|
|
75 yıl sonra...Kategori: Ayorum Güncel | 2 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 02 Şubat 2008 00:16:14 Sözcükler zamanla değişik anlamlar kazanıyor; sözcükler gibi bazı simgeler de değişik şeyler ifade eder oluyor. Nazi Almanya'sının simgesi olan gamalı haç (svastika) aslında Hitler'den binyıllar önce Amerikan yerlileri, Hindular, Budistler, Vikingler, Yunanlılar, Romalılar, Keltler, Anglo-Saksonlar, Mayalar, Aztekler, Persler, Hıristiyanlar ve taş devri kabileleri tarafından kutsal bir simge olarak kullanılmış.
Çok eski havralarda bile Musevilerin simgesi altı köşeli yıldızın yanı sıra Yahudi gamalı haçları görülmüş. Hattâ Kanada’da talih eseri altın bulunan bir kasabaya 1911’de “swastika” adı bile verilmiş. 30 Ocak 1933’te Alman Devlet Başkanı Hindenburg, Hitler’i “şansölye” ilân etmiş. Aradan tam 75 yıl geçmiş. Bu olaydan sonraki 12 yılda dünya, II. Dünya savaşı, 60 milyon ölü, harap bir Avrupa, Yahudilerin, Çingenelerin, Slavların, eşcinsellerin, akıl hastalarının, komünistlerin topyekün öldürülmesini görmüş, gamalı haç, Nazizm, Faşizm nefret edilen, hattâ yasaklanan şeyler olmuş. Oysa o günlerde Mussolini İtalya’sında, Franko İspanya’sında kara gömlekliler, Hitler Almanya’sında kazboku rengi gömlekliler övünerek faşist olduklarını söylemiş, Almanya’da gençler gamalı haç bayrağı altında keyifle sevişmişler. Sanskritçeden alınma “despot” sözcüğü “evin efendisi” demek iken giderek acımasız diktatör anlamı edinmiş. II. Dünya savaşı sürerken ve o günün Türkiye’sinde I. Dünya savaşının ve Alman ittifakının anıları halâ tazeyken Almanların ve Hitler’in destekçileri pek te az değilmiş. Sevecen, insancıl Orhan Veli bile 1939’da
Geçmişi değerlendirirken kaçınılmaz olarak olaylara, kişilere, fikirlere bugünün gözlükleriyle bakıyoruz. Ama tarihçinin görevi bizlere o günün ortamını, o günün düşüncelerini, olaylarını anlatıp tarihsel olayları, kişileri o günün koşulları içinde irdelememizi ve geçmişten ders almamızı sağlamaktır. Ne Orhan Veli’yi “Hitler amca” dedi diye eleştirmek, ne de Alman halkını Hitler’i başa getirdi diye, ya da İsmet İnönü’yü Hitler’e krom sattı diye kınamanın bir anlamı vardır. Irkçılık, ya da “ırk” kavramı üzerine kurulu söylemler o zamanlar daha “tu kaka” olmamıştı, milliyetçilik muteberdi. 75 yıl önce Hitler kâbusunun başladığı 1933 yılında Türkiye’de Cumhuriyetin 10. yılı kutlanıyordu. Türkiyenin iki ünlü şairi Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı 10. yıl marşı bir yandan komünistler gibi “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz” derken, öte yandan ırkçı Almanların “Deutschland Über Alles” (Hepsinden Üstün Almanya) dediği gibi -bugün kınayacağımız bir yaklaşımla- “Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız” diyordu. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal 10. yılda önemli bir söylev vermişti. “Türk milleti” diye başlayan söylevde toplum psikolojisini çok iyi bilen Mustafa Kemal 15 milyonluk nüfusun özgüvenini güçlendirmek için “Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” diyordu. Irkçılığın alıp yürüdüğü, kafataslarının ölçüldüğü, bazı ırkların genetik olarak aptal olduğu ciddi ciddi ileri sürülen bir dönemde Mustafa Kemal “Türk ırkı”ndan söz etmiyor, söylevini “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyerek noktalıyordu. