A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Farklı Bir Tiyatro ve Çok kültürlülük.

Kategori Kategori: Kültür/Sanat | Yorumlar 3 Yorum | Yazar Yazan: Saba Öymen | 31 Ocak 2008 13:18:22

Geçen akşam Sydney festivali kapsamında gösterilen bir oyunu izlemeye gittiğimde ilginç bir tiyatro deneyimi yaşadım. Oyunun adı The Last Highway. Urban Theatre Projects adlı Bansktown'lı tiyatro grubu tarafından sergilendi.

Biletleri internet üzerinden aldığımda yolladıkları elektronik postada buluşma saati 8.15, otobüslerin hareket saati 8.30 yazıyordu. Otobüs yolculuğuyla başlayan bir oyun olduğunu biliyordum. Grubun, geçen yılın Sydney Festivalinde gösterime giren oyunları Back Home’un Blacktown’da bir göçmen evinin arka bahçesinde sergilendiğini duymuş, görmek istemiş ama fırsat bulamamıştım. Avustralya’da benzer biçimde ve içerikte oyunlar sergileyen başka bir tiyatro grubu olduğunu sanmıyorum, onun için bu yılın oyununu kaçırmak niyetinde değildim.
 
Gönderdikleri e-posta “neden biraz erkence gelip, oyundan önce çok kültürlü Bankstown’ın lokantalarını denemiyorsunuz?” diyor ve birkaç da lokanta salık veriyordu. İki Lübnan lokantası, bir Çin lokantası, bir Thai lokantası ve bir de Lübnan tatlıcısı. Grup, günümüzün Avustralya’sında kentlerde yaşam ile ilgilendiğine ve pek çok çalışmasının temelinde çok kültürlü toplumun gerçekleri yattığına göre böyle bir liste tam da beklenebilecek türdendi.
 
Kızkardeşim ve ben otobüslerin hareket saatine yakın bir zamanda vardık Bankstown’a. Grubun toplandığı, fikirler ürettiği binayı bulup, ‘The Last Highway Buluşma Noktası’ yazılı tabelayı gördükten sonra, biraz yürüyüp, yemeklerini denemeye vakit olmasa da lokantaları dışardan gördük. Lübnan tatlıcısı Türkiye’de mahalle arasındaki bir pastane görünümünde, bir farkla... görünürde pasta yok.  Baklava, burma türünden tatlı çeşitleri zengin, çeşit çeşit kurabiye de var. İnce bıyıklı şefin hünerleri bunlarla sınırlı herhalde. Pastalara bulaşmamaya karar vermiş. İçerde iki üç masa… Biraz daha kalın bıyıklı iki erkek oturmuş söyleşiyor.
 
Buluşma noktasında, tiyatro çalışanları bileklerimize takmak için değişik renkte kağıt bantlar verdiler. Yeşiller birinci otobüse, maviler ikinci otobüse, portakal rengi üçüncü otobüse. Otobüste yerlerimize oturduğumuzda, bir başka tiyatro çalışanı önce otobüsün sürücüsünü tanıttı. “Friendly” sürücümüz Alan... Otobüsteki herkes, hepimiz sanki daha önceden çalışmış, hazırlanmış gibi hep bir ağızdan “Hello Alan” diye selamladık sürücüyü. Böylece bir neşe ile... başladı yolculuğumuz. Alan bizi oyunun sergileneceği depoya götürürken, adını hatırlayamadığım (Alan’ı tanıtırken kendini tanıtmadıysa da, adı tişörtünün üzerinde yazılıydı, onun için hatırlamama sorumluluğunu üzerime alıyorum) siyahlar giyinmiş ve siyah saçlı tiyatro çalışanı genç kız oyuna esin kaynağı olan benzin istasyonunu işaret etti yanından geçerken. Oyunda rol alan sanatçıların hepsinin Bankstown ve yakın çevresinde yaşadıklarını belirtti. Böylece oyunun geçtiği Bankstown’a karanlıkta görebildiğimiz kadarıyla göz atıp depoya geldik.
 
Depo tiyatro salonu haline getirilmiş ama kocaman, süssüz, beton zeminli. Siyah saçlı kız yiyecek içecek bir şeyler bulabileceğimizi söylemişti otobüsteyken. Yiyecek dediği, KitKat ve Tobby tuzlu fıstıkmış, içecek de su ve gazoz türünden birkaç şey. Kenara küçük bir tezgah kurmuşlar, orda satıyorlar. Kasa yok, her sattıkları maddeyi bir deftere kaydediyorlar.
 
