|
|
Tarih, ArşivKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 15 Kasım 2013 01:45:05 Toplumsal Tarih alanında çalışan tarihçiler, araştırmacılar olarak bugünkü görevimiz, dün olduğu gibi, özetle şudur: Kaynaklarımızı yoktan varetmek, kaynaklarımızı yaratmak, bunun için araştırmak, kaynaklarımızı bizzat bulmak, ortaya çıkarmak, ve nihayet değerlendirerek veya sadece olduğu gibi sunmak.
Emek Hareketi Tarihi’nin, Toplumsal Mücadeleler Tarihi’nin, Toplumsal Tarih’in yeni ve birincil elden kaynaklara ihtiyacı olduğu kesin. Bu yeni de değil, öteden beri böyle bir meselemiz, sorunumuz, derdimiz var. Bu konuda ilgilendiğimiz dönemin günlük gazeteleri, dergileri yanında özel ve bilhassa devlete ait arşivler birincil derecede önemli. Resmî tarihin yarattığı, okullar, öğretmenler, hatta evlerimizde ana ve babalarımız, ve bütün resmi ağızlar tarafından uzun yıllardan bu yana yinelenen, yinelenen ve yine yinelenen, artık « aptal kutuları » sayesinde evlerimize kadar giren ama a’dan z’ye, kayıtsız ve şartsız devlet-ulus kokan uydurmalar, yalanlar ve eksiklerle dolu resmi tarihle mücadele etmek, boşlukları gidermek/doldurmak için kendi tarihimize, toplumsal tarihimize gereksinme acil olarak dayatıyor. Bu konuda birçok şey yapıldı, birçok kitap yazıldı. Yapılacaklar da, yazılacaklar da var. Yeni bulgularla tarihimizi gerçekle buluşturmaya çabalarken, tarihimizi yeniden yazarken, toplumsal tarihimizi yok edilmek tehlikesinden kurtarmak üzereyken ve hemen sonrasında, on yıllardan yüzyıllardan bu yana okullarda öğretilen uydurulmuş, « yaratılmış », a’sından z’sine resmîyet kokan, çünkü madem ki tarih kurumlarında inşa edilmiş, kimi zaman birçok yalanla doldurulmuş, çoğu kez birçok gerçeği yok sayan resmî tarihin etkisinden kurtulabilecek miyiz? Bütün gayretimizle kurtulmuş olabilecek miyiz ? Bugünden bunu kesinlikle söylemek belki zor ama bu konudaki çalışmalarımızı sürekli ve düzenli olarak sürdürmemiz gerektiği açık. Evet Tarih, fizik, kimya, matematik ve benzeri fen bilimleri gibi herşeyi kesinlikle bilinen, her şeyi ispatlı bir bilim dalı değil. Tarih olmuş bitmişlere, yaşanmışlıklara ilişkin bir değerlendirme, olaylar, bilinen, araştırmalarımız sonucu bulunan olaylar ve insanlar üzerine bir değerlendirme ve yargılamadır. Bugün Tarihe yeni ve değişik bir açıdan yaklaşmak zorundayız. Böylece madalyonun gerçek yüzünü veya yüzlerini aydınlığa çıkarmak olanağı bulacağımızdan eminim. O halde kendi tarihimizin kaynaklarını bizzat bulmamız, bizzat değenlendirmemiz ve sunmamız gerekiyor. Günlük gazetelerle özel ve resmî ama henüz gün yüzüne çıkarılmamış, hatta kimi kez bile bile ihmal edilmiş, dahası resmen saklanmış arşivler bu alanda belirleyici kaynak niteliğini taşıyor. Onları okumamız, araştırma ve çalışma alanlarımıza ilişkin bilgi ve belgeleri ortaya çıkarmamız artık bizim görevimizdir. Böylece Emek Tarihi, Toplumsal Tarih biraz daha rahatça resmî tarihle hesaplaşabilecektir. Kendi bilgi ve belgeleriyle, ortak hafızamız ve yazılarımızla, kitaplarımızla zenginleşmiş olan/olacak tarihimiz « Ben de varım !» diyebilecektir. Toplumsal Tarih’e, Toplumsal Mücaleler Tarihi’ne ve Emek Tarihi’ne sahip çıkmak tarihçi ve araştırmacılar olarak bizim işimiz. Bunun için de birinci dereceden kaynaklara inerek araştırmalarımızı derinleştirmek ve tarihimizi en iyi biçimde yazmak şart. Tarihin iyi yazılabilmesi için de eksik ve yanlışlarımızın bilinmesi ve birincil kaynaklara inilerek doğrularının bulunması gerekli. Araştırılan dönemin gazete ve dergileri ve her türlü arşiv belgeleri bu konuda belirleyici, birincil derecede önemli dayanaklarımız olacaktır. Bu kaynaklar birbirine karşı olarak değil birbirini tamamlayıcı biçimde değerlendirilmelidir. Aralarında alt-üst veya benzeri bir hiyerarşi yerleştirmeye çalışmadan. İlle böyle bir hiyerarşi