Çok değer verdiğim insanların sözleri vardır, tekrar tekrar okur, ilham alırım. Kimi sözler vardır, kimin söylediği belli değildir ama her zaman geçerlidir. Üzerlerinde mantık bile yürütebiliriz. Bunların içinden bir kaç tanesini ele alalım. ‘’Her çıkışın bir inişi vardır.’’ Bu konuyu düşünmekte yarar var. Ben çıkışı, değil inişi hep düşünürüm. İniş, her zaman çıkış kadar kolay olmayabilir. Çıkarken kayıp düşmezsiniz, amma inerken insanın ayağının kayması mümkündür.
Çocukken okulda her 29 ekim tarihinde ALİ DAĞ’a çıkar, oradaki Cumhuriyetimizin sene-i devriyesinin rakkamını taşlarla dizer, üzerine beyaz boya sürüp boyardık. Şehirden bile çok belirgin görülürdü. Çıkarken zorlanmazdık amma, inerken dikkatli olmamız gerekirdi. Her zaman bir dağa çıkışta değil, aşağıya inişte zorlanırım. Attığım her adıma dikkat etmeye özen gösteririm.
Bunca yıllardır söylenen güzel sözler içinde çok sevdiğim bir başkası şu: ‘’Gemi batarken tekneyi ilk önce fareler terk eder ‘’ Bu aslında doğru bir sözdür. Batan gemiden ilk kaçan fareler olur. Uzun bir zaman evvel Gölcük ve Yalova civarlarında hurdaya çıkarılmış gemileri kıyıya çekerlerdi. Buralarda gemiler sökülür, hurda olarak haddehanelerde eritilerek, tekrar pik haline getirilirdi. Gemilerin söküm işlemleri sürecinde, sökülen gemideki fareler, etrafa dağılır kendilerine yeni mekan bulmaya çalışırlardı.
Bu fareler ufak tefek şeyler değildi. Her biri yarım kedi büyüklüğünde olurdu. Arayıp buldukları yeni mekanlarına uyum sağlarken yoldaki araçlar tarafından kimi zaman ezildiklerinde, irilikleri konusunda fikir sahibi olurduk. Yalova’da yaşayan ve Karamürsel’deki Amerikan üstlerinde çalışan Amerika’lılar, kiraladıkları evlerde farelere karşı önlemler alırlar, bunlar için Amerika’dan özel sistemler getirirlerdi.
Dünya üzerinde akıllı hayvanlar sınıfında olan farenin, yaşam ortamlarına en fazla uyum sağlayan hayvanların en önde geleni olduğunu düşünmekteyim. Ne zaman bir fare görsem, aklıma Yalova’daki iri fareler gelir.
Bir de kimin söylediğini bilmediğim bir söz var. ‘’Alma Mazlumun Ahını çıkar Aheste Aheste.‘’ Bu cümle tam olarak doğru olmayabilir amma suçsuz birinin ahını almamak gerektiğine gönülden inanırım. Geçtiğimiz son 10 sene içinde şöyle veya böyle, bir çok suçsuz insanın tutuklandığına inanmaktayım. Muhtemel bir suçlu olabilir düşüncesinden hareketle, senelerce insanlar demir parmaklıklar arkasına konuldular. Olmayan delillerin karartılacağı varsayımından hareketle, bir delil bulma uğraşısına giren mihraklar, aylarca, ve yıllarca insanların hürriyetlerini kısıtladılar.
Hayat içinde yaşanan olaylardaki denge gibi, dünyadaki denge de çok önemlidir. Terazinin bir kefesine bir madde bırakırsan, diğer kefesine mutlaka eş değer bir ağırlık koyman gerekir. Yoksa bu terazi bir tarafa yatık durur. Dünyanın güneş etrafında dönüşünün, mevsimlerin oluşumunun hep bir denge içinde gitmesini hayranlıkla seyretmekteyiz. Bu dengeyi bozarsanız tabiatın tepkisine katlanmanız gerekir.
Geçtiğimiz gün, bilgisine çok değer verdiğim bir dostum Istanbul’a açılması planlanan kanal için ekranlardan düşüncelerini bilimsel olarak söyledi, ’’Tabiatın dengesini bozarsanız, tabiatın dengesi buna nasıl bir tepki verir, bunu bu günden kestirmeniz mümkün olmaz.’’ Bu çok güzel anlatım için “Anlayana Davul Zurna Az, Anlamıyana Sivrisinek Saz ‘’.
Ben aslında son 10 senede ülkemizde yapılanları, Cumhuriyetin çeşitli dönemlerinde yapılanlarla karşılaştıran zihniyeti kabul etmemekteyim. Her dönemin kendi şartları içinde tartışılması gerekir. 1923 senesi ile 1933 senesi arasında yapılan, kalkınma hamleleri, yokluk içinde geçen bunca senelerin sonunda , Osmanlı’nın borç yükü altına giren genç Cumhuriyet tarafından gerçekleştirilmiş birer mucizedir. Bu zorlu 10 sene içinde yollar yapmış, fabrikalar kurulmuş, yeni 15 milyon genç yaratılmış, hatta Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye borçları ödendikten sonra, 1 milyon lira artı bütçe kapatması ile tarih yazılmış olduğunu görmekteyiz. Kimse bu dönemi bir başka tarihle karşılaştırmasın, adil olmayacağı apaçıktır.
Şimdi cari açık tavan yapmış bir Türkiye’de IMF’e borcumuzu ödeyip temizledik diye toplumu kandırmayı doğru bulmak mümkün değildir. Her dönemde ister manevi değerler olsun, ister maddi değerler olsun mutlaka ortada bir pasta bulunur, ve bu pasta için insanlar paylaşım kavgası verir. Yukarıda fillerin verdiği bu dalaşmada, onlar tepinirken, yerdeki fareler ezilmekte diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.