|
|
Atın, atın, eskimiş çoraplarınızı atın!Kategori: Teknoloji | 0 Yorum | Yazan: Aynur Çağlı | 22 Temmuz 2014 12:52:59 Kaçmayan çorap, bozulmayan cep telefonu, delinmeyen kumaş, ömür boyu dayanan ampul var mı? Elbette var ama üretilmiyor. Tüm bu ürünleri daha dayanıklı, kaliteli ve uzun ömürlü yapmayı başaran mühendisler, patronların talebi üzerine aynı ürünlerin ömrünü sınırlı tutan teknolojiler geliştirdiler. 1920’lerden bu yana her ürünün ömrü üretim aşamasında belirleniyor. Buna İngilizce’de “Planned Obsolescence” deniyor.
1978’de Türk televizyonunda yayınlanan Jill naylon kadın çoraplarının reklamı yukarıdaki sloganla belleklere yerleşmişti. Jill çorapları sözde kaçmıyor, bir daha yenisini almanız gerekmiyordu. Reklam başarılıydı ama çoraplar öyle kötüydü ki, ilk zamanlarda yoğun talebi karşılamakta zorlanan firma kısa sürede battı. Kaçmayan çorabın öyküsüne gelince, naylon çorabı icat eden Amerikan DuPont şirketi, 1940’lerde çok dayanıklı, kaçmayan bir naylon dokuma geliştirdi. Fakat asla üretime geçilmedi. Çünkü her kadın bir çorapla ömür boyu idare etseydi, piyasa doyunca fabrikalar kaçınılmaz olarak kapanır ya da hiç kar etmeden üretimini sürdürmek zorunda kalırdı. Kapitalistlerin tezine göre, bu durum ekonominin çöküşü anlamına geliyordu. Bazı ürünlerin öyküsü kasıtlı ve planlı eskitme teorisinin ne denli acımasız uygulandığını çok iyi gösteriyor. Dünyanın en önemli buluşlarından biri olan ampul, 1879 yılında Amerikalı Thomas Edison tarafından icat edildi. Ampul, ilk kez 1881’de piyasaya sürüldü. Satışa çıktığında 2500 saatlik bir ömrü olduğu belirtilen ampulün ömrünü uzatmak ve sağlamlaştırmak için mühendisler yoğun bir çalışma başlattılar. 1901 yılında Adolphe Chaillet’ın yaptığı “Shelby” marka ampul, aradan 113 yıl geçmesine karşın hala çalışıyor. California’daki bir itfaiye merkezinde yaşamını sürdüren ampulün sırrı hala çözülemedi. Işığı parlaklığını yitirse de sönmeyen 60 watt’lık bu ampul, ürünlerin ömrünü kasıtlı olarak kısa tutma politikasının ilk kurbanı oldu. Bu nedenle üretimi çok kısa sürdü ve evladiyelik ampullerin yerini bir süre sonra kalitesiz ampuller aldı. Uzun ömürlü ampullerin ekonomik büyümeye olumsuz etkisini farkeden üreticiler, 1924 yılında Cenevre’de toplanarak dünyanın ilk kartelini oluşturdular. Phoebus adlı kartelin amacı, ABD, Avrupa, Asya ve Afrika’daki üretim, pazarlama ve tüketimi denetim altına alarak ampullerin ömrünü sınırlamaktı. Phoebus işe koyulduğunda ampullerin ortalama ömrü 2500 saatti. Kartel, ilk iş olarak 1000 saatten fazla dayanan ampul üreten firmalara ağır para cezaları uyguladı. İki yıl içerisinde ampullerin ömrü 2500 saatten 1500 saate düşürüldü. 1940 yılında hedeflenen amaca ulaşıldı ve 1000 saat standart haline geldi. Teknolojik gelişmenin ve yeniliğin sembolü olan ampul, aynı zamanda kapitalizmin üretimi denetleme ve kasıtlı olarak dayanıksız mal üretme politikasının en başarılı örneği oldu. Bu arada 100 bin saatten fazla dayanan ampuller geliştirildi. Hiç birisi piyasaya çıkarılmadı. Karteller kapitalist ekonomileri kolayca denetlerken, bu sistemin dışında kalan ülkelerde başarılı uygulamalar gerçekleştirildi. Eski Doğu Bloku ülkelerinde imal edilen otomobiller, buzdolapları, televizyon ve benzeri elektrikli aletler aradan uzun yıllar geçmesine karşın hala kusursuz çalışıyor. Doğu Almanlar, 1981 yılında katıldıkları uluslararası fuarda, hiç sönmeyen ampul modelini sergilediler. Batılı alıcıların ilgi göstermediği ampulü Berlin Duvarı yıkılıncaya dek üretmeye devam eden Doğu Alman fabrikası, 1989’daki birleşmenin hemen ardından kapandı. Uzun ömürlü ampuller şimdi sadece müzelerde yer alıyor. 1928 yılında ABD’de yayınlanan bir makalede ömür boyu dayanan ürünlerin ekonomi açısından felaket olduğu dile getirildi. Hatta piyasanın doymasının fabrikaların kapanmasına ve kitlelerin alım gücünün sıfırlanmasına yolaçtığı öne sürüldü. 