varmış veya olmalıymış gibi ön yargılarımızla haraket etmeden, arşivlerin boşluğunu dönemin gazete ve dergi gibi yayın organlarıyla tamamlamak. Dönemin gazete ve dergilerinin vermediği, ihmal ettiği veya kısmen ya da kimi yanlışlarla aktardığı olayları ve gelişmeleri arşivlerde yapacağımız araştırmalarla gün yüzüne çıkarmak ve tamamlamak da bizim görevimiz. Arşivlerin, gazete ve dergilerin verdiklerini, sunduklarını varsa o günleri yaşamışların anlatacaklarıyla bütünleştirmek yollarını da aramalı ve bulmalıyız. Bu da bizi sözlü tarihin olanaklarından yararlanmaya götürecektir. Ya da sözlü tarih olanaklarını bizzat yaratmamızı gerekli kılacaktır. Bu konuda herkesin, hepimizin yapabilecekleri var. İlle tarihci ve/veya uzman araştırmacı olmak ta şart değil, herkes evet her meraklı çevresinde toplumsal olaylara katılmış, onların içinde veya önünde veya karşısında, « bastırılımasında » ( gösteri ve yürüyüşlerde, grevlerde, eylemlerde « güvenlik güçleri » arasında görev yapanlar örneğin) ya da örgütlenmesinde görev almışları konuşturarak, anlatılanları mümkün olursa filme çekerek, mutlaka seskayıt aygıtlarına kaydederek sözlü tarih açısından önemli kaynaklar yaratabilir ve böylece toplumsal tarihin ilerlemesine yardımcı olabilir. Evet herkes, hepimiz, her meraklı yapabilir bunu. Haydi kameralarımıza, haydi seskayıt aletlerimize. Haydi. Tarihimizin bize ihtiyacı var. Hemen. Tarih yaratanlarınca yazılırsa toplumsal olur. Ve sadece o zaman. Ya bizzat yaratanlar yazabilirse. Ya da toplumsal tarihçiler kalemlerine/bilgisaraylarına (evet bilgisaraylarına) sarılır ve yazarsa. Birinci elden kaynaklara inmeden gerçekleştirilen, ikinci veya üçüncü elden bir kaynaktan ve maalesef zaman zaman denetlemeden aktarmalara dayanan incelemeler yanlışlara gebedir. Bundan kaçınmalıyız. Bu konuda pek çok örnek bulunuyor. Bunların artık önlenmesi ve aşılması için, ciddi, derinliği olan ve artık kesinlikle birinci elden kaynaklara dayanan araştırmalara gereksinmemizin ve bu tür araştırmaların, çalışmaların yararının kaçınılmazlığı ortada. Bu tür inceleme, araştırma ve çalışmalara öncelik verilmelidir. Yerel, bölgesel, ülke boyutundaki yayın organları, en başta günlük gazeteler ve dergiler, ile arşivlerde araştırma yaparak ilerlemek gerekiyor. Yeni şeyler söylemek/yazmak için. Bilinenleri yinelememek için. Resmî tarih, devlet-uluslar tarafından yurttaşlarının kendi ideolojisi açısından istediği biçimde koşullandırılması için yaratılıyor ve ilkokuldan itibaren bu alandaki araçlardan biri olarak kullanılıyor. Bu tarihin yanlışlarından, abartmalarından, destanlarından arındırılması ve gerçeğe, hayata, yaşanılmış olana yaklaştırılması gerekiyor. Eksiklerinin giderilmesi, resmî tarihin bilinçli biçimde « unuttuklarının » Tarih’teki yerlerini alabilmeleri için Emek Tarihi’ne, Toplumsal Tarih’e, Toplumsal Mücaleler Tarihi’ne ihtiyaç var. Günlük gazeteler ve arşivler bu alandaki araç ve gereçlerimizden birkaçıdır. Sadece birkaçı. Bugün Tarihimiz bir eşiğe dayanmıştır, bu eşik şudur : Tabuların yıkılması, yalanların ortaya çıkarılması, eksiklerin giderilmesi. Ve gerçek tarihimizi bizzat yazmamızın dayanılmaz zarureti. Bunun ortak bir uğraşa ve imece yöntemiyle gerçekleştirilecek bir çalışmaya gereksinme duyduğu açıktır. Bunun yollarını arayacaklara yolunuz açık olsun, kolay gelsin diyorum. Başarılar diliyorum. Ben de elimden geldiğince katkımı sunacağım. Sunmayı sürdüreceğim. NOT : Bu konularda biraz daha bilgi için şu kitaplarıma bakılabilir : Devlet-Ulus (Alan Yayıncılık, İstanbul, 1994), Avrupa Birliği’nde Devlet ve Fransa’da Korsika (Pêrî Yayınları, İstanbul, 2006), İşçi Tarihine Bakmak (TÜSTAV, Sosyal Tarih Yayınarı, İstanbul, 2007), Devlet-Ulustan Federasyona (Kardelen yayıncılık, İstanbul, 2010).
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|