|
|
MONSIEUR CHAUVIN IKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 09 Şubat 2014 13:58:34 Efendim, rivayet odur ki Mösyö Nikolas Şoven Napolyon devrinde yaşamış, 18 yaşında askere yazılmış, Napolyon’un savaşlarında 17 kez yaralanıp eciş bücüş olmuş, ama ölürüm de teslim olmam demiş birisiymiş. Kendisinin dallamaların kibar hariciyecilere gırgır için taktıkları isim olan Monşerlerle (Mon Chere – Dostum, Azizim) uzaktan yakından ilgisi yokmuş.
Monşerler başkalarına “dostum”, “azizim” falan derken Mösyö Şoven kahrolsun düşman deyip -sağ eli nedense hep yeleğinin içindeki cüzdanını kollayan- efendisi Napolyon’un öteki eliyle düşman diye işaret ettiklerine cansiperane saldırılarda bulunurmuş. Napolyon da ona madalya takıp maaş bağlamış. Ama kimileri de derler ki Mösyö Şoven aslında hiç yaşamamış; uydurulmuş bir efsane kahramanıymış. El sıkışma âdetinin “bak işte, elimde silâh falan yok” demenin grafik bir ifadesi olduğu iddiası doğruysa Mösyö Şoven’in efendisi belki de “bakın ha, sağ elimde ne olduğu hiç belli olmaz, ayağınızı denk alın” demek için sağ elini yeleğinin içinde tutarmış. Dost elini uzatmak Napolyon’un hasletlerinden birisi değilmiş zaten. Mösyö Şoven’in kendisi pek uzun yaşamamışsa da onun ülkesine ve liderine bu gözü kara bağlılığı daha sonra “şovenizm” adını kuşanmış ve bu terim, kendi milletinin, kendi ulusunun, kendi “ırk”ının diğerlerinden üstün olduğuna inanma budalalığının adı olmuş. Bu budalalık Mösyö Şoven’den sonra İngiliz şovenisti Mister Rudyard Kipling “beyaz ırkın” diğer “aşağı ırklara” (İnciluz kibarlığından aşağılık demiyor) uygarlık götürme görevi olduğunu ünlü şiiri “Beyaz Adamın Yükü”nde çok şairane bir dille anlatır olmuş. Sayın Mister, sömürgeciliğin aslında ne kadar asil bir uğraş olduğunu, ABD’nin Filipinleri sömürgeleştirmesini överek savunmuş. Şovenizm sözcüğü daha sonra anlamı daha da genişletilerek herhangi bir grubun bir başka grup insana üstün olduğunu iddia etmek anlamına gelir olmuş. Mösyö Şoven yaşasaydı bugün kendilerini kadınlardan üstün gören erkekler için kullanılan “Male Chauvinist Pig” (Şovenist erkek domuz) deyimini duyduğunda çok bozulur, mutlaka ağızdan dolma Charleville 777 Misket tüfeğine davranırdı. Mösyö Şoven artık mevta olduğundan bu deyime tepki, Ariel Levy’den gelmiş, Mösyö Şoven mezarında rahat uyusun diye, bu Amerikalı kadın yazar, kendilerini erkeklerden üstün gören kadınlar için 2006 yılında “Female Chauvinistic Pig” (Şovenist dişi domuz) deyimini icat etmiştir. Tarihin dönüm noktalarından birisi olan Fransız devrimi sokaklarda, barikatlarda hep “Liberté, Egalité, Fraternité” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) demiş. Ama kimin kiminle eşit olacağı, kimin ne kadar özgür olacağı, kimlerin kardeş sayılacağı her egemenin, her tiranın işine geldiğince yorumlanmış, George Orwell’in “Animal Farm” (Hayvan Çiftliği) eserinde “Bütün hayvanlar eşittir ama domuzlar daha eşittir” şeklinde trajikomik biçimde özetlenmiştir. Osmanlı 