|
|
DAVALAR -II-Kategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 15 Ağustos 2013 11:05:09 "Kalsın benim davam, divana kalsın" - Pir Sultan Abdal - Stalin Sovyetlerde terör estirmeye başlamadan birkaç yıl önce, 30 Ocak 1933’te Almanya’da Adolf Hitler bir koalisyon hükûmetinin başında Şansölye (Başbakan) olarak iktidara geçmişti. Hitler, Devlet Başkanı Von Hindenburg’tan Reichstag’ı (Parlamento) feshedip seçimlere gidilmesini istemişti. Seçim tarihi 5 Mart 1933’tü.
Sol partiler birbirleriyle didişmekten Hitler’in hızla güç kazanmasına engel olamamışlardı. 27 Şubat 1933 gecesi Berlin itfaiyesi Reichstag’da yangın çıktığını ve söndürülünceye kadar binanın hemen hemen tamamen yandığı haberini veriyor. Hitler ve yakın adamları arabayla olay yerine gidiyorlar. Göring “Bu komünistlerin işi! Bir tanesi yakalandı bile” deyince Hitler bunun “ilâhi bir işaret” olduğunu ve komünistlerin darbe yapmaya hazırlandığını söylüyor. Ertesi gün bir yandaş gazete olan Vossische Zeitung “hükûmet bu durumun devlet ve millet için büyük bir tehlike oluşturduğu görüşündedir” diye yangın haberini veriyor. Bu yangının arkasında Hitler’in olup olmadığı halâ tartışma konusu olsa bile Hitler'in "dikensiz gül bahçesi” arzusuna çok iyi ve zamanında hizmet ettiği tartışılamaz. Alman Anayasasının 18. Maddesi olağanüstü durumlarda Devlet Başkanına “kanun hükmünde kararname” çıkarma yetkisi tanımaktaydı. Aynı yetkinin Başbakan (Şansölye) tarafından kullanılabilmesi için meclisin üçte iki çoğunluğu gerekiyordu ve Hitler’in Nazi Partisi yalnızca yüzde 32 çoğunluğa sahipti. Yangının ertesi günü Hitler Anayasanın 48. Maddesi uyarınca Hindenburg’a Meclis Yangını Kararnamesi’ni imzalattı. Bu kararnameyle çoğu özgürlükler askıya alındı ve Nazi rejimini desteklemeyen yayınlar yasaklandı. Yakalanan kundakçı Marinus van der Lubbe bu işi kendi başına yaptığını söylediyse de çok iyi bir hatip olan Hitler yangını bir komünist darbenin ilk işareti olarak gösterip halkı galeyana getirdi, binlerce komünist hapse atıldı, daha önce yüzde 17 oy alan Komünist Partisi kapatıldı. 5 Mart seçimlerinde Nazi Partisinin oyları yüzde 33’ten yüzde 44’e yükseldi. Yüzde 8 oy alan Alman Ulusal Halk Partisi’nin de desteğiyle Hitler yüzde 52 çoğunluğa sahip oldu. Ama “kanun hükmünde kararname” çıkarmak için gerekli olan üçte iki çoğunluğa erişemedi. Ana muhalefet partisi Sosyal Demokrat Parti milletvekilleri Hitler’in organize çeteleri SA tarafından sindirilerek meclise gelmeleri engellendi ve Alman Ulusal Halk Partisi’nin, Katolik Merkez Partisinin ve diğer ufak partilerin desteğiyle Hitler hedefine ulaştı. Artık Hitler’in kararnameleri kanun hükmünde idi ve sandıktan çıkan Hitler 27 Mart 1933’te resmen diktatör olmuştu. Yangının hemen ardından Leipzig Duruşmaları diye bilinen mahkeme başladı. Marinus van der Lubbe ile birlikte üç komünist Bulgar Georgi Dimitrov, Vasil Tanev and Blagoi Popov sanık sandalyesindeydiler. Duruşma sırasında Hitler’in sağ kolu Görüng tanık olarak dinