|
|
Maymunlar CennetiKategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 30 Nisan 2014 15:04:15 Çocukken maymunların ormanlarda yaşadığını düşünür, onları canlı görmek için hayvanat bahçesine giderdik. Elbette maymunlar için üzücü olmalıydı doğal yaşam ortamlarından bunca uzakta yaşamak. Kim bilir mutsuz da olsalar alışıyorlardı biraz da. Yazları sokakta ayı oynatıcıları dolaşırdı. Çok yakından görmüşlüğüm var bu görkemli, kıllı yaratıkları. Onların ne denli vahşi olduğunu bilmezdim, sanki o dev boyutlarına karşın uysal idiler. Büyüdüğümde öğrendim, uysallaşmaları için ne boyutta işkencelerden geçtiklerini.
Çocukken yine de, her nesnenin, her kişinin, her eylemin bir değeri vardı. Bilimsel, ekinsel ya da yasal ölçülere göre verilirdi. Konumları, yetenekleri, becerileri ne olursa olsun, insanlar toplum içinde bu değerlerle davranmak ya da sonuçlarına katlanmak zorundaydı. Çarpık, ters durumlar olabiliyordu elbette ama bir çarpıklığı düzeltmek için herkesin başka bir yöntemi de olsa çarpıklık herkes için çarpıklıktı. Tüm dünyada bambaşka bir döneme girdiğimizi düşünüyorum. Hala ormanda yaşayan maymunlar var ama onların sayısı, insanlar ormanları yok ettiği için azaldı iyice. Öte yandan, beton kentlerde, kafeslerde kendilerine ne verilirse onu alan maymunlaştırılmış insanların sayısı inanılmaz arttı. Artık ayılara işkence yaparak uysallaştırmak, burunlarına halka takarak sokaklarda dolaştırmak hoş görülmüyor. Sanırım bu suç kapsamına alındı. Doğru olan budur. Öte yandan, ne yazık ki ayıların da yaşam alanlarına insanlarca el kondu. Özgürce yaşayıp çoğalabilecekleri ormanları yok artık. Aynı maymunlarda olduğu gibi ayıların da, yalnızca yaşam alanlarına değil türlerinin doğal özelliklerine de kentlerde yaşayan insanlar el koydu. Her kentin sokağında, her ülkenin meclisinde güce dayanarak, koca pençeleri ile vurup parçalayarak başkalarına üstünlük sağlayan, başkalarının yaşam haklarını yok ederek var olan insanlar, insan toplulukları var. Maymunlaştırılmış yönetilenlerle ayılaşmış yöneticilerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz artık. Öyle olunca karşınıza günün her hangi bir anında şöyle tuhaf durumlar çıkabiliyor. Örneğin akşamın bir saati eve gitmek için treni yakalamaya çalışıyorsunuz. Tren istasyonunda, merdivenlerden inerken tam karşınıza, üstünde yalnızca donu olan bir adamın kocaman resimleri çıkabiliyor. Burada bir sorun yok aslında. Adam yakışıklı, bedeni güzel. Kendisi çok kişinin tanıdığı bir futbolcu. Bir don reklamını bedenini göstererek yapıyor. Resmin birinde çömelmiş. Bizim Türk ya da Japon işi ayakyolunda işimizi görürken ki duruşumuzun aynısı. Diğeri ise atlet ve donla rahat bir biçimde otururken. Hani insan yıkanıp, yeni temiz iç çamaşırları giyinip balkonunda güneşin altında ya da evinin herhangi bir köşesinde öyle oturabilir. Tamam bir iç çamaşırı tanıtımı da yapabilir. Olamaz mı? Sorun ne? Benim takıldığım konu, bu beyin donlu duruşları değil. Donlu duruşları sırasında yüzündeki sert, son derece ciddi anlatım! Önemli bir denklemi üç yüz kişilik sınıfta çözen bir matematik profesörü; sorunlu bir ameliyattan yeni çıkmış bir cerrah, ya da gergin bir uzlaşma sürecinden hakkıyla çıkmış bir iş adamının tam o andaki ciddi, gergin, sorumlu, büyük iş başarmış havası var, donlu beyin yüzünde. Kardeşim, donunla resim çektiriyorsun, ününü kullanarak don satmaya çalışıyorsun işte, bu kadar kasmaya kasılmaya ne gerek var! Bu kadarla kalsa iyi. İzlediğim bir haber merkezi ABD’nin eski başkanlarından, hani Irak kasabı olarak da tanımlanabilecek George W. Bush’un son zamanlarda resme merak sarışı ile ilgili bir haber yapmış. Bay Bush, resim dersleri alıyor, sürekli resim yapıyormuş, hatta uyurken bile. Günde 40-50 resim yaptığı oluyormuş. Yaptığı resimler arasında başkanlığı sırasında tanıdığı ünlülerin, devlet yöneticilerin yüzleri, kendi yüzü de var. Doğrusu övülecek bir eğilim Bush’unki. Üstelik resim çalışmaları hiç de kötü değil. Sanatçı bir yanı varmış demek ki, açığa çıkarabiliyor şimdi. Son dönemde ise Bay Bush, kendisini her yerde izleyen, gece düşlerine girip karabasanı olan Irak’lı bir çocuk hortlağın resimlerini yapmaya başlamış. Bir resminde Iraklı çocuk hortlak parmağını Bush’a doğru sorar gibi uzatıyor; Bush banyoda çıplak, aynadan yüzü görünüyor. Başka bir resminde, karısı arkasında gülümserken, o Iraklı ölü bir çocuğu dehşet ve kan içinde kucağında taşıyor. Yine bir resminde kanlar içinde bir yatak odası, yerde halıda Iraklı çocuğun haykıran yüzü görülüyor… Demek ki bir vicdanı varmış, onu şimdi rahat bırakmıyor, yaptırdığı, savunduğu kötülükleri şimdi peşinden geliyor diye düşünüyorum. Bunu tam olarak bilmek olası değil. Çünkü yaptığı resimlerde her ne kadar kanı, şiddeti, acıyı simgeleyen Iraklı çocuk ve onun sorumluluğunu taşıyan Bush’un üzgün ya da dehşet içindeki kendisi varsa da, yaptığı bu resimlerin önünde gururla, keyifle, safça gülümseyerek konuşuyor söyleşi yapan gazetecilerle. Bunu Bay Bush’un zeka yoksunu ve saf oluşuna verebilirdim ama bu haberi yapan, Iraklı hortlak çocuğun resimlerini ekranlarına taşıyan haber kanalının sunucuları da, büyük bir zevkle, ışıl ışıl gülücüklerle, hayranlıkla konuşuyorlar resimler hakkında. Irak’ta olanlara, Iraklı çocuklara, Bush’un resimlerinden fışkıran dehşete ilişkin hiçbir yorum ya da anlama çabası içine girmiyorlar. Bütün o dehşet kendileriyle ilgisi olmayan başka bir evrende yaşandı ya da hiç yaşanmadı, uyduruldu sanki. Don satmak için iki ayağının üstünde, ciddiyetle çömelen beyaz adam, yarattığı dehşet tablosunun önünde gururla, gülümsüyor. Maymunlar cennetinde! Melbourne, 2014
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|