Bir çoğumuz Mısır'ın yakın tarihini hatırlarız. Ahmed Fuad Paşa'nın oğlu olan Kral Faruk'un bir dönem Mısır'da babasından devir aldığı krallığı yürüttüğünü tarih kitaplarımızdan biliyoruz. Kral Faruk'un yönettiği Mısır 2. Dünya Savaşında ülkelerin casuslarının cirit attığı bir yer olarak tarihe geçmiştir. Almanlar ve İngilizlerin çatıştığı savaşlara sahne olmasını, tarafsız davranarak Türkiye'nin izlediğini düşünürüm.
Hala bu yöre, Mısır’ın bulunduğu Kuzey Afrika, bütün güçlü ülkelerin iştahını kabartır. 1950 senelerinde Kral’ın izlediği politikanın doğru olmadığına inanan ve içinde Cemal Abdül Nasır’ın da bulunduğu Hür Subaylar adlı örgüt, ilerici olarak tanınan Mısır’lılar , 23 Temmuz 1952’de bir darbeyle Kral Faruk’u tahttan indirirler. Siyasi oluşum ülkeyi içinde bulunduğu durumdan çıkarmayı vaad eder. Tahtını bırakmayı yazılı bir bildirimle vermeyi kabul eden Kral Faruk, İtalya’ya gitme özgürlüğüne karşılık bu belgeyi imzalar.
Osmanlı topraklarında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti olduğundan, İstanbul kapısı, Kral Faruk’a kapanmıştır. Aslında kökleri Osmanlının önemli valiliklerinde bulunmuş Paşalara dayanır. 1960 dan itibaren Mısırda başkanlık yapan Cemal Abdül Nasır 5 Kasım 1970’de vefat edince, yerine Mısır’ın Manufiye eyaletine bağlı Mit Ebul Kum köyünde doğan Envar Sedat, Nasır’dan sonra Mısır’ın Cumhurbaşkanı olur.
Mısır Devlet başkanlığı döneminde Arap - İsrail uyuşmazlığının had safhasında sürdüğüne şahit olmuştuk. Jimmy Carter’in başkanlık döneminde Amerika’ya bir Enver Sedat gider, döner, peşinden bir Menahem Begin giderdi. Kimi zaman bu görüşmeler Amerika Başkanlarının hafta sonları gittikleri Camp David’de gerçekleşirdi.
1978 senesinin eylül ayında bir tesadüf ben de Amerika’da idim. Mısır Devlet başkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin ile birlikte 12 gün süren pazarlıklar sonunda iki ülke arasında bir antlaşma imzalanmıştı. Antlaşmanın imzalandığı son gün sabah, televizyon yayınları içinde Camp David’in bahçesinden naklen yayınlanan programı izlemiştim. Enver Sedat’a tutulan mikrofonlardan sorulan soruyu ve yanıtı bu gün gibi hatırlarım.
“Bu görüşmelerden bir netice çıkacağına inanıyor musunuz sayın Sedat ?” Bir Devlet başkanı olarak verdiği cevap, olağan dışı bir cümle idi:
“Maybe yes, maybe no, to tell you the truth, wallahi I do not know.’’ “Belki evet belki hayır, gerçeği söylemek gerekiyorsa vallahi ben de bilmiyorum.“ diyerek tarihe geçmişti.
12 maddelik imzalanan sözleşmede şu konular vardı .
1.İsrail Sina’dan çekilecek, Mısır İsrail’i tanıyacak
2.Gazze ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilere özerklik verilecek
3.Özerklik statüsü Mısır-Ürdün-İsrail-Filistin arasında 3 yıl içinde tekrar görüşülecek
4.İsrail ile Ürdün arasında barış görüşmeleri yapılacak
Bu ana maddeler İsrail’e karşı kazanılmış bir galibiyet değildi. Enver Sedat bu sözleşmeyi halkına tam olarak anlatamadı. Bu antlaşma esasına göre 1981 senesinde maddeler tekrar görüşülecekti. Bu görüşmeler bir çok konuya ışık tutacaktı. Camp David sonuçlarından sorumlu tutulan Enver Sedat, 6 Ekim 1981’de bağımsızlık kutlamaları törenleri sırasında yapılan suikastta, tören yerinde vücuduna isabet eden 72 kurşunla hayatını kaybetti.
Mısır‘da devlet başkanı seçilenler iğneli fıçı içine girmiş gibidirler. Bir taraftan Amerika ve İngiltere sıkıştırır, diğer taraftan islamcı olarak bilinen radikal kesim bastırır. Mısır’ın devlet başkanları bir cenderede sıkışan insanları andırır. Her zaman böyle olmuştur. Bir seyahatimde beni karşılayanlar resmi geçidin ve suikastin yer aldığı meydandaki anıt mezara götürmüşlerdi. Bekçiye ne söylediklerini bilmiyorum, gecenin bir saatinde mezara inen merdivenlerin kapısındaki kilidi açtırıp benim içeri girmemi sağlamışlardı.
Basit bir mezardı. Aslında ne için öldürüldüğünü katil yüzbaşı Halid el-İslambuli bile anlatamamıştı. Çünkü, ona bu işi birileri yap demişti. O da yapmıştı. Savunma yapmayan Halid, idam edilmişti.
Bu gün Arap ülkeleri arasında da sorunların olduğunu biliyoruz. İsrail – Filistin problemine ek olarak konuya mezheplerin çatışması da eklenince meydana gelen sahneyi kaygı ile izlemekteyiz. Türkiye’yi bu kaosun içine itmeye çalışanlara, meydana gelecek bu it dalaşını uzaktan seyretmek isteyen güçleri görmeyen nesle aşina değilim.
Hani çok karmaşık konuların çözülmez bir şekil almasını tarif ederken, bizim kullandığımız bir deyim vardır ya
‘’Arap saçına döndü’’. İşte durum şu anda böyle bir durum diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.