1929’daki ağır ekonomik bunalımın büyük ölçüde bu yanlış politikadan kaynaklandığını savunan bazı ekonomistler, tek çözümün ürünlerin ömrünü baştan sınırlamak (Planned Obsolescence) olduğunu iddia ettiler. Bu iddiayı teori haline getiren Bernard London, 1932’de yayınlanan makalesiyle dikkatleri üzerine çekti. London’un görüşleri kapitalistler tarafından benimsendi ama tam olarak uygulamaya geçilmedi. Bu fikiri allayıp pullayıp başarıyla pazarlayan ilk sanayici Brooks Stevens oldu. 1950’lerde tüketicinin nasıl baştan çıkarılacağını keşfeden Stevens, insanların daha iyiye, daha güzele, daha yenisine ve modern tasarımlı ürunlere sahiplenme arzusunu değerlendirerek milyarder oldu. Endüstriyel tasarımın öncülerinden Stevens’in ürettiği otomobil, buzdolabı, ütü ve ocakların tek amacı tüketiciyi büyülemekti. Ürünler öylesine çekiciydi ki, tüketiciler birbirleriyle yarışa girdiler. Sol görüşlü ekonomistlerin “göz boyama, yanıltma ve kandırma” olarak değerlendirdikleri bu girişime “tüketiciye farklı seçenekler sunma” adı verildi. Bugün dünyanın en aç gözlü tüketicilerinden biri olan Amerikalılar böyle kandırıldı. Her 3 dakikada yeni bir ürünün piyasaya sürüldüğü dünyamızda insanlar sürekli olarak tüketime özendiriliyor. Bazıları elindeki cep telefonu tıkır tıkır çalışırken sırf yenisine ve en son modele sahip olabilmek için iki gün kuyrukta bekliyor. Yeni modeller piyasaya çıkınca elindeki modeli “eskimiş, işe yaramaz ve çirkin” bulan birçok kişi dünyanın parasını ödeyip yenisini alıyor. İnatla eski modeli kullanmaya devam edenlerin ise fazla bir seçeneği yok. Çünkü elektronik aygıtlar, içlerine yerleştirilen çipler ile belli bir süre sonra işe yaramaz hale getiriliyor. Artık kimse 25 yıl dayanan buzdolabı ve televizyon ya da 5 yıl dayanan cep telefonu imal etmiyor. Zaten bir model piyasaya sürülürken bir sonraki modelin tasarımı çoktan tamamlanmış oluyor. Yenilikçi ve mükemmeliyetçi diye kendini pazarlayan Apple gibi firmalar bu işi herkesten daha iyi beceriyor. Tüketiciler ürünün ömrünü belirleyen çiplerle ilk kez bilgisayar yazıcıları sayesinde tanıştı. Kısa sürede bozulan yazıcıları tamirciye götürenlere yenisini almalarının daha ucuza geleceği söylendi. Yazıcıların içindeki çipleri keşfedip etkisiz hale getiren birkaç cesur tüketici, internette yayınladıkları yazı ve videolarla firmaların foyasını ortaya çıkardılar. Firmalar mahçup olmadıkları gibi herhangi bir açıklama yapma gereği dahi görmediler. Üretim aynı şekilde sürüyor, satışlar değişmedi. Tüketici göz göre göre aldatılıyor. Kapitalizm o kadar güçlü ki, üç beş tüketicinin itirazını kimse takmıyor. Ütüsü, bilgisayarı ya da cep telefonu bozulan tüketici fazla kafa yormadan elindekini çöpe atıp yenisini alıyor. Bu arada cep telefonu ya da elektronik tablet gibi pahalı oyuncaklarla kendilerini iyi hissedenler bir süre sonra bunlarla yetinmeyip daha pahalı, daha gösterişli oyuncaklara yöneliyorlar. Yeniye sahip olmanın verdiği zevk ve doyum, insanları sorumsuz ve asla sorgulamayan tüketiciler haline getirmeye devam ediyor. Kazanan üreticiler, kaybeden ise hiç kuşkusuz gönüllü ya da gönülsüz yenisini almaya zorlanan tüketici yığınları. Her zamankinden daha fazla tüketiyoruz ama her zamankinden daha mutlu değiliz. Neden acaba? Dünya herkesin gereksinimlerini karşılayacak olanaklara sahip ve herkese yetecek kadar büyük. Ama büyüme karşıtı ekonomistlerin söylediği gibi aç gözlü insanları doyuracak kadar büyük değil. Bu ekonomistler taş devrine dönmeyi önermiyor, bugüne dek elde edilen kazanımlara karşı çıkmıyorlar. Ancak kendine yeterli ve doğaya saygılı bir anlayışın benimsenmesiyle şimdiki sorumsuz gidişatın önüne geçilebileceğine inanıyorlar.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|