Yerlerimize oturuyoruz. Karşımızda bir benzin istasyonu ile yanında bir seyyar kebapçı dekoru. Yanda bir yerde park etmiş tozlu kırmızı bir araba... İçinde bir kadın.  Deponun öbür yanından, bir araba hızla giriyor, açık pencerelerinden gürültülü mü gürültülü Arap müziği yayılarak. Kebapçı dekorunun yanına park ediyor ve oyun başlıyor.
 
Oyun, Arap kebapçı, Güney Asya’lı (nerelisin, Sri Lanka’lı mısın sorusunu Quakers Hill’liyim diye cevaplayan) benzin istasyonu çalışanı, Yunanlı taksi sürücüsü ve üç hayat kadını arasında bir gece boyunca yaşananları, birbirleriyle ilişkilerini ve kendileriyle hesaplaşmalarını anlatıyor. Kadınlardan birine tecavüz eden Arap kebapçının, “ya senin karın olsaydı o” diyen benzinci gence saldırdığını, “karımı karıştırma” diyerek çılgına döndüğünü görüyoruz. Benzinci gencin hayat kadınlarından biriyle flört edişini, ülkesinin neşeli şarkılarından birini söyleyip dans edişini izliyoruz. Yunanlı taksi sürücüsünün üniversite mezunu olduğunu, oğlunun intihar ettiğini öğreniyoruz. Kebapçının tecavüz ettiği hayat kadınıyla o da ilişki kuruyor gecenin bir noktasında, parasını ödeyerek...
 
Urban Theatre Projects grubunun direktörü Alicia Talbot, bu çalışmayla toplumun, kenarda kalmış, itilmiş insanlarının yaşamına bakmaya çalıştıklarını söylüyor. Seçerek ya da seçmeyerek geceleri çalışan bu altı kişinin yaşamı nasıl... Umut var mı... Yaşamayı her şeye karşın sürdürmekte anlam var mı, tünelin ucunda ışık var mı... Altı kişinin dördü göçmenler arasından seçilmiş, çünkü bu bir oyun değil gerçek olsaydı, altı kişinin dördü göçmen olacaktı büyük olasılıkla.
 
Oyun uzun değildi. Otobüs yolculuğunu saymazsak bir saatten biraz fazla sürdü. Başladığı gibi belirsizlikler içinde bitişini izlerken ve oyuncuları alkışlarken bir arkadaşımın belli bir sonuca bağlanmadan biten filmlerden, oyunlardan hoşlanmayışı geldi aklıma. Oysa yaşam bu değil mi? Belirsizlikler içinde sürdürmek... Hiç olmazsa sinemada, tiyatroda ya da okudukları kitaplarda bu belirsizlik duygusundan kurtulmak istiyor olmalı insanlar.
 
Bizi buluşma noktasına geri götürecek otobüslere doğru yürürken, oyunun konusunda, kebapçının ya da benzin istasyonu çalışanının davranışlarında, kişilerin birbirleriyle ilişkilerinde yeni hiç bir şey olmadığını konuştuk kardeşimle. Bilmediğimiz, duymadığımız bir şey ya da sonu merakla beklenecek bir olay, çarpıcı, değişik bir kurgu yoktu oyunda. Ama değişik olan buydu işte...
 
Evet, Avustralya toplumunun en belirleyici ögelerinden biri çok kültürlülük. Kimi için bir zenginlik bu, kimi için sorun yaratabilen bir durum.
 
Tarih profesorü John Hirst çok kültürlülük tartışmalarına ‘soft multiculturalism’ ve ‘hard multiculturalism’ kavramlarını getirdi. Bunları Türkçeye ılımlı çok kültürlülük ve katı çok kültürlülük diye çevirebiliriz.
 
Ilımlı çok kültürlülük, toplum üyelerinin çok çeşitli kökenden oluşunu kabul ediyor ve öbür kültürlere karşı hoşgörülü olmayı salık veriyor.
 
Katı çok kültürlülükse etnik grupların kendi dillerini konuşmalarını, kültürel farklılıklarını, adet ve geleneklerini sürdürmelerini, idari kurumlaşmaya, siyasal temsile girmeyi savunuyor, hükümetin bunları desteklemesini istiyor.
 
Ilımlı çok kültürlülük toplumun hemen her kesiminde destek görürken, yapılan araştırma, katı çok kültürlülüğün yalnızca eğitimli kesim tarafindan desteklendiğini gösteriyor.
 
