|
|
Safiye Ayla, leblebi, buz gibi ayran ve “Yeni Atatürk”…Kategori: Makale | 0 Yorum | 08 Temmuz 2014 09:09:36 Bu topraklar Anadolu toprağı. Akla dört mevsimi getirir. Bir yanda sarı ve yeşil, bir yanda beyaz ve mavi . Bu topraklar Anadolu toprağı. 12 bin yıllık bir medeniyetler tarihi ile binlerce yıllık kültür birikiminin harmanlandığı topraklar buralar. Çok şükür ki binlerce yıl boyunca Anadolu tıpkı isminde anlam bulan "ana" gibi kucağını her gelene açmış ve bir kültür mozaiğinin oluşmasına izin vermiş.
Anadolu'ya her gelen kendi kültürünü, sanatını ve tabi ki inancını da beraberinde getirmiş, Anadolu tam bir ana gibi geleni bağrına basmış, yeni gelenler de karşılattıkları sanata, sanat eserine ve inanç sitemine uyum sağlamışlar ve yeni başlangıçlar ve yeni anlayışlara birlikte merhaba demeyi başarmışlardır. Hititler ile başlayan bu serüvende sırasıyla Yunan, Roma, Pers, Büyük İskender, Türk. Mogol, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu boyunca bazı istisnalar hariç Anadolu medeniyeti ile tanışan her kavim Anadolu medeniyetinin daha ileride olduğunu gördüğünde eskiyi koruyup içinde erimiş ve kendi yenisini yapmış. Yüz yıllar boyunca yüzlerce kez yeni bir tarih başlamış ve yazılmış. Bu topraklara sağlıklı ve anlamlı gözlerle baktığımızda dünyanın dinlerinin de bizim olduğunu, dünyanın milletlerinin de bizim topraklarımızdan geçtiğini görmekteyiz. Bu kadim topraklarda yaşayan herkesin bu topraklar gibi şefkatli, bu topraklar gibi dünyalı, bu topraklar gibi barışçıl olması gerekmez mi? Acaba neden; Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'da Ayasofya'nın yan duvar giriş kapısına yazdırdığı ve yakın meali olan "Yaradan adına ibadet yapılan her yer bizim için de ibadet yeridir" anlayışı çok uzaklarda kalmış gibi? Şimdilerde biz artık, kanunlarımızda kabul edilen "ibadet yerlerini" cin fikirlilik ile hazırladığımız yönetmeliklerde fark ettirmeden "cami alanına" çevirmekle meşgulüz. Yine bir yeni cin fikirlilik yapıp dershanelerin kapatılışını düzenleyen yönetmeliğin içine okulların ismi için "Türkçe isim zorunluluğu" getirmek ve ilaveten "yabancı ve milletlerarası okullar hariç, diğer kurumlara ülke, millet, yabancı kurum ve kuruluş adları verilemez" yasağı ile asırlık azınlık okullarına sıkıntı yaratma peşindeyiz. Sadece bunlarla kalınır mı? Milletleri, farklı dini takip edenleri bizden saymamak gibi bizden olanları da millete dahi olanlar ve olmayanlar ayrımına ne demeli? Milletin kendisini seçmesini isteyen Cumhurbaşkanı adayı olan ve kendisine göre arkasına milletin desteğini alan Başbakanımız "Bugün Samsun'dan yeni bir tarihi yolculuğa çıkıyoruz. Büyük başlangıçların şehri Samsun'da büyük bir başlangıcın ilk adımını atıyoruz. 1919'da Gazi Mustafa Kemal Samsun'a ulaştı, İstiklal Savaşı'nın ilk adımını attı. Cumhurbaşkanlığı seçimini Samsun'da başlatıyoruz. Samsun'dan bismillah diyor, Türkiye adına kutlu bir yolculuğu Samsun'dan başlatıyoruz. Allah yolumuzu, bahtımız açık etsin inşallah" diyor. Söylenildiğine göre Atatürk'ün Kurtuluş Savaşını başlattığı güzergâhı takip edecekmiş. Evvelsi gün Samsun'da, dün de Erzurum'da idi. Cumhurbaşkanı adayı Başbakana oy verenler millet ama vermeyenler, Başbakanın tanımı ile "onlar". Atatürk Türkiye'sinde böyle bir tanım ve ayrım yoktu oysa.Demokrasi de hiç olmamalı. Niyetim karşılaştırma ve kıyas değil asla, olamaz da zaten. Eksikleri yanlışları olabilir, doğru ya da yanlış bulunabilir ;ancak sadece tarihi yolculuğun yönüne baktığınızda Atatürk'ün başlattığı gerçek bir tarihi yolculuk idi, yönü batıya ve çağdaşlığa dönüktü. Cumhurbaşkanı adayı Başbakan Galatasaraylı futbolcunun dövmesine söylenir iken "yabancılara sakın kanmayın, cilt kanserine kadar varır" demiş. Yetinmemiş hoca Fatih Terim'i çağırmış ona da şikayet etmiş. Oysa 2012 yılında Başbakanın ismini sırtına dövme ile yazdıran Samet Şengöz ile çekilmiş