|
|
Adı Aygül olsunKategori: Kültür/Sanat | 2 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 09 Şubat 2014 09:57:01 Ressam Cemil Eren’in Bodrum- Torba’da yaşarken, çok uzun yıllar önce yaptığı bir resim beni büyüledi. O resimdeki kızın öyküsünü yazmak istedim. Kimdi, nerede, nasıl yaşadı hiç bilmiyorum. Belki bir gün onu bulur, gerçek yaşam öyküsünü yazabilirim. Benim yazdığım öyküde adı, Aygül. O, hüzünlü, duru bakışları olan genç kız, benim öykümde umudu olan bir dünyanın, sevilen, değer verilen bir çocuğu. Özgürlüğüne, yaşadığı topraklara aşık bir küçük yürek. Tüm çocuklarımızın, genç kızlarımızın olması gerektiği gibi.
Hem gerçekte hem düşte Aygül’lere layık olabilme umuduyla… Hüznün Kızı Hüznün kızıyım. Bizim yaşamlarımız hiç kolay değil de ondan… Yakınmıyorum. Neden yakınayım. Biz özgürüz. Öyle. Her nenimizde biraz özgürlük var… Şu berideki dağlara sırtımızı dayarız, emeğimize bir de… Ekmeğimizi taştan çıkarırız biz. Özgürlük öyle olur. Kendi gücüne, aklına güveniyorsan özgürsün. Öyle olunca her soluğumuzda biraz da tasa olur. Yüzümüz çabuk kırışır, belimiz çabuk bükülür. Böyledir bu. Yakınmak değil ki, gerçeği söylemek. Yanaklarım al gibi mi? Utandım da biraz ondandır… Biraz da koşturarak gelmemden… Konuğum gelmiş. Hem de istemeye beni anamdan babamdan… Yaşım daha küçük, öyle. Küçük olsun, aklım büyük benim, herkes bilir böyle. Çeşmeden geldim koştura koştura. Bizim çeşmenin suyuna kentten bile geliyorlar ellerinde güğümlerle… Suyumuz yumuşaktır, yeğnidir ama tok tutar. İçtiğini anlarsın. Orada tanıştım. Akıllıydı, belliydi konuşmasından. Güzeldi, hoştu… Suyumuzdan almaya gelmiş, kendi arabasıyla. Köyümüzün suyu iyi eder demişler, o da deneyecekmiş. Su değerli, dedi. Yaşamın özü, insanın özü su ama temiz olmalı. Biliyorum namus insana neyse arılık da suya o. Her geldikçe gördüm onu, konuştuk. Böyle tanıştık. Beni sevmiş. Ben de güvendim ona. Yaşım mı? 14. İlkokuldan sonra okumadım. Nasıl gideyim ki ortaokula? Yapacak çok iş var evde, bahçede. Özgürlüğün bedeli çalışmak… Sofraya çorba geliyorsa çalışıyoruz da ondan. Yoğurdumuzu, peynirimizi, unumuzu yapıyoruz. Pekmezimizi, zeytinimizi, tarhanamızı yapıyoruz. Ortaokula gidersem anam nasıl yetişecek hepsine? Üç tane daha kardeşim var. Onlar küçük daha. Okula giderler elbette. Onların ödevlerine de yardım ederim. Kalan sürevde onlar da işlere yardım eder. Hem ortaokula gitmek istemedim ki… Burada özgürüm ben. Dağlarda sürümü güderim. Bütün ağaçları, otları tanırım. Taşları da bilirim. Boşu boşuna gezmem keçi peşinde dağ bayır. Sağaltan otları toplarım. Kuşun yuvasını yoklar, tavşanın yavrusunu gözlerim. Ortaokul kasabada. Yayan gidilmez. Araba desen köyde yok. Gidince kalmak gerek. Nerede kalırım kasabada? Kim bakar bana, kim korur özgürlüğümü? Anamın babamın dizinin dibinde değerliyim. Canım ister avazım çıka çıka türkü söylerim… Canım sıkılır tavukları kışkışlarım, keçilerime üzüntümü söylerim… Bütün ağaçlar candaşım. Tırmanır, bir dal üstünde kaygılarımı dağıtırım. Canım çekti