|
KeşifKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 21 Kasım 2014 18:57:53 Siz de sabah kalktığınızda her şeyin değişmiş olduğunu görüp, hiç bir olumsuzluğun yaşanmayacağı bir ülkeye uyanmayı özler misiniz zaman zaman? Ben çok özlerim. Ülkemiz kalkınmakta olan bir ülke olarak Avrupa Birliği’ne kabul edilmeyi beklerken, kalkınması için sadece para değil, bilimsel gelişmeler, yatırımlar da gerekmekte.. Bakın Yunanistan’a Avrupa’da, ama Avrupalı değil.
Araştırmacı dostlarımla üniversitede konuştuğum zaman ellerine hiç bir imkan verilmeden araştırma yapıp, tebliğ hazırlamaları istenildiğini duyduğumda inanamadım. Tıp dalında çalışan bilim adamlarımızda da aynı tedirginlik olması kabul edilemez. . Şimdi bir sabah uyanmak istiyorum, hukukun üstünlüğünü sağlayan hakimler tamamen tarafsızlıklarını belirterek değişik renkte cüppeler giymişler. Böylece mahkemeye gelip, yolsuzlukla suçlanan insanları sorgulamakta. Çağlayan’a sorarlar: Kolunuzdaki saatin bedeline ne ödediniz? Elinizde buna dair bir belge var mı ?‘ Bunun cevabı ne olabilir? Hakim Bey ben bunu bir hediye olarak kabul ettim. Diyebilir mi? Tabiidir Türkiye’de Osmanlıdan kalma hediye kabulü abartılmazsa makul görülebilir. Hediye saatin bedeli benim kolumdaki gibi 200 lira değildir. Mutlaka bir bakana verilecek hediyenin değerinin bir miktar fazla olması gerekir. Amma ne kadar fazla olabilir? Bunun ibresini kim tayin edecek, onu düşünmemiz gerekir. Bir tarihte bir işimiz vardı yabancılarla beraber. İhale komüsyonuna verilmesi için yabancılar bir paket içinde hediyeler getirmişlerdi. Paketi önce ben göreyim dedim ve açtım. Kutuların içinden çok özel cep çakıları çıktı. Komisyon başkanına bunları vermek için götürdüğümde azarlandım. İhale sona ersin, sistem kabul edilsin, bu hediyeleri o zaman getirebilirsin, diyerek, rahmetle andığım Mehmet Bey bana nasihatta bulunmuştu,. Bu ülkede Mehmet Beyler kadar Çağlayan Beylerin de olduğu bir hakikat. Böyle bir hediyeyi vermesi için Reza bey hangi önemli iş için söz almış olabilir ki? Ben bakan olsam böyle bir hediyeyi almayı aklımdan bile geçirmem. Bir genel müdürün evinde ayakkabı kutularının içinde milyonlarca yabancı para bulunmakta. Cumhuriyetin tarafsız yeni hakimi sorusunu hemen sorar: Bir banka genel müdürüsünüz, evde yastık altında, ayakkabı kutularında para saklamak konusunu, banka müşterilerinize nasıl izah edeceksiniz? Banka genel müdürü kendi bankasına güvenmediği için bu paraları evinde saklar, diye siz de düşünebilirsiniz. Evdeki kasalar belki yetmemiştir, onun yerine ayakkabı kutularının içine konulmuş olabilir. Paranın nereden geldiğini de söylemeye mezun olmayan bir insandan cevap beklemek ne kadar zordur. İşte banka genel müdürünü bu hale sokan bakanlar, adamı kurtararak bir başka yerde yönetim kurulu üyeliği verirler. Yolsuzluk aslında kamu yararına çalıştığı öne sürülen ve mahtumun vakfında olsa gerek. Böyle vakıflara para ve ayni yardım yaparsanız bu miktarları gelir değerlerinizden indirebilmek kanunen mümkün olmakta. Vakfın defterleri incelenmediği için, bu gelirlerin Myemmar yerine bir siyasi partinin kasasına girmesi olası. Ne siyasi partilerin defterleri kontrol edilir, ne de vakıfların defterleri. Bu nedenle bir cepten çıkan bir başka cebe sorunsuz girmekte. Ortaya çıkan problemleri gidermek için siyasiler toplumun dikkatlerini hep başka yöne çekmekteler. 17 Aralık tarihinden hemen sonra bir bakan çıkıp “Bana ser Vekil söyledi ben de yaptım.” diyebilecek kadar cesurdu, Fakat aradan bir gün geçti, abanın altından sopayı görünce, söylemiş olduğu sözlerden geri döndü. ‘’Ben böyle bir şey söylemedim, söz söylenmişse benim değildir, Kasımpaşalıya ölümüne biat ederim,’’ demek cüretini göstermiş olduğuna şahit olduk. Aynı Turgut Özal taktiği; At ortaya aptalca bir iddia, bırak millet tartışsın. Bu arada gündem kaynar diye düşünmekte bizim Cumhur. Herkes yazıp çiziyor, Amerikayı 1178 de Müslümanlar keşfetti diye. Bırakın Amerika’yı, kanımca kutupları da müslümanlar keşfetti. Orada da cami kubbelerine beyzeyen ‘IGLO’ adlı buzdan yapılar bulunmakta. Hatta bu kubbelerin içinde minberi andıran yerlerin de olduğunu iddia etmek yalnış olmasa gerek. Şuna mutlaka inanalım: Ampulü de bizim ülkeden birileri icat etmiştir, hatta AKP’li olduğunu kabul etmemiz gerekir. Amblemlerinde bile bu ampul bulunmakta. BOHR teorisini bulan aslen Niğde’li bir müslüman mütedeyyindir ve Bor’da doğmuştur. Teoride hidrojen olduğu için bohr diye adlandırmış olmalıdır. İcatlarda bu teorileri çoğaltmak mümkün. Aya ilk ayak basan astronot da müslümandı, çünkü uzaydan Nemrut dağlarındaki Hazreti Nuh’un gemisinin kalıntılarını görmüş olduğunu söyleyip bir kaç defa Adıyaman a geldiği bir gerçektir. Biz hala her fırsatta bir cami yapıp, hem imamlara hem de hatiplere iş sahası açmaya çalışmaktayız. Çünkü bir roket fırlatarak kuyruklu yıldızın üzerine bir uydu yerleştirmek, bilimle uğraşan insanların işidir, bunun yerine uhrevi hutbe okuyup, gidişatı tanrıya bırakacak hazretlere ihtiyaç var. Üzülerek söyleyeyim. ‘Türkiye’nin gidişatı hiç de iç açıcı değil’ asıl gerçek budur diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|