|
|
Bathonea Antik Kenti'ne TOKİ evleri!Kategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | 07 Mart 2014 05:56:35 İstanbul'da Hitit izlerinin bulunduğu Bathonea Antik Kenti'ni bakanlık ören yerine dönüştürmeyi hedeflerken TOKİ konut yapmak için başvurdu. TOKİ, 1. derece SİT olan bölgeyi de istiyor. İstanbul ’da ilk defa Hitit izlerinin bulunduğu Küçükçekmece Gölü kenarındaki Bathonea Antik Kenti kazılarının yapıldığı araziye TOKİ’nin konut yapmak istediği ortaya çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılındaki Bathonea kazı sonuçlarını görünce araziyi kamulaştırarak ören yeri statüsüne almak istedi.
Bu yönde raporlar hazırlandı, bilimsel gerekçeler belirlendi. Bakanlık, İstanbul’un ilk ören yeri için İstanbul Üniversitesi’ne de görüşünü sordu. Üniversite arazinin elinden çıkacağını anlayınca apar topar TOKİ ile anlaşma yolunu seçti. 9 Ocak’ta yapılan protokole göre TOKİ üniversitenin Çapa ve Cerrahpaşa’daki binalarını yenileyecek, Avcılar’daki kampüste sosyal tesisler yapacak, bunun karşılığında da üniversiteye ait 7 parsele konut inşa edecek. TOKİ, 1. derece arkeolojik SİT alanında konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Koruma Kurulu’na geçen hafta resmen başvurdu. Şimdi kurulun kararı merakla bekleniyor. Neolitik çağ izleri Kocaeli Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün, 2006 yılında Küçükçekmece Gölü havzası içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ile 2 yıl yüzey araştırması yaptı. Buluntular oldukça ilginçti. Neolitik Dönem hatta Paleolitik Dönem buluntularına bile rastlayınca 2009 yılında bilimsel arkeolojik kazı için bakanlıktan izin aldı. Bu sırada da arazinin SİT dereceleri belirlendi. İlk iki yılık kazılarda önemli buluntular elde edildi. Bölgede sürdürülen yüzey araştırmaları ve kazı çalışmalarında 800.000 yıl öncesinden itibaren tarımın başladığı Neolitik Dönem, Tunç, Demir ve Antik Çağları (Helen, Roma ve Bizans) kapsayıp Osmanlı Dönemi sonlarına ulaşan kesintisiz bir zaman dilimine ait önemli arkeolojik verilerle karşılaşıldı. Bunlar arasında M.Ö. 7000’lerde Avrupa ’ya tarımın İstanbul üzerinden ulaştığını kanıtlayan çakmak taşından tarım aletleri, günümüzden 2700-2600 yıl öncesine ait iki antik liman ve dünyada keşfi yapılan üçüncü antik fener, Hititlere ait olduğu düşünülen 2 adet yapı adak heykelciği ile yine Hitit dönemi pişmiş toprak eserler, antik Roma yolları, Bizans sarnıcı, bazilika kalıntıları, yeraltı su kanalları bölgenin önemini ortaya çıkardı. Kazı, her geçen yıl daha da iyi sonuçlar vermeye başladı. Dünyanın en önemli 10 kazısı arasına giren Bathonea kazıları özellikle 2013 yılı kazı sezonunda arkeoloji dünyasının tüm dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı. Ne var ki bu çalışmalar bazı çevreleri rahatsız etti. Arazide İstanbul Üniversitesi bilimsel tarım uygulamaları yapıyordu. Üniversite kendisine ait 3. derece arkeolojik SİT alanında tekno-park yapmak istedi. Bu nedenle 1 No’lu Koruma Kurulu’na müracaat edilerek yaklaşık 200 hektarlık 4434, 4435, 5955, 5951 numaralı parseller 2010 yılında anlaşılmaz bir şekilde SİT’ten çıkarıldı. Çünkü arazinin bir tarafı 3. derece SİT alanıyken diğer tarafı 1. derece SİT alanıydı. İki