mi yoğurda dalar, pekmeze banarım. Değerliyim ben. Özgürlüğüm değerli. Konuğum gelmiş. Koştura koştura geldim. İsteyecekmiş beni. İsteme demiştim. Erincim var burada, dirliğim, özgürlüğüm. Okumayı seviyorum, öyle. Dağları okuyorum, bulutları, derenin akışını… Gelmem seninle. İlkokuldan kalan betiklerim var. Onları saklıyorum. Ezberledim, hepsi belleğimde. Başka betikler ver bana, onları da okurum. İklimleri bilmek istiyorum. Hayvanları daha iyi tanımak… Toprağı anlamak istiyorum. Hangi ürün hangi toprağı sever, suyu, güneşi ne sürevde ister bilmeliyim. Çok nen bilmek istiyorum. Kayaların dillerini örneğin… Bana öykülerini anlatsınlar. Kat kat, renk renk, kimi benek benek… Nasıl, neden? Onlara dokunmak, üzerlerinde keçilerle sekmek güzel. Onların varoluş öykülerini de öğrenmek istiyorum. Bir de ak betikler ver bana… İçlerine masallar yazayım. Boz tavşanın kayalar arasındaki ömrünü… Havada asılı kalan kerkenezi… Beyaz kuyruklu tilkiyle karakulak’ın çekişmesini… Karacanın ürkek yavrularını… Anasının memesine yapışan alaca oğlağı çizeyim sonra. Güzel çizerim. Kayalara çiziyorum bazan bulduğum kırmızı taşlarla… Her kayanın bir keçisi var. Çizdim, boyadım, dağlara adadım. Konuğum eli boş gelmemiş. Renkli kalemler getirmiş, ak betler, betikler… Kardeşlerim kapışmışlar bile. Gülümsüyorlar. Anamla babam da gülümsüyor. Bana bakıyorlar. Kızımız bilir. Okumak isterse… Elinden tutan olursa, okusun. Ama kalmak isterse burada, kalır. Konuğum, bir okulun başöğretmeni. Hem anne, hem anneanne. Öğrencilerini çok seviyor. Yüzlerce çocuğu varmış. Biz öğretmenler istiyoruz ki kızlarımız akıllı, kendine güvenli, bilgili olsun. Yeteneklerini geliştirsinler, yeni yetenekler edinsinler. Aygül’e bu dağlarda güvendiğiniz gibi, güvenin kentte de. Öyle akıllı, öyle güzel yürekli ki… Onun aklını daha çok beslememiz gerek. Böylece daha güçlü bir kadın olacak. Daha yararlı olacak hem kendine hem sizlere. Konuğum öyle güzel konuşuyor ki… Öyle tatlı anlatıyor ki okuyunca yapabileceklerimi… Okulda neler okuyacağımı… Okuma masraflarımın nasıl karşılanacağını… Nasıl anama babama hiç yük olmayacağımı… Kendimi düşlere dalmış buluyorum. Öğretmenimin sesi uzaktan, ak bir pınardan kaynayan su sesi gibi geliyor. Anamı duyuyorum sonra… Aygül, kızııımmm…. İstersen git kızım. Oku da, biz buradayız, yine dön gel. Ufkun açılsın, kızım. Oku sen, oku yavrum. Babam, tütün sarıyor, artarda… Hüzün oturmuş yüzüne ama gözleri parlıyor. Konuğumuza tutuyor, öğretmenim içmezmiş ama alıyor, anı olarak saklamak için. Tütün kokusunu severmiş. Babam gülümseyerek bana dönüyor. Anlıyorum, o da razı. Aygül, tatillerde geleceksin köyüne. Yine yardım edeceksin anana. Kimse seni zorlayamaz istemediğin işleri yapman için. Burası yine senin. Ev de köy de dağlar da... Ama bir düşün, bir öğretmen olarak geldiğini… Belki de bir sağaltman olursun. Çok çalışırsan olursun. Düşün o zaman köyün ne mutlu bir köy olur. Aygül, her akıllı kişiye öğretmen gerek. Kendi başına bir adım gidersen öğretmenle bin adım