fotoğrafları mevcut her yerde.. Başbakana oy verensen millettensin,dövmende başbakanın ismi yazılı ise o dövme de zararlı değil, hatta cilt kanseri bile yapmaz bence. Zaten de yabancı işi değil ki öz be öz Başbakanımızın ismi. Adeta "milli". Şimdilerde de Cumhurbaşkanı adayı ve tarihi bir yolculuğa başladı. Hem de Samsun'dan, tıpkı Atatürk gibi. Bir sonraki aşamada sıra Safiye Ayla dinleyip, bir tabak leblebi yemek, yanında da buz gibi ayran içmeye mi gelecek? xx Öncelerde bir devlet vardı,tek parti döneminde ve sonra onun devam eden zihniyetinde devlet her şey idi. Tek korunacak idi. En önemli idi. Şimdilerde ise millet var. Her şeyden önce ve herkesten önemli. Önce devlet uğruna şimdi de millet uğruna yönetenin şahsi ve bir o kadar keyfi ve tabi ki çoğulcu ve demokratik hukukla "papaz olan" bir siyaset anlayışı vücut buluyor. Ne devlet devlet diye tutturulduğunda, ne de şimdilerde millet millet diye tutturulduğunda ne insan ne de hukuktan söz eden oluyor.Bazen de birden buluşuyorlar,hem devlet,hem millet oluveriyorlar. Soma buna güzel bir örnek,hem devlet,hem millet katliamı değil mi ? İnsan, insan hak ve özgürlükleri ve hukuk olmadığı vakit de doğaldır ki faşizm hortluyor. Oy veren 43 milyon da dahil hepimiz hukukun da artık bizi koruyamayacağı bir düzene doğru hızla yol alıyoruz. "Demokrasi sandıktır, millet iradesi sandıkta çıkar" diye diye oy veren 43 milyon üzerinden oy vermeyen milyonları iradesi yok sayılıyor. Torba yasalara tıkıştırılan düzenlemeler ile 17 Aralık'da başlayan ancak sonra millet iradesine sığınarak sözde hukuk düzeni içinde yolsuzluk ve soygunun silinmesi, kazınması adına her türlü hukuksuzluk yaşanıyor,yüzsüzlük ivme kazanıyor. Kendilerine oy veren çoğunluğu "millet" ilan ederek, tüm bu hukuksuzlukları adını "millet" koydukları sınırlı iradenin arkasına gizlemek istiyorlar. Onlar da, bunca hukuksuzluğa kendi iradelerinin vesile kılınmalarından tabii ki rahatsız oluyorlardır . "Millet faşizmi " kurulduğunu onlar da görüyorlardır ya da er geç göreceklerdir. Çünkü hukukun gözden çıkarıldığı sistemde hiç kimse güvende olamaz. Bundan medet umarak bu cinayeti işleyenler de. Cumhurbaşkanı adayı Başbakan dün Erzurum'da milletine sesleniyordu; "hiçbir yere gitmiyorum, yürütmenin başı olarak kalıyorum, buradayım". Ve ekliyordu "bunlar statükoyu koruyorlar, statükonun adayı bunlar. Ben milletin adayıyım". Bir an içim ürperdi, "devlet faşizmi" mi yoksa "millet faşizmi" mi? Toplumun kaderine bak,ölümlerden ölüm beğen gibi. Dünyaya önder olmuş, kılavuz olmuş bu kadim topraklarda sıra insana ve evrensel hukuka ne zaman gelecek? Bir "ben" gibi bir de "sen" olduğunu öğrenebilecek miyiz? Hem yüzlerce tarih yazmış, yeryüzünün her türlü inanç sistemlerinin yaşandığı kadim Anadolu'ya hem de binlerce yıl boyunca kurulmuş medeniyetlere karşı son zamanlarda bu "çakma siyasal İslamcı" görüntülü din istismarcıları döneminde mahcubiyetimiz gün be gün artar oldu. Yeni bir tarihi yolculuk olacak ise, dilerim bu yeni sefer bundan sonra insana doğru olur, evrensel hukuka doğru olur. Hukuksuzlukların inşası ile yerleşecek "millet faşizmi" ile değil . Bu topraklar Anadolu toprağı. Üzerinde yaşayanların medeniyetler kurduğu, dünyalı olmaya kılavuzluk yapmış topraklar bu topraklar. Bu cömert topraklar bir olmakta, iç içe geçmekte ve yeni yeni medeniyetler kurmada da cömert olmuş iken bugünkü layığı ve hak ettiği 2014 yılında demogojik, çifte standartlı, aç gözlü bir ilkel anlayışın tek adam faşizmi olmamalı artık. Bu topraklar Anadolu toprağı. Akla dört mevsimi getirir. Bir yanda sarı ve yeşil, bir yanda beyaz ve mavi . Yaz sıcak geçiyor, en azından benim memleketim mavi Antalya'da. Türkiye'deki yaşamakta olan bu kabus dilerim geçen gün İstanbul'daki geçici yaz yağmuru gibidir, buraları tam teslim alamadan hızlıca kaybolur. Figen Albuga Çalıkuşu
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|