SİT alanı arasında kalan parsellerin SİT’ten çıkarılmasının akla ve mantığa uyacak bir yanı yoktu. Şimdi bu araziler konut yapımı için TOKİ’ye devredildi. İstanbul tarihine ayna 2013 yılı kazılarında ortaya çıkan bilimsel veriler Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Valiliği’ni de heyacanlandırdı. Bakanlık bölgenin ören yeri olması için uzmanlara rapor hazırlattı. İstanbul’un ikinci tarihi yarımadası olarak yeni bir turizm çekim merkezi olması planlandı. Efes, Troya, Bergama gibi ören yeri statüsü kazandırılarak bir yandan turistlerin bu bölgeyi ziyaret etmesi düşünülürken diğer yandan İstanbul’un karanlıkta kalmış dönemlerini açığa çıkarmak amacıyla bilimsel arkeolojik kazıların sürdürülmesi hedeflendi. İÜ apar topar devretti Bakanlık kamulaştırma yapmak için İstanbul Üniversitesi’ne geçen yıl sonunda görüşünü sordu. İstanbul Üniversitesi arazinin elinden çıkacağını anlayınca görüş bildirmek yerine apar topar TOKİ ile anlaşma yoluna gitti. 9 Ocak 2014’te üniversite ile TOKİ arasında protokol imzalandı. Bu protokole göre ‘‘İstanbul Üniversitesi’nin faaliyetlerini yürüttüğü Cerrahpaşa, Çapa ve Avcılar yerleşkelerindeki eğitim-öğretim ve hizmet binaları ile tescilli yapıların olası deprem risklerinin ortadan kaldırılması, modern tesislerde eğitim-öğretim hizmetleri ile diğer hizmetlerini sürdürebilmesinin temini için bu alanlarda eğitim-öğretim, sağlık, araştırma ve çevre düzenlemesinin yapılması ve inşa edilecek bu tesislerin finansmanının da üniversitenin atıl durumda olan Halkalı ve Avcılar’daki taşınmazları üzerinde proje gerçekleştirilmesi suretiyle mahsuplaşılmıştır.’’ Yerleşime uygun değil Yüzyıllardır göl kıyısı ve havza içinde yerleşen birçok medeniyete ait yapıların, yaklaşık 300 yılda bir depremlerle birçok kere yıkıldığı ve bölgenin bu nedenle terk edildiği arkeolojik kazı çalışmalarında bilimsel olarak ortaya konmuştu. Jeolojik açıdan yerleşmeye uygun olmayan bu alanın TOKİ tarafından yerleşime açılmak istenmesi de başka bir tezat oluşturdu. Diğer yandan TOKİ’nin konut yapmak istediği 4440, 4441 ve 4450 numaralı parseller ise 1. derece arkeolojik SİT alanı içinde kalıyor. 2863 sayılı yasa SİT alanlarında inşaat izni vermiyor. Aynı zamanda bu parsellerde Bathonea bilimsel kazıları devam ediyor. Ancak TOKİ tüm bunlar yokmuşçasına bu parsellerde konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na müracaat etti. Aynı zamanda da Küçükçekmece ve Avcılar Belediyesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yazı gönderip görüşlerini sordu. Üniversite ile yapılan protokolün hatırlatıldığı yazıda şöyle denildi: ‘‘İstanbul Üniversitesi mülkiyetinde bulunan Avcılar ilçesi Tahtakale Mahallesi 4434, 4435, 4440, 4441, 4450, 5951 ve 5955 nolu parseller ile Küçükçekmece Halkalı Mahallesi 4651 nolu parselleri kapsayan alanlara yönelik hazırlanacak imar planı çalışmalarına altlık teşkil etmek üzere meri imar planları ile görüşlerinizi, projelerinizi, ileriye dönük planlarımızı idaremize bildirin.” Kaynak : Radikal | ÖMER ERBİL *** Bathonea Antik Kenti : ‘Hurriler’in İzleri İstanbul’da Avrupa kıtasında ilk kez Hitit izlerine rastlandı. Kazılardan çıkan ‘Hurri’, yada erken Hitit eserleri, İstanbul’un karanlık