gidersin. Ben, Aygül. Bu dağlarda, keçilerimle dolaşırım. Karacanın sesini, boz tavşanın izini, karakulağın yelini bilirim. Lavanta toplarım, kekik, kenger, yemlik, sirken, kırmızı bacak… Yaşım 14. Derdim yok, sevdam yok ki derdim olsun. Akıp giden çayla, salınıp giden bulutlar gibi geçer günlerim… Kardeşlerimin karınları ağrımaz, babamın beli tutulmazsa, anam başına çatkı sarmazsa mutluyum. Zor yaşamlarımız bizim. Çok da güzel. Her nenin bir dolu anlamı var da ondan. Ağaran günün kokusu, dolanan günün türküsü, batan günün rengi var… Evimiz toprak kokar. Kınalı saçları nenemin yağmur kokar. Tütün içer, dumanı alır kaygılarını bulutlara katar. Biz yeğni kalırız. Yuvamdan ayrılasım varmış demek. Kasabaya değil, hem de kente gidesim varmış. Orada büyük yatılı bir okulda okuyasım varmış. Benim gibi çocuklarla arkadaş olacakmışım. Seviniyorum birden. Onların dağlarını, köylerini, ezgilerini öğreneceğim. Düşlerim, ilkyaz gelince çiçek bezenen yamaçlara dönüyor. Konuğum koca bir çanta getirmiş, anam topluyor öteberimi, koyuyor çantaya… Hemen yazılacakmışım, babam da gelecekmiş benimle okula dek. Görecekmiş nerede kalıyorum, öğretmenlerim kimler bilecekmiş. Ay kızım gül kızım, aklını bırakma bizde, her zorluğun altından kalkarız. Tasa etme, diyor babam. Dilim tutuluyor. Konuşamıyorum. Köyümden hiç ayrılmadım. Ayrılmak da istemedim. Şu dumanlı dağlar başka. Eteklerindeki kızıl orman başka… Onlar köyümün elleri, kolları. Ben onların yüreğiyim… Hiç kaygı bilmemişim demek. Bugüne değin. Karar vermek kaygıymış. Seçmek zorunda olmak… İki doğrudan, iki güzelden, bir çok iyiden birini seçmek zorunda olmak güçmüş. Benim adım, Aygül. Hüznün kızıyım. Hüznüm güzel. Değerliyim çünkü. Özgürlüğüm değerli. Biliyorum, şimdi içimdeki bu korku da özgürlüğüme dahil. Özgürlüğümü kapının üstündeki nalın yanına asıyorum. Döneceğim sana, yüreğimde bilgelik de olacak… Sarılacağım hiç ayrılmamacasına. Bekle beni. Unutma!
YorumlarEdipce
{ 11 Şubat 2014 12:13:15 }
"Burada özgürüm ben. Dağlarda sürümü güderim. Bütün ağaçları, otları tanırım. Taşları da bilirim. Boşu boşuna gezmem keçi peşinde dağ bayır. Sağaltan otları toplarım. Kuşun yuvasını yoklar, tavşanın yavrusunu gözlerim. "
"canım ister avazım çıka çıka türkü söylerim… Canım sıkılır tavukları kışkışlarım, keçilerime üzüntümü söylerim… Bütün ağaçlar candaşım. Tırmanır, bir dal üstünde kaygılarımı dağıtırım. Canım çekti mi yoğurda dalar, pekmeze banarım. Değerliyim ben. Özgürlüğüm değerli. " Çok güzel. Öğretmen sen olmalısın :) tütün kokusu seven öğretmen.Özgürlük gerçekten olmak isteğin yerde olmak galiba. Kimin daha özgür olduğunu bir defa daha düşünmeliyim sanırım. Eline yüreğine sağlık. nihat ziyalan
{ 09 Şubat 2014 13:35:08 }
eline sağlık deniz. cemil babanın bun u okumasını çok isterdim. bugün Yeşim Özdil aradı. cemil babanın yanından arıyormuş. baba konuşamadığı için kendisi konuşup ona iletti. umarım bir yaramazlık yoktur. öykün çok güzel. Elinw SaĞLIK. DİĞER RESİMLERE ÖUKÜ YAZMALISIN.
Diğer Sayfalar: 1.
|
| Tüm Yazarlar |
|