İşin ilginç yanı toplumun bu konudaki görüşünün göçmenler ve göçmen olmayanlar şeklinde değil, eğitimliler ve eğitimsizler şeklinde ayrılması. Yani, eğitimsiz göçmenler, eğitimsiz Avustralya’lıların yanında yer alıyorlar ve katı çok kültürlülüğü desteklemiyorlar.
 
İşte, okulda, çocuklarımızın spor etkinliklerinde, oyun gruplarında değişik kökenden kişilerle tanışmaya, söyleşmeye öyle alıştık ki, bu yaşamımızı öylesine zenginleştiriyor ki, başka türlüsünü düşünemiyorum.
 
*
 
Pazartesi işyerinde, haftasonunda annesini görmeye giden iş arkadaşım İtalyan asıllı Anita, annesi kadar güzel strudel yapan başka biri olmadığını anlattı. Hamuru uzatıp uzatıp öyle de incecik açıyormuş ki. Ailenin bu strudel düşkünlüğü Anita’nın dedesinin Avusturya’lı oluşundan geliyormuş. Küçüklüğünde elmaları, kuru üzümleri hazırlayıp strudel yapan annesine yardım ettiğini anlatırken, Anita’nın İkinci Dünya Savaşından hemen sonra Avustralya’ya göçmüş ailesini düşündüm. 1950’lerde Sydney’de bir ev geldi gözlerimin önüne. Yarı İtalyan, yarı Avusturya’lı şimdi de Avustralya’lı olmuş bir kadın ve soyadının İtalyanlığını bağırmasından rahatsız olan  küçük kızı, Anita.
 
Ben de Anita’ya haftasonunda gördüğüm oyunu anlattım.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 9.8 / 4 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

deniz gunal { 31 Ocak 2008 23:49:08 }
saba, yazini okurken acaba ilimli mii kati mi cok kulturlulugu savunuyorum diye dusundum.
bilemiyorum acikcasi.

birinci kusaklarin burada olabildigince doyumlu bir yasam surebilmeleri, bu toplumun dilini, kultur ogelerini ogrenmeleriyle olabilir. ote yandan, eger kendi toplumlari icinde yasamayi seciyorlarsa kimsenin de buna karsi cikma hakki olamaz. ayni yalnizlasmayi yasadigin topluma yabancilasmayi cocuklarinin yani ikinci kusaklarin yasamasi ise cok tehlikeli sonuclar dogurabiliyor.

bir de bir gercek var ki... biz ne savunursak savunalim... ikinci ucuncu kusaklar zaten bu potada eriyor. ama bu potaya az ya da cok kendi renklerini de veriyorlar.

***

gecen yilin sonunda, ben de gorkem acaroglu ile willow weiland'in yazip oyunlastirdiklari bir calismaya katildim. izleyiciler, bir parkta toplandi. buradan, yonetmenler ya da oyundaki rolleri ile 'arastirmacilar' bizi oyunun sergilendigi eski bir depoya goturdu. yol boyunca, bizlere tasarladiklari dunyayla ilgii bilgiler verip kanitlar sundular. izleyici degil de, kurgunun birer parcasi olduk.

oyunun adi the memory priest 'bellek rahibi' diye cevrilebilir belki. sumatra adalarinda bir kabilenin tarihlerini koruma ve yok etme geleneklerinden esinlenmis, uygarligimizin korudugu belleginin oz elestirisini yapan bir oyun.

tum oyun boyunca, edilgen izleyiciler degil de, tasarlanmis baska bir dunyanin kasifleri olarak yer aldik. oldukca keyifliydi bu da. cok ilgincti. biraz da yorucuydu.

cok iyi bir tiyatro izleyicisi degilim ama her turlu tiyatro calismasindan keyif aliyorum. ozellikle de boyle ne kadar artik birer yetiskin de olsak, oyuncu yanimizi, seruvenci yanlarimizi tetikleyen, mekani ozgurce kullanan calismalardan keyif aliyorum. slogan atmayan, izleyiciyi paylasimci olarak goren, ona kendi dusunce dunyasinda kesfe cikma olanagi taniyan calismalardan yani...

sanirim asil onemli olansa... dunyanin her yerinde insanlarin yaratici kasif yanlarini ozgurce ortaya cikarip gelistirebilecekleri ortamlari bulmalari.

bizim anavatanimizda ornegin. gunlerdir, yiginlar halinde turbanli kizlari goruntukutusunda gormekten icimi karalar basti.

eline saglik saba. yine yepyeni bir konuyla keyifli cagrisimlara yol actin icimde.

sevgiyle.... deniz
nihat ziyalan { 31 Ocak 2008 21:57:40 }
Budur Iste Paylasma

Tesekkurler Saba.

