Radikal yazarı Özgür Mumcu, sanatçı Fazıl Say’ın Alman orkestrasıyla Viyana’da verdiği konserde Gezi Parkı direnişi için bestelediği konçertosunu Türkiye’de çalamadığını söyledi. Mumcu, “Türkiye’de bu konserde çalacak bir orkestra yok. Orkestra devletinse zaten izin yok. Özelse de cesaret yok. Bu sebeple Gezi Parkı konseri şimdilik bir siyasi mülteci” dedi.
Özgür Mumcu’nun Radikal’de “Umutlar hep yüreğimizdedir” başlığıyla yayımlanan (4 Haziran 2014) yazısı şöyle:Umutlar hep yüreğimizdedirSalı günleri uzun bir süredir bu ülkede Başbakan'ın özel azar seansıyla geçiyor. Çıkıyor kürsüye, bin kanal emrine amade, bağırdıkça bağırıyor. Her geçen gün de söyledikleri iyiden iyiye izan sınırlarını aşıyor.
Dün tekrarladığı Dolmabahçe yalanından bahsetmeyeceğim bile. O gün caminin önündeydim. Neyin doğru neyin yalan olduğunun bizzat şahidiyim.
Artık bütün sınırları aştığını gösteren sürekli tekrar ettiği yalanlar değil. Daha korkuncu var. 1960 Nisanı’ndaki gösterilerden bahsediyor ve diyor ki:
“Merhum Necip Fazıl, Adnan Menderes’i ziyaret ediyor. Necip Fazıl, Menderes’e gerekli tedbirleri almasını tavsiye ediyor. Merhum Menderes ise mevcut tavrını sürdürmeyi tercih ediyor.”
Kendilerinin Menderes gibi davranmadığını ve Necip Fazıl’ın önerisine uygun davrandıklarını da ekliyor: “Biz geçen yıl Gezi olaylarıyla bir darbe senaryosu devreye alındığında Menderes gibi üzerimize gelen bu tehdide sessiz kalmadık.”
Peki neydi Necip Fazıl’ın Menderes’e önerisi?
28 Nisan 1960’ta Turan Emeksiz adında bir öğrenci öldürüldü. Lise öğrencisi Nedim Özpulat ise yaralandı ve hastanede hayatını kaybetti. Bu manzara karşısında Necip Fazıl, “şayet 1,5 ölü değil 150 ölü olsaydı bir hükümet olacağı anlaşılacaktı” dedi.
Bütün sınırlar işte dün böyle aşıldı. Başbakan açıkça 1,5 yerine 150 ölü isteyen Necip Fazıl’ı örnek aldığını söyledi. Sonumuz hayrola.
Bu sınırsız acımasızlığın karşısında insanın nutku tutuluyor. Oysa bugün Fazıl Say’ın Gezi konserinden bahsedecektim. Geçen cuma günü Viyana’da Say’ın bestelediği Gezi Parkı Konçertosu'nu Ferhan ve Ferzan Önder ile Württembergische Filarmoni Orkestrası'ndan dinledik.
Ardından Fazıl Say geçti piyanonun başına ve Gezi Parkı için bestelediği sonatı çaldı. Sonra Senem Demircioğlu seyircileri avucuna alarak Can Yücel, Metin Altıok, Nâzım Hikmet ve Orhan Veli’nin dizelerini Say’ın notalarıyla söyledi.
Fazıl Say’ın Gezi Parkı eserini dinlerken insan Önder kardeşlerin ve Say’ın yetenekli ellerinden sokaktaki direnişi de polis müdahalesini de gaz bombalarının dehşetini de tekrar yaşıyor.
Peki neden Viyana? Neden bir Alman orkestrası?
Almanlar üçüncü havalimanına karşı olduğu için mi mesela?
Maalesef hayat çoğu zaman o komplo teorileriyle açıklanmayacak kadar basit. Türkiye’de bu konserde çalacak bir orkestra yok. Orkestra devletinse zaten izin yok. Özelse de cesaret yok. Bu sebeple Gezi Parkı konseri şimdilik bir siyasi mülteci.
Piyano sonatı dört bölümden oluşuyor. Bir bölümün adı Berkin Elvan.
Başbakan Necip Fazıl’ı dinledi diye öldürülen Berkin Elvan.
Erdoğan’ın müsvette dediği sanatçıların eserleri insanlığın hafızasına kazınıyor. Hepimiz öldükten sonra bile bir yerlerde birileri içinden Berkin Elvan geçen bir besteyi çalacak konser salonlarında.
Kim bilir belki de Gezi konserinin siyasi mülteciliği bitecek ve Gezi Parkı’nda Ferhan ve Ferzan Önder ile Fazıl Say artık korkmasına gerek kalmayan bir orkestrayla Berkin Elvan’ı anacak.
Piyano sonatının son bölümünün ismi gibi “Umutlar hep yüreğimizdedir”.
1.5 ölü yerine 150 ölü peşinde koşan iktidarlara rağmen.
Başbakanlar, bakanlar, cümle devletlü ve onların kurşun askerleri silinecek.
Besteler, belgeseller, filmler kalacak.
Neden gözünü döndürerek sanatçılara müsvette diyor zannediyorsunuz?
Geleceğe insanın müsvettesinin kim olduğunu sanatçıların aktaracağından korktuğu için olmasın.