Buna yalnızca bir depresyon değil, aynı zamanda bir tükeniş de denebilir. Yetmiş yaşındaki Brezilyalı foto muhabiri Sebastiao Salgado, 1994 yılında Kongo ve Ruanda’da Tutsilere yapılan soykırımları ve insan göçlerini resimlerken hastalandı.
Bedeninde bir çok yara ve enfeksiyonla doktorlara başvurduğunda kendisine bunun yaşadığı canavarlıklar ve gördüğü insan dışı davranışlara bedeninin fiziksel olarak verdiği karşı bir tepki olduğunu ve artık ölümden uzak durması gerektiğini söylediler..
Salgado 1969’da ülkesi Brezilya’dan askeri diktanın baskısından kaçarak dünyanın birçok yerinde; madenlerde, Kongo’da ve daha bir çok sefalet ve çarpışmaların olduğu bölgelerde çektiği fotoğraf ve bilhassa portreleri ile ün yaptı.
Salgado bu resimleri çekebilmek için bazen aylarca ayni bölgede ölümle burun buruna gelerek yaşamak zorunda kaldı..
1994’te çöküşün kıyısına geldiğinde Brezilya’ya geri döndü. Orada yeniden babasının bıraktığı kupkuru çiftliği yeniden canlandırmak için.
“Anladım ki insan denen canlı o kadar da önemli değilmiş...
Düşündüğüm kadar değil...
Bir zamanlar onlar için gözümü bile kırpmadan
hayatımı feda edebilirdim.
Fakat ne kadar acıdır ki, onun için, kendi soyum için, insanlar için ölmek boş..
Bunu hiç de haketmiyorlar.
Gördüklerim ve yaşadıklarımdan sonra kendime ve insana karşı olan bütün inancımı tamamen kaybetim.”
Spiegel dergisinden alıntı.