Seyrettigin oyunu paylastigin, heyecanini kendine ozgu edebiyat diliyle bizlere aktardigin icin.

son bolumu okurken; `coklarimizin hayatini ozetliyor` dedim icimden.

eline saglik.

ayorum`un citasi gittikce yukseliyor.

deniz`le ferruh`un cabasina alkislar.

sydney`den dostlukla.

nihat ziyalan
meltem hınçal { 31 Ocak 2008 14:51:07 }
rahatsız olunan belli bir kültür ortasında yaşamaktansa , çok kültürlülük içinde yaşayıp hiç değilse kendimize ve içimize sinen bir kültürü yakalama şansına sahip olmayı dilerdim.bazı sorunlar çok alternatif olmasından kaynaklanır, ama hayata çeşni ve tat kattığı gerçeğini gözardı etmeyip sahip olduğumuz şeylerin değerini bilmek gerek.
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü
DEVLET-ULUSTAN FEDERASYONA, ekitap
Dünyada altın madenciliği nasıl yapılıyor, kazalar ne kadar yaygın?
Afganistan: Aktivistlerden kadınlar için online dergi

AB, Türkiye'ye verdiği mülteci fonunun nasıl harcandığını öğrenemiyor.
Avustralya Dışişleri Bakanı Wong: Filistin'i tanımaya hazırız.
İngiltere'de polis, silah ruhsatı almak isteyenlerin eşleriyle de mülakat yapmaya başladı.
Beterin beteri var!
Sağ popülistler ilk kez AB Parlamentosu'nun kontrolünü ele geçirebilir…

Türkiye AB’nin 6 milyar Euro mülteci yardımını nasıl harcadı, AB Sayıştayı’nın eleştirileri neler?
Yoksulluk sınırı bir yılda 24 bin TL arttı.
Türkiye son 20 yılda faize 563 milyar dolar ödedi
Uber Avustralya'da taksi şoförlerine 178 milyon ABD dolar tazminat ödeyecek
Çin 2024 ekonomi hedeflerini açıkladı

Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.
Franz Kolschitzky: Viyana Kuşatması'ndan Kalan Kahveleri Değerlendiren Girişimci
Kış güneşi arayan Britanyalıların adresi Türkiye

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI
TARİHSEL KİŞİLİK
TARİHSEL İNSAN
SÜREÇ VE TARİHSEL ÖZNE

'Yeşil İslam' Endonezya'yı iklim çöküşünden kurtarabilir mi?
İsviçreli kadınlar AİHM'de görülen iklim değişikliği davasında zafer kazandı.
Yorgun dünya artık yavaş dönüyor
Avustralya’daki dev yosun ormanlarını yapay zekâ koruyor
2023'te sıcaklık rekoru kırıldı

Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar
Sanal Gerçeklik, Artırılmış Gerçeklik , Metaverse, Sanal Uzay Nedir?

Bilim insanı Matthieu Juncker ekosistemi gözlemlemek için ıssız adada 8 ay tek başına kalacak.
Beynine çip takılan kişinin düşünceleri 25 dakika boyunca okundu.
14 Mart Pi Günü, Günün Kutlu Olsun Pi !
Tüm canlılar için en ideal sıcak
Avustralya’da 350 kişinin konuştuğu yeni bir dil gelişti

Türkiye artık yabancılar içinde ucuz değil…
2023'te 282 milyon insan açlık yaşadı.
Servet dağılımı adaletsizliği: Türkiye'de %1’lik kesim servetin %40’ını alıyor
BM Raporu: İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısında soykırım suçu iddiası
Doğurganlık oranında 'büyük düşüş': Ülkelerin % 97'sinde nüfusun azalması bekleniyor

GEÇİTKALE'DEN GELİYORDU...
GENÇ BİR YAZARA BİRKAÇ TAVSİYE
DEĞİŞİYOR, YOKSULLAŞIYOR
“KİRAZ ZAMANI” SERÇELER, KİRAZ AĞACIMIZ, RAZZİA
Enflasyon Rehberi

UCUZ ET
Hesap
---İST
SANDIK
TAKSİ DURAĞI

İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi
Dünyanın İlk Destan Kahramanı: Gılgamış


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git