1529’da Sultan Süleyman’ın muhteşem Viyana beceriksizliğinin ardından fena halde pike yapmaya başlamıştı ama Mösyö Şoven’in sağlam iradeli lideri Napolyon Osmanlı yönetimindeki Mısır’a saldırdığında Avusturya ve Rusya hezimetlerinden yeni çıkmış Padişah III: Selim’in yeni Osmanlı ordusu Napolyon’u yenilgiye uğratmayı bilmişti. Askerlik yapanlar bilirler; orduda ne eşitlik ne özgürlük vardır ve de olabilemez. Olsa olsa silâh arkadaşlığı vardır. Bu yalnızca dünyanın 8. en kalabalık ordusu olan Türkiye’de değil, her orduda böyledir. “Emir emirdir”, “emre itaat” vardır, bırakın bir onbaşının bir paşaya eşit olmasını, bir gün daha kıdemli olan bir er ötekine emredebilir. Olmaz olmaz ya, bir an için düşünün, orduda eşitlik ve özgürlük olduğunu! Paşa albaya emir verir, albay yarbaya, yarbay binbaşıya, binbaşı yüzbaşıya, yüzbaşı üsteğmene, üsteğmen teğmene, teğmen asteğmene, asteğmen çavuşa, çavuş onbaşıya, onbaşı sıra erine emir versin, o er de “hadi canım sen de, paşa haltetmiş, kendini ne sanıyor, o da benimle eşit, ben özgür bir bireyim, o emir benim aklıma yatmıyor, ben beni bekleyen yavukluma gidiyorum” dediğini! Savaş mavaş olmaz. Saldıran olmazsa savunmak için de savaş olmaz. Hiç savaş olmaz, nokta. İmdi, gelelim Osmanlı’ya. Osmanlı’nın düzeni fütuhat ve haraç, ganimet üzerine kurulu bir düzendi. İlhamını Muhammed’in ve ardıllarının ganimet savaşlarından alan Osmanlı için “emir-komuta zinciri” temel oluşturmaktaydı. Osmanlı tarihinin ayrıntılarını, Osmanlı’ya başkaldıranların akıbetini bırakalım İlber Hoca anlatsın. Ben bundan bize miras kalan kafa yapısına bakacağım. Kafa yapısı derken sakın ola ki şovenist ırkçıların kafatası ölçme uygulamaları anlaşılmasın. Hani hep deriz ya, “biz asker milletiz”, “her Türk asker doğar” falan diye. Yalan da değil, Osmanlı’dan miras, emir komuta zinciri, başka bir deyişle hiyerarşik kafa yapısı genlerimize işlemiş. “Büyüklerimiz bizden iyi bilir” diyerek, evrim sürecinde bireysel sorumluluk evresini es geçmektir bizim marifetimiz. Evde kaynana geline hükmeder, baba ailenin reisidir, aşiret reisinin “pohunun üstüne poh olmaz”. Devlet zaten “baba”dır. Liderimiz dün ak dediğine bugün kara diyorsa “bir bildiği vardır”. Haksızlık etmeyelim, tuttuğumuz futbol takımının aleyhine bir karar veren hakem sorgulanmaz mı, sorgulanır. Sorgulamak ta ne kelime, hakemin cinsel tercihi üzerine varsayımlar yürütülür. Her neyse, futbol hakemlerinden başkasını sorgulamayan kafalar üretmek için her yol mubahtır. Bu din de olabilir, fanatik futbol takımı taraftarı olmak ta olabilir, pembe (ya da yeşil) dizilerle beyni uyuşturmak ta olabilir, dım-tıs sözde müziklerle beyin hücrelerinin erken vefatı yoluyla da olabilir. Asker millette zaten sorgulamak yassah olduğundan kelli, bu yolların hepsi de bize uyar. Mösyö Şoven’den başlayıp nerelere geldik. İpin ucu kaçtı galiba. Bir sonraki yazımda yeniden Mösyö Şoven’e dönme umudu
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|