|
|
Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyiKategori: Kültür/Sanat | 1 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 24 Kasım 2013 08:13:18 Footscray deyince aklıma ilk önce bir tiyatro gelmiyor. Daha çok Asya sebze meyvası almak ya da Etyopya yemeği yemek için gittiğimiz bir yer. Çünkü ağırlıklı Asya ya da Afrika ülkelerinden gelenlerin yerleştiği, dükkan adlarının genellikle Vietnamca olduğu, sokaklarında heybetli siyah adamların, ceylan gibi kara kızların dolaştığı bir mahalle. Hem bizim eve hem de şehir merkezine çok yakın.
Bu kez bir tiyatro oyununun açılışı vardı. Üstelik de genç, başarılı, bir yönetmen Görkem Acaroğlu’nun sahnelediği bir oyunun. Yağmurlu, soğuk bir Cumartesi akşamı... Melbourne’da hep olduğu gibi. Sokaklarda fazla kimse yok. Bu soğukta herkes ya evinde ya da bir yerlerde yemek yiyor. Footscray de soğuk ve boş görünüyor. Tiyatronun yerini buldum. Çılgn Köpek adlı bir barın bulunduğu, bir kaç yolun birbirine bağlandığı garip bir köşedeki bir binanın üst katında. Kapıda kısa saçlı, sirin bir kız biletlerin başında oturuyor. 10 dakika sonra burada buluşup hep beraber yukarı çıkacağız, dedi. Sydney Rd.’da sokak üstü küçük bir genelev var. Onun kapısından içeri girmişim gibi geldi bir an. Oyunun konusunu az çok, Görkem’in de deneysel tiyatro eğilimini bildiğimden, sıradan bir “izleyici oyuna gelir, oturur , bakar” türünde bir oyun olmayacağını tahmin etmiştim. Böylece, kapıdaki kızın birlikte yukarı çıkacağız deyişini yadırgamadım. Bira alıp Danseden Köpeğin bahçesine geçtim. Barın adı nereden geliyor acaba diye düşünmedim değil. Ama barda çalışanları görünce anlar gibi oldum. Birinin burnunda kara boncuklardan bir halka vardı. Onu gördükten sonra diğerinin küpeleri ya da dövmesi tuhaf gelmedi. İnsanlar bedenlerine böyle şeyler yaptığında bir barın adını neler yapmazlar. 7:30 da yukarı çıktık. İlk kapıdan büyük bir odaya girdik. Duvar dibinde dizili sıralara oturduk. Karşımızda üç gerçek pencere, yerde yapma çiçeklerle süslü bir şilte. Dışardan konuşmalar, araba sesleri geliyor. Yarı çıplak oyuncunun içeri dalması ve odasına yanlışlıkla girmiş, karanlıkta sinek sandığı bir küçük kuşu öldürmesi ile başladı oyun. Bir süre sonra artık oyun gibi değildi. Dijana’nın yaşadığı, müşteri aldığı odasında yaşamını, umutlarını dinliyorduk. Dijana, pezevengine bir anlaşma imzalatmış. Ona borcu olan yirmibin poundu tamamlayınca bu işi bırakacak. Gidip bebeğini bulacak, onunla deniz kıyısına gidecek, yüzecek, arabanın arka koltuğunda patates kızartması yiyecek.Mutluluk, özgürlük onun için bu. Ha bir de bir ofisde çalışmaya başlayacak. Defterine her gün kaç kişiyle birlikte olduğunu, pezevengine kaç para kazandığını not ediyor. Sayılarla arası çok iyi Dijana’nın. Bununla gurur duyuyor. Borcunu ödemesine bir müşterisi kalmış. Son müşteriyi bekliyoruz. Rus Dijana’yı canlandıran, genç oyuncu Hai Ha Lee, çok güzel ve sevimli bir kız. İngilizceyi elbette Rus aksanlı bir ingilizce ile konuşuyor ama Avustralya’da seks kölesi olarak tutulan kadınların genellikle Doğu Avrupalı değil de Asyalı olduğunu düşününce Hai ha Lee’nin bu role seçilmiş olması oldukça gerçekçi. Dijana, saf, eğitimsiz, sevimli bir genç kadın. Yaşadıklarını kabul etmiş ama pes etmemiş, direniyor. Son müşterisinden sonra Dijana, pezevenginin karşısına çıkıyor. Özgürlüğünü istiyor. İyi bir dayak