23 Nisan günleri benim için önemlidir. Yine çocukluğumu hatırlatır. 1950 seçimlerinde yeni bir parti, çoğunlukla iktidara gelmişti. Demokrat Parti. Ülkede çok büyük bir değişim bekleyen halk, bu partiden çok medet ummuştu. 23 Nisan 1952 kutlamalarında Ankara’daki bütün ilkokullardan birer temsilciyi, bugün de olduğu gibi, Devlet büyüklerini ziyarete götürmüşlerdi. Başlarında Milli Eğitim Bakanı bulunmaktaydı.
Okuduğum Ankara Kurtuluş İlkokulundan da ben, okulumu temsilen bu gruba seçilmiştim. Neden seçilmiştim bilmiyorum amma okulumu temsil etmek benim için çok önemli idi. Ziyaret edilecek kişilerden ziyade mevkilerin ülkem için önemli olduğunu düşünüyordum. Ankara`daki bütün ilkokullardan birer temsilci bir otobüsü bile dolduramamıştık. Temsil edilen okullardan birer öğretmenle birlikte iki otobüs, ilk önce Çankaya’ya çıktık. Şimdiki gibi korumalı bir mekân olmadığından, gurup olarak elimizi kolumuzu sallıyarak, bir büyük salona alınmıştık. Salona girerken Celal Bayar elini uzattı, bizim bu eli öpmemizi istemiş olsa gerekti, sıradan hepimiz bu eli öpmüştük. Çok kısa bir konuşma yaparak hepimize bir soru sormuştu:
“Çocuklar, egemenliği size emanet diyoruz. Bu egemenliği nasıl koruyacaksınız?”
Sırada benim boyum uzun olduğu için eliyle beni işaret etmişti.
“Sen söyle bakayım.”
Bir anda kıpkırmızı kesilmiştim. Herkes dönüp bana bakmaya başlamıştı. Acele bir cevap vermem gerekliydi.
“Siz nasıl hayatınızı ortaya koyup kurduysanız, biz de onu hayatımız pahasına koruruz.”
Bu cevabın öğretmenler tarafından da beğenildiğini hatırlarım. Bir coşku ve sevinç hepimizde vardı. Oradan Büyük Millet Meclisi başkanı Refik Koraltan’ın oturduğu Meclis bahçesindeki iki katlı konuta gitmiştik. Refik Koraltan bizi konutta karşılamıştı. Aynı tören ve el öpmelerden sonra bir resim çektirilmişti. Senelerce bu resmi sakladım. Buradan sonra da Başbakan Adnan Menderes, çocukları kabul etmişti. Ne gazeteciler ne de Sayın Menderes bir soru sormamıştı. Bu tarih benim hafızamda derin bir iz bırakmıştı. Hala detaylarını bu gün gibi hatırlarım.
Dün 23 Nisan 2014 yine otobüslerle çocukları önce Çankaya’ya Cumhurbaşkanına, oradan Meclise, Meclis Başkanına ve buradan da Başbakana götürüldüler. Eller öpüldü. Hediyeler verildi. Bazı gazeteciler çok abes sorular sorarak ortamdan haber çıkartmaya çalıştılar. Çocuklar ise:
“Bize 23 Nisan ve çocuklarla ilgili soru sorunuz.” dediler.
Ekranlardan seyrettiğim çocuklarda ne bir coşku, ne bir sevinç ne de sevgi tezahürü görememek beni ziyadesiyle üzdü. Çocukların da en az büyükler kadar siyasi parti başkanlarının meydanlarda icra ettikleri nutukları izledikleri bir hakikat. Büyük Millet Meclisi’nde kürsüden yapılan konuşmaları da dinlediklerine eminim. Bu mekanlarda parti başkanlarının birbirlerine yaptıkları hakaretleri de izlediklerini de düşünmekteyim.
Şimdi bu kadar yoğun kavganın yaşandığı bir dönemde, sadece büyük insanlar değil çocukların da bunlardan etkilendiği muhakkak. Böyle bir ortamda 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk bayramı nasıl kutlanır diye kendime soru sormayı doğru buldum. Çocukluğumdaki 23 Nisan coşkusunu bu sene bulamamak beni ziyadesi ile hırpaladı. Bir de bundan 60 sene evvel Çankaya’ya çıktığımda Rahmetli Celal Bayar’ın sözü kulaklarımda çınladı. Doğru bir soru idi, Sayın Celal Bayar’ın sorduğu soru. Egemenliği bizler hayatımız pahasına koruyabildik mi diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.