dönemini aydınlatacak. Küçükçekmece Gölü havzası içindeki Bathonea antik kent kazılarında bulunan erken Hitit yada ‘Hurri izleri’, yılın en büyük keşfi olarak nitelendiriliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı izniyle devam eden kazılardaki bu keşifle, Avrupa kıtasında ilk defa Hitit izlerine rastlandı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, “ İstanbul ’un aydınlanmayı bekleyen bir dönemini ortaya çıkarıyoruz” dedi. Tanrı ve tanrıça olarak iki ayrı yerde ele geçen demir heykelcikler, Kazı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün’ü heyecanlandırdı: “Mezopotamya orijinli eserler İstanbul’un karanlık dönemi olarak bilinen M.Ö. 17 ve 15. yüzyıllarına tarihlenmektedir. M.Ö. 2000’e tarihlenen yine Mezopotamya kaynaklı bitümen (zift), kalay ve seramik parçaları da ele geçti.” Mezopotamya orijinli İstanbul’daki arkeolojik kazılar şaşırtmaya devam ediyor. Yenikapı ve Pendik’teki Neolitik dönem bulgularından sonra Küçükçekmece Gölü havzasında devam eden ‘Bathonea’ kazısında Hurrilerin İstanbul’da izlerine rastlandı. Avrupa kıtasında Hurri yada erken Hitit izlerine ilk defa rastlanıyor. Son yılların en önemli keşfi olarak nitelendirilen buluntular, arkeoloji dünyasını ayağa kaldıracak nitelikte. İki figürin, bitümen (zift, petrolün ham hali), kalay buluntuları ve seramik parçaları M.Ö. 1800’lü yıllara erken Hitit yada Hurri dönemine tarihleniyor. Bitümen sadece Mezopotamya’da çıkıyor ve gemilerin su geçirgenliğini engelliyor. Uzak deniz ticareti bu sayede gelişiyor. Petrol sadece bu bölgede çıktığı için bitümenin başka bölgelere taş kalıp halinde ticareti yapılıyor. Kalay, Tunç Çağı başlangıcında altından bile çok değerli. Kazılarda küp içinde rastlanan kalay, figürinlerin çıktığı yerde bulundu. Kalayın da Asurlular tarafından ticaretinin yapıldığı biliniyor. Ayrıca bu yılki kazılarda aynı yerde 301 tane de ‘Unguanterium’ denilen kutsal su, merhem ya da parfüm için imal edilmiş küçük pişmiş toprak şişeler ele geçirildi. M.S. 5-6. yüzyıllar arasında üretilen bu küçük şişeler ilk defa bir kazıda bu kadar çok bir arada bulundu. Tanrıça ve tanrı Küçükçekmece Gölü etrafında kazılar 2007 yılında yüzey araştırmasıyla başladı. Çalışma, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni ve İstanbul Valiliği’nin maddi desteğiyle 2009’da Bakanlar Kurulu kararıyla Yrd. Doç. Şengül Aydıngün başkanlığında bilimsel kazılara çevrildi. Dört yılda İstanbul’un bilinmeyen pek çok önemli yapısı ile aydınlanmayı bekleyen konular gün ışığına çıkarıldı. Ancak bu yılki buluntular kazı ekibini bile çok şaşırttı. Bazilikal tipte bir dini yapının temelleri kazılırken bulunan Hurri tipi tanrıça heykelciği, 5.4 cm boyunda ve 14 gram. Demirden ve özel kalıpla üretildiği sanılan heykelcik yüzyıllar içinde korozyona uğramış. İkinci heykelcik ise 6.1 cm boyunda, 11 gram. Erkek tanrı heykeli de döküm tekniğiyle üretilmiş. Kapı eşiklerinde, yapı temellerinde, ocak altlarında ele geçen bu tür eserler yapı adak heykelciği olarak adlandırılıyor. İçlerinde nikel olmadığı belirlendiğinden meteor demiri değil, cevherden kazanılan demirden üretildiği anlaşılıyor. En erken örnekleri Güney Mezopotamya’da M.Ö. 3000 yıllarında Erhanedanlar döneminde ortaya çıktı. Bu gelenek M.