu mekana pek uğramadık. Burayı uzaktan izlemek keyifli idi. İnsanların şuursuzca para kaybetmelerine pek mana veremediğimden, bu mekan bana hep ecnebi gelir. Akşam yemeğinden sonra gittiğimiz tiyatroda seyirci ile oyuncunun ortaklaşa sergilediği etkileşimli oyun, hiç yoktan izlenebilir bir gösteri idi. Bir günü daha kapatarak bir sonraki durakta nelerle karşılaşacağımızı düşünmeye başladık. Sabahın erken saatinde Puerto Rico adasına bağlı San Juan adasında geminin limana bağlanmasını izleyerek, hemen karaya çıktık. Bir araçla ada turu aldık ve adanın kale surlarına hayran kaldık. Bir kaç metre kalınlığında inşa edilmiş olan bu kale duvarlarının yapımı kırk sene kadar sürmüş. Fakat hiç bir savaş görmemiş bulunan bu kale şimdi yıpranmamış haliyle turistleri cezbetmekte. Çok güzel bir tavernaya oturduk. Yörenin içkisi olan tropikal meyvelerle yapılmış bir kadeh margrettayı yudumlarken hava sıcaklığının 29 derece olduğuna şahit olduk. Çok güzel bir Havana müziği mekanı dolduruyordu, denizi seyredip etrafı temaşa etmek, insana başka bir haz vermekte idi. Bugünü de kapamak üzere verilen saat sonunda gemiye geri döndük. Miami’ye geri dönüş yolunda bir sonraki gün Grand Türk adasına uğrayacaktık. O gece Türkiye’den Merkez Bankası elemanı bir gençle eşine tesadüf ettik. Kısa sohbette söz Grand Türk adasının adı ve anlamının nereden geldiğine uzandı. Hani bir tarihte Ser Vekil’in iddia ettiğine göre Amerika’yı Türkler keşfetmiş. Adada yetişen bir tür kaktüsün fes biçiminde büyüyen çiçeğinden dolayı bu adaya Grand Türk adı verildiği de rivayet edilmekte. İnsana mantıklı geldiğini düşünmekteyim. Aynı soruyu 21 senelik Şef olan Hatem Bey’e yönelttim. Aldığım yanıt benim daha ilgimi çekti. Bu adalar yani Bahama ve Karayipler 1500lü senelerde Müslüman Türk denizciler tarafından yerlilerden alınmış. Adada yaşayan yerlilere küçük bir yer verilmiş, ellerindeki kalyonlarla Karayipler’de ticaret gemilerini haraca kesmişler. Daha sonraları bu yerleri İngilizler ele geçirmiş, İngiliz kolonisi haline getirmişler. Aslında Ser Vekil’in söylediği sözde gerçek olma ihtimali yüksek. Gazetelerde okuduğumda ben de onunla alay etmiştim. Ama şimdi düşüncelerim Grand Türk adasına varınca değişti. Sahilin dibine bağlanan gemiden çıkar çıkmaz, Karayiplerin ılıman sularına kendimi bırakıp sahil boyunca doyasıya yüzmeye başladım. Gün sona erinceye kadar denizden çıkmadım, ne de olsa Türk leventlerinin bir zamanlar kol gezdiği adada, kendi adamızda yüzüyordum. Yerli halktan bir kaç kişi ile konuşurken Türk kelimesinin nereden geldiğini sordum. Hiç bir doğru yanıt almadım. Bir hafta göz açıp kapayıncaya kadar sona erdi. Çıkış yerimiz olan Miami limanına geldiğimizde çok güzel bir hafta geçirmenin mutluluğu vardı bizde. Genelde dinlenmek isteyenlere tavsiye edebileceğimiz bir seyahat Karayipler turu. Bizim katıldığımız uzun olanı idi. Bu gezinin bir de kısa olanı var fakat mutlaka uzun olanının tercih edilmesi gerektiğine inanmaktayım.
Yorumlardeniz günal
{ 05 Ocak 2015 05:50:13 }
John Bey,
yazım yanlışı olmuş. "lambozlu" değil "lombozlu" olacaktı. lomboz, gemilerde alt güverteleri aydınlatmak için bordalardan ve güvertelerden açılan yuvarlak pencere, demek. size türkçe çalışmanızda kolaylıklar diliyorum. sevgilerle... John Guıse
{ 31 Aralık 2014 22:48:06 }
Hello Metin Bey
Diğer Sayfalar: 1. I read your "Bir Geziden Notlar" at Adana Fikirfor some Turkish reading practice for myself. I cannot find an English translation for your word 'lambozlu". Is it possible for you to expain the meaning for me? May be "lit up, lighted"? Sayggılarlımla, John Guise - Yeni Zelanda http://www.turkishlanguage.co.uk
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|