Artık eminim. Çoğumuz yalancıyız! Olmadığımız halde öyleymiş gibi davranmak dışında yok bir numaramız. Kendimizi olduğumuz gibi anlatmak yerine olmadığımız yüzümüzü göstermişiz herkese. Açın bakın "facebook" hesaplarınızı! Profil adı altında olmak istediğimiz, görünmek için çırpındığımız maskelerimizi göreceksiniz.
Paylaştığımız her kare fotoğraf aslında olmak istediğimiz yüzlerimiz.
Ama herkes aynı yalanı paylaşınca yalanlar bile doğru kabul edilirmiş bu yeni dönemde.
Kendimizi ikna etmemiz birkaç saniye bile sürmüyor profillerde paylaşılan fotoğraf kareleriyle.
Ben de rastgele bir profil açıyorum. Bütün fotoğraflarda gülen yüzler; bütün kadınlar ve erkekler güzel. Ama profil sahibi en güzel. Bazen en güzelin etrafındaki daha güzellerin en çirkin anlarını da görüyoruz ekranlarda. Belki bilerek seçiliyor onlar, gizliden gizliye duyulan kıskançlığı resmediyorlar.
Tek karelik çirkin(!) kızın kendi profilindeyse sadece muhteşem fotoğrafları var.
İnsanı büyük bir yalanın parçası haline getiren onlarca karede, ördüğümüz yalanın da hikâyesini anlatıyorlar.
Belki de en düzenli yaptığımız şey yalan söylemek.
Yıl 2009 bir fotoğraf paylaşılmış New York fonlu. 2010 Kahire, 2011 bir dağ evinde...
Hep gülen, hep mutlu, hep bakımlı, hep pırıl pırıl kadınlar ve erkekler var karşımda.
Yılların akıp geçmesine inat onlar hiç değişmiyorlar sanki. Sadece fotoğraflara bakınca her yılı başka bir muhteşemlik için yaşamışlar sanıyorum. Zaten kendileri de bunu anlatıyor fotoğrafların altına yazdıkları yorumlarda.
İşte bir başkası… Hiç sorunu yok gibi. En güzel, en çılgın, en sosyal, en akıllı o!
Aslında onun bütün arkadaşları da öyleler.
Hiçbiri sarhoş olmamış örneğin. Ağlayan, eski bir elbise giymeye mahkûm kalan yok aralarında. Göbeksiz, bakımlı, şen-şakrak insanların ülkesinde gibiyim.
Aynı zamanda herkes çok duyarlı paylaşımlarında… Kan ihtiyacı olan bir kız çocuğu için yapılmış paylaşımlar ve altına iliştirilmiş şaheser niteliğinde notlar var.
Nerede bir zulüm varsa herkes karşı çıkmış ona.
Afrika’da açlıkla boğuşan çocuklar da, kutuplarda soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan ayılar da hepimizin ortak dertleri!
İdeal insanların oluşturduğu bir hayal ülkesi sanki…
Belki de vaat edilen Cennet burası. Ve cennetlik insanların hepsi hesap açmış bu yeni evrende.
Yalnızlık yok, fakirlik yok, sömürü yok, ödenemeyen kredi kartı borcu yok, çirkinlik, vurdumduymazlık, aç gözlülük yok.
Alabildiğine güzel yemekler, alabildiğine güzel manzaralar var burada.
Melankolimiz bile şiirsel. Siyah beyaz paylaşımlarımızda hepimiz ne kadar da romantik, üzülürken bile ne kadar da estetiğiz.
Cennet dünyadaymış meğer ve çok azımız bunu fark etmemişiz.
Artık eminim. Galiba ben de cennetteymişim.
Anlattığım hikâyelerin hepsi güzelmiş. Hiçbir sorunum yokmuş benim.
Bakınca hep buğulu bakıyormuşum örneğin. Göbek içerde, göğüs dışarıda bir gövdem varmış. Her daim bakımlıymışım ve gülermişim. Bugüne kadar insanlık adına ne varsa ben de dertlenmişim. Hayatım boyunca hiç korkmamışım. Sanki hiç üzülmemişim.
Etrafımdaki bütün kadınlar güzel, bütün erkekler karizmatikmiş.
Hiç ağlamamışım örneğin. Gezmediğim, görmediğim yer kalmamış. Para sıkıntısı hiç çekmemişim. Yalnızlığı sadece kitaplarda okumuşum çünkü benim semtime hiç uğramamış. Bütün dramları başkaları yaşamış, acılar hep benim dışımda kalmış.
Yaşadığım hayat meğer ne kadar güzelmiş. Hatta tüm dünya cennetmiş!