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir” diyordu. Mustafa Kemal bizim taşkafa ırkçılarımızın aksine “Türkiye halkı”ndan söz ediyordu. Ne yazık ki Mustafa Kemal’den sonra “Türkiye halkı” söylemi ırkçı söylemlere dönüşmüş, “Türk ırkı”ndan olmayanların zorla Türkleştirilmesi, aşağılanması, horlanması, dışlanması noktasına gelmiştir. “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözü dağa taşa yazılıp ceberrut devletin baskı aracı haline dönüştürülmüştir. Bugün kendine “Atatürkçü” sıfatını yakıştıran ırkçılarımız herşeyden önce 1933 dünyasındaki Mustafa Kemal’i akılcı olarak değerlendirmelidirler. Geçen hafta Gazi Üniversitesi profesörü Atilla Yayla “Atatürk’e hakaretten” 15 ay hapse mahkûm oldu ve cezası tecil edildi. Bir konuşmasında Türkiye’nin 1925-45 dönemini eleştiren Yayla tek parti döneminin iddia edildiği gibi ilerici olmadığını öne sürmüş ve Mustafa Kemal’den “bu adam” diye söz etmiş. Yapılan şikâyetler üzerine işinden atılan Yayla daha sonra yeniden işine geri dönmüş. Yayla’nın eleştirilerine katılıp katılmamak herkesin kendi bileceği iş. Ama bir dönemin –doğru ya da yanlış- eleştirisini yaptığı için ve Mustafa Kemal’e “bu adam” dediği için yargılanıp mahkûm edilmesinin mâzur görülecek bir yanı yok. Mustafa Kemal bir ilâh değil, bir insandı, bir adamdı. Yukarıda da belirttiğim gibi çağının ilerisinde bir adamdı. Ama bu Mustafa Kemal’in ya da onun döneminin eleştirilemeyeceği anlamına gelmez. Yapılması gereken, Yayla’nın söylediklerini soğukkanlılıkla ve bilimsellik çerçevesinde değerlendirmek, eleştirmek, yanlışları varsa o yanlışları göstererek söylediklerini çürütmektir. Yoksa Sayın Muhammed’e hakaret etti diye Salman Rüşdi’ye ölüm fermanı çıkaran mollalardan ne farkımız kalır? Mustafa Kemal 'Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir' dememiş mi sözde Atatürkçüler? İlim, bilim her şeyi sorgulamayı, somut verilere dayanmayan hurafeleri reddetmeyi gerektirmiyor mu? Bu eleştiriden, sorgulamadan Kuran ya da Mustafa Kemal muaftır diye bir hüküm mü olmalı? Hıristiyan yobazları düşünürken hep “Sayın İsa, acaba dediği gibi bir gün geri dönse ne yapardı” diye düşünmüşümdür. Ve yanıtım hep “herhalde önce kendi adına her türlü bağnazlığı, höşgörüsüzlüğü yayan kiliseleri yerle bir ederdi” olmuştur. Mustafa Kemal de 10. Yıl söylevinden 75 yıl sonra geri dönebilse sanırım ilk işi Atatürkçülüğü bağnazlıklarına, ırkçılıklarına kılıf yapanları karşısına alıp zılgıtı çekmek olurdu.
Yorumlarseray
{ 06 Mart 2008 17:41:22 }
çok ğüzel olmuş aradaki şiir ise muhteşem
aykut yazgan
{ 04 Şubat 2008 09:00:30 }
sevgili gündoğdu,
Diğer Sayfalar: 1. yazın çok güzel. ilave edilecek ya da eleştirilecek hiçbir yanı yok. ama ben yine de iki ufak şey söylemek istiyorum.(belki de sırf yorum olsun diye!.) yazının sonunda "eğer isa yada gazi yeniden dünyaya gelselerdi" ihtimalini yazmışsın. bu doğru. times dergisi başta olmak üzere binlerce siteye ve blogcuya " tanrının dünyaya yeniden kimi göndermesini isterdiniz" anketlerine binlerce oy yağıyor. bu da bütün umutlarımız içersinde isa ve gazi'nin belli bir yer tuttuğunu gözteriyor. ancak gazi'nin kendi zamanında uğraştığı bir dereceye kadar eğilip bükülebilir ve eğitilebilir bir halk kitlesi ile aptallıkları ve beyinsizliklerinden dolayı bir şekilde sevk ve idare edilebilecek osmanlı kalıntısı beyzadeler ve şeyhler vardı.. şimdi onarın yerine globalleşmiş, organize olmuş ve icabında kömür bile dağatabilen hin oğlu hin edepsiz bir yönetim var. ve seksen senedir "bir mahallede bir tek milyoner yaratma" düsturundan hareketle halk ta artık uyanmış ve "uyanık türk halkı" sıfatını kaanmıştır. bu durumda gazi geri gelse de sirozu'nun dışında bütün sinirleri harab olarak tekrar ebediyete bir an önce gitmek isterdi sanırım. isa'ya gelince... insanlara iyilik, şefkat, hoşgörü, kardeşlik ve ekmeği paylaşmayı vaz eden bir adamı sen iki elinden ve ayaklarından çivileyerek tahtaya çak, sonra da başına dikenli bir taç yerleştir... ondan sonra yeniden dünyay gelmesini bekle... valla ben olsam bu şartlar altında değil insanlığı kurtarmak için yeniden dünyaya gelmek, elimi bile kıpırdatmazdım... sevgiler
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|