Ülkemizde öyle olaylar cereyan etmekteki, biri bitmeden bir başkası ortaya çıkmakta, bir evvelkini takip etmek zorlaşmakta, hatta unutulmaktadır. Daha dün gibi hatırlamaktayım, 2003 yılında Irak’ta, Süleymaniye kentindeki bir koruma birliğinden Türk Subaylarının başlarına çuval geçirilmiş, ve biz de bunu seyretmiştik. Hafifletici bazı mazeretlere sığınan Büyük Ağabey Amerika’nın teskere geçmedi diye intikamını almasıyla başlayan Türk Silahlı Kuvvetlerinin zayıflatılma provasının bütün yoğunluğuyla devam ettiğini seyretmekteyiz.
Ilımlı islam cumhuriyeti provası olarak seçilen Türkiye’de, rejimi sarsacak bir yönetimin koltukta kalmak pahasına neleri feda ettiğini, son 10 senede yaşadık. Önce
‘’Askeri Vesayet’’ adı altında Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli komutanlarını sindirme eylemi içinde, düzmece delillerle ordumuz yıpratıldı. Bunu yapan Cumhuriyetimizin en değerli kişileri olarak nitelediğim savcılar tarafından yürütülmesini seyrederken,
HUKUK‘a olan güvenimiz kökünden yıpranmaya başladı. Bu olayları bir vatandaş olarak seyretmek, bizleri derinden yaraladı.
Asker ve Hukuk çivileri gevşeyince üniversite öğretim ordusuna yönelik yıpratma hareketini artık uzaktan seyretmekten başka yapılacak bir iş kalmamıştı. Memur ve işçi kitlesini bir çuval kömür, bir torba un, bir paket makarnaya mahkum eden yönetim, bu kitlenin sesini soluğunu kesmiş oldu. Amerika istediğini elde etmiş, Türkiye’yi temelden sarmıştı. Başına, desteklediği Kasımpaşalı’nın gelmesine yardım etmiş, istediğini yaptırmakta zorluk çekmemekteydi.
Türkiye’yi parçalamak için Kürt’leri kullanmak ve hatta mezhep ayrılıklarını prova etmek için IRAK’ı kullanarak Orta Doğuyu parçalayıp yöneteceği bir kaç ülke başında Irak’ı seçti. Daha sonra Suriye ve İran’a yönelik planlarına devam ettiklerini izledik. Hadiseler nerelerden nerelere gelmeye başladı.
Yolsuzluk ve rüşvet olaylarını araştıracak bir komisyon bile kurulamadan, Soma’da kömür madeni göçtü. 301 vatandaşımızı yitirdiğimiz bu hadiseyi bile araştıramadan, bir de üstüne üstlük Diyarbakır’da bayrak skandalı patlak verdi. Tam bu konuya yönelirken, Musul’da konsolosluğumuz işgal edildi.
2893 sayılı kanun Bayrağımızla ilgilidir. Bu kanunun 7’inci maddesi mukaddesatımızın nasıl korunucağına dairdir :
• Türk Bayrağına sözle, yazı ile veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz. Bu kanuna ve tüzüğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır.
• Madde 12 : Bu kanun hükümlerini Bakanlar kurulu yürütür.
Buradan sorumlu olan kurumun Bakanlar Kurulu olduğunu anlamaktayız.
Bir de Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet kanununda bazı maddelerin değişikliğe uğratıldığını hepimiz izledik. Geçtiğimiz sene yayınlanan İç Hizmet kanununda yapılan değişiklikle madde 35 yenilendi:
• Madde 35 - Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk Vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.
Yani, yurt içinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin dahili tehditlere karşı bir görevi tarif edilmemiş oldu.
Madde 159 – Garnizon kumandanları ihtilal, isyan ve bu gibi mühim ve acele olayları kendi amirleri ile beraber Milli Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığına da en seri vasıta ile bildirirler.
Diyabakır’daki olayı Garnizon Kumandanı gerekli yere bildirmiş mi ? Evet bildirmiş. Eee kanunen Türk Bayrağı ile ilgili kanunu yürüten Bakanlar Kurulu. Peki Bakanlar Kurulu ne demiş?
Vatan parçalanmakta, ülkenin itibarı zedelenmekte, kimin umurunda? Çankaya’ya ben nasıl çıkarım sevdasında hazret, Anadolu elden gitmekte. Son 10 sene içinde hiç bir kimse bu ülkeye bu kadar zarar veremezdi. Bir ülkeyi temelden sallamak istiyorsanız, bu Kasımpaşalı’yı oraya vali tayin edin, sonra uzaktan seyredin gümbürtüyü, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.