Ö. 18. yüzyıl başına kadar devam etti. Türkiye ’deki kazılarda benzer örnekleri Güneydoğu Anadolu ’da Alalah, Tilmen Höyük ve Zincirli Oylum Höyük’te bulundu. Bakan Çelik: Yeni bir sayfa açıldı Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik: Ülkemiz pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Üzerinde yaşadığımız topraklar tarih açısından oldukça bereketlidir. İstanbul’da Hitit izlerinin bulunması ve bunun ilk defa ortaya çıkması da bu açıdan bizi çok memnun etti. Kazılarda bulunan iki figürin Hitit ve Hurri dönemine ait. Bu izler bizi 4 bin yıl öncesine götürüyor. İstanbul’un aydınlanmayı bekleyen bir dönemini ortaya çıkarıyoruz. Gelecek yılki kazılar için daha da heyecanlanıyor ve umutlanıyoruz. Bu arkeolojik kazıların turizme de olumlu katkı sağlayacağından hiç kuşkum yok. Kazılara büyük önem ve destek veriyoruz. Bu yıl 30 milyon liranın üzerinde destek sağladık. Tarihi aydınlatan bu önemli çalışmalara desteklerimiz artarak devam edecek. Elde edilen yeni verilerle İstanbul’un ve Anadolu’nun kültürel derinliğinde yeni bir sayfa açılmış oldu. Bu heyecanı herkesle paylaşıyoruz. Her yer çalılık ve ağaçlıktı İstanbul İl Kültür Turizm Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili: 2007 yılında yüzey araştırması için geldiğimizde her yer çalılık ve ağaçlıktı. Bu günleri göreceğimizi açıkçası ummuyordum. Ancak hocamıza güvendik, destekledik. Sayın Bakanımız ve Sayın Valimize teşekkür ediyoruz. Onların desteği ile İstanbul yeni bir tarihi yarımadaya kavuştu. Hurrilerin İstanbul’da izlerinin bulunması ve bunun bilim dünyasında ilk defa ortaya çıkması bu kazının ne denli önemli olduğunu ortaya çıkarıyor. Avrupa’da bulunan ilk izlerine ulaşmak büyük bir keşif. Gelecek yılki kazılar için daha da heyecanlanıyor ve umutlanıyoruz. Kronolojik olarak karanlık bir dönem Kazı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün: Biz 2007 yılında İstanbul’un tarihöncesi çağlar araştırmasına başladık. Çünkü Pendik’ten, Fikirtepe’den, Yarımburgaz’dan ve Marmaray kazılarından, ilk neolitik toplulukların yaşadıklarını biliyoruz. Bu toplulukların 1000-1500 yıl kadar izleri kalmış. Onların izleri kaybolduktan sonra ise M.Ö. 7. yüzyılda Yunanistan’dan gelen Megaralıların kurduğu Kalkedon (Kadıköy) ve İstanbul’un merkezindeki Bizantiyon kentlerini biliyoruz. Arada büyük bir kronolojik boşluk var. Yunanistan’da Mikenler, Akalar, Batı Anadolu’da Arzava, Orta Anadolu’da Hititler, Güneydoğu’ya doğru Hurriler, Asurlar, Mısır devletlerinin bulunduğu bir dönem M.Ö. 2000 ve bu döneme ait İstanbul’da hiçbir iz yok. Kronolojik olarak karanlık bir dönem var. Bulduğumuz iki figürin çok tipik erken Hitit ve Hurri dönemine ait diyebildiğimiz heykelcikler. İstanbul’da ilk defa bu döneme ait heykelcikler bulundu. Hitit izleri en batıda İzmir ve Troya’da ele geçmişti, Trakya’da ilk defa bulundu. İki figürinin yanında Mezopotamya kaynaklı M.Ö. 2000’li başka izler de görüyoruz. Özellikle bitümen topluluğu ele geçti, bazı kaplarda kalay bulundu. Butimen ham zifttir, Mezopotamya kökenli. Kalay da Asurlular tarafından Uzakdoğu’dan getirildi ve Anadolu’ya ihraç ettiler.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|