Her şeyin bir adabı olsa gerek. Yolda yürümenin, yemek yerken çatal ve kaşığın tutulmasından başlayın da, yemek yerken ses çıkarmadan çiğnemeye kadar her konuda bir yol ve yöntem olması gerek. Bir asansöre elinde dumanı tüten sigara ile binilmemesi gerektiği; araç kullanırken bir elinde telefon, diğer elinde direksiyon, kendisini telefondaki konuya kaptırmış olarak trafikte, arkasından geleni deli edercesine araç kullanmamak; bir lokantada diğer masaların varlığını dikkate almadan bağıra çağıra konuşmamak gerektiği gibi her konuda bir yol ve yöntem olsa gerek.
Bizim toplumumuzun, kural dışı hareket etmeyi çok sevdiğine, yazılı olan veya olmayan her kuralın dışında yaşamayı sevdiğine inanırım.
Kural içinde yaşamanın bizim insanımıza hiçte hoş gelmediğini kabul etmemiz gerekir. Mutlaka bir kuralın dışına çıkmayı ararız. Aracımı şehir içi ve şehirlerarası yollarda sürerken, kendime telkin edip, kızmamaya gayret ederim. Bunu yaparken kendi öz benliğimden fedakarlık ettiğim bir gerçektir.
Tek yönlü yoldan, ters yönden gelen aracın önüne geçerek hata yapan sürücüye, “Ters yönden geldiğinizi biliyor musunuz?” diye sorduğunuzda “Evet biliyorum, sana ne!” yanıtı alırsanız, tamam işte konu kapanmıştır. Sürücünün hata olduğunu bilerek hatayı yapması belki bir kural dışı yaşamanın tatmini olsa gerek. Yapmış olduğu hatayı bilerek yapmasının aslında suç olmaması gerek. Belki o sokak için konulan işaretin doğruluğuna inanmadığı için, bu kurala uymamakta ısrar etmektedir.
Adam asansöre binerken, elindeki yanan sigarayı göstererek “Asansöre sigara ile binmeniz doğru değil !” diye uyardığınızda, “Biliyorum, ama yeni yaktım.” Derse, siz olsanız ne yaparsınız? İşiniz acele, yukarı 9 uncu kata çıkmanız gerekir ve sigarası yanan bir adamla asansöre biner misiniz? Bu kişi hakkında nasıl bir yorum yaparsınız bilmiyorum amma sizin sağlığınızı hiçe sayan bir insana söyleyecek fazla bir sözünüz olmadığına inanıyorum.
Fatura ödemek için işinizden izin alıp müessesenin veznesine gelip ödeme yapmak için sırada beklemektesiniz. Etrafına bakmadan elindeki küçük faturaya bakarak, kimseyi dikkate almadan doğrudan vezneye yanaşan kadın para ve faturayı vezneye uzatır. Siz hemen onbeşinci sıradaki kişi olarak itiraz edersiniz:
“Bayan biz burada dakikalarca sırada beklemekteyiz , siz de sıraya girin.”
“Siz sıraya girdiniz diye benim de girmemi beklemeyin, benim acelem var.”
Sanki sizin hiç aceleniz yoktur. Şimdi bu kadına ne anlatabilirsiniz? Sizin orada sıraya beklemeniz onu ilgilendirmemektedir. Onun parasını hemen ödeyip, erkek arkadaşı ile buluşmaya gitmesi gerekir. Bu, hep kural dışı yaşamanın bir kalıntısı olsa gerek.
Kural dışı yaşamamızın uzantısı her konuda olduğu gibi, siyasete de bulaşmaktadır. Siyasette resmi koalisyonlar vardır, bir de resmi olmayan koalisyonlar mevcuttur. Geçtiğimiz 10 senedir kabul edilen gayri resmi bir koalisyonun bir bacağı uzun gelince, yürümekte zorlanan iktidarın topallamaya başlamasını seyretmek, hiç de hoş değil. “Ne istediler de biz yapmadık.”‘ diyebilecek kadar zayıflayan bir iktidarın artık muktedir olabilmesi, ekranlarda tartışılmakta. Okyanus ötesinden verilen emirlerle yerle bir edilen bir askeri disiplinden sonra ülkenin hukuk sisteminin bir gecede yerle yeksan edildiğini gördük. Bir savcı bir başka savcı hakkında soruşturma başlattı.
‘’Kahraman Polis Taksimde Savaş Verdi’’ cümlelerinin hala hatıralardan silinmediğini düşünmekteyim. Ateşin sıcak tarafından tutarsanız elleriniz yanar. Bütün toplumlar için can simidi olması gereken YARGI’nın yıpratılması geri tepti. Taksimde kahraman olan bir polis teşkilatı, şimdi hallaç pamuğu gibi ordan oraya atılmakta. Hakimler ve savcılar da bu harmandan nasiplerini alıyorlar. Bir dosyayı kurgularken, bir emir ile elindeki dosya bir başkasının eline geçmekte, bu arada deliller kapkaranlık olmakta.
Bu kargaşaya karşı gelen ve partilerinden istifa eden vekillerin verdiği demeçlerde, Parti içi bünyenin kaynadığını görmemek için insanın kör olması gerekir. Geçtiğimiz günlerde SerVekilin ekranlardan söylediği şu cümleler, yukarıda izah etmeye çalıştığım cinsten olsa gerek:
‘’Biz bu işin inine girip halledeceğiz’’
Kanımca maksadını çok aşmış bir cümle olarak bakılması gerekir. Çocukluğumda bir çok şehrin kenar mahallelerinde insanlar, kayalara oyulmuş mekanlarda yaşarlardı. Hatta Kayseri Talas’da okurken bağların yanında koyuklarda yaşayan insanlara şahit olmuştuk. Şimdi ise dağların içine oyulmuş inlerde hayvanlar yaşamakta diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.