yiyor. Tamamen başka bir nedenle pezevengini polis götürünce kaçıyor. Ama hiç parası yok. Bebeği için pahalı bir mağazadan mayo çalınca yakalanıyor. Pasaportu da yok. Kendisini, kaçak diğer kadınların da atıldığı bir hapishanede buluyor. Oyunun bu kısmını izlemek için, yatak odasından çıkıp, bir ara bölmeden geçip, beyaz dar bir koridora çıkıyoruz. Yerlere atılmış minderlere oturuyoruz. Dijana fiziksel ve duygusal olarak çökmüş. Aklı yerinde değil. Pezevenginden kaçışı ile yakalanışı arasında yaşadıklarını anımsıyor, aynı yerdeki Afrikalı bir kadınla kurduğu arkadaşlığı izliyoruz. Tüm bunlar öyle gerçek gibi ki... Ağlamak, kalkıp ikisine de sarılmak, onları bu duvarlar arasından çekip almak istiyorum. Artık onlar oyuncu değiller. Onlar bir yerlerde aynısını yaşayan kadınların anlamı. Kurban olansa hepimiziz. Onlara bunları yaşatan zalimlerin, duyarsız kalan görevlilerin elinde insanlığımız kurban. Oyunun son bölümünde ilk salona giriyoruz. Dijana’nın fuhuşa sürüklenmeden önceki günlerine. Yine Dijana anlatıyor elbette İngiltere’ye gelişini… Kuzeni, karısı ile yaşayışı, kuzeninin kendini sonradan pezevengi olan erkek arkadaşı ile tanıştırması… Anlıyoruz ki aslında kuzeni satmış onu… Dijana’nın bunların hiç birinden haberi olmamış. O sırılsıklam aşık olmuş, hamile kalmış, çok mutlu, çok umutlu başına geleceklerin hiç birinden haberi yok. İngilizcesini geliştiriyor, erkek arkadaşı sandığı pezevenk ile yaşadığı evi çekip çeviriyor, kendisi ile çok gururlu. Bebeği ile konuşuyor hep. Erkek arkadaşı onun istediği herşeyi yapıyormuş hatta bir gün, bana ödeyeceksin nasıl olsa demiş, başını okşamış. Dijana başını okşadığı için kendini çok sevdiğini düşünüyor. Oyun Dijana’nın bembeyaz hamile giysisindeki kanla sona eriyor. Yerimden kalkamıyorum. Dijana’nın öyküsünde doldurulacak o kadar çok boşluk var ki. Bize bırakılmış boşluklar! Arabama gidip ağlamak istiyorum. Hala yağmur yağıyor. Belki de bu yüzden hep yağmur yağıyor. Birilerinin bize, halimize ağlaması gerekiyor. *** Oyun sonrası, Hai Ha ile tanışıyorum. Merak ediyorum role nasıl girdiğini. Önceleri zor olmuş elbette. Ama Dijana’nın herşeye karşın direnmesi, umutlu, güçlü olması, mizah duygusu etkilemiş Hai Ha’yı. Onun bu yönünde kendini bulmuş. Görkem’le daha önce de çalışmışlar. O yüzden istemiş bu oyunda yer almayı. Ekim ayında başlamışlar provalara. En büyük zorluğu ise soğuk algınlığından kalan öksürüğü imiş. İki saat boyunca sürekli konuşması gerektiği düşünülürse... Görkem, bu oyunla Londra’da Arcola Tiyatrosu ile çalışması sırasında karşılaşmış. Arcola’nın Sanat Yönetmeni Mehmet Ergen İstanbul’da sahneliyormuş. Görkem, Avustralya’da kentlerimizde aynı durumda olan pek çok kadın bulunduğunu, Dijana’nın öyküsünün tek olmadğını, ama oyun yazarı Lucy Kirkwood’un neredeyse şiirsel, mizahi dilinin kendisini etkilediğini belirtiyor. *** Çok uzun bir süre ilgi alanımdan uzak tutmaya çalıştığım bir konuydu kadınların, çocukların seks kölesi haline getirilmesi, yoksulluğun, çaresizliğin elinde ruhlarının ve bedenlerinin sömürü aracına dönüşmesi… Ne yapabilirim ki ben? Ne yapabiliriz dersiniz hanımlar, beyler? Önce bir boşluk oldu kalp gidince ama şimdi iyi mi? *** Oyun bilgileri:
Yorumlarnihat ziyalan
{ 24 Kasım 2013 08:19:05 }
sevgili deniz, yazın için kutlarım. görkem için ne yazılsa hakkıdır. eline sağlık.
Diğer Sayfalar: 1.
|
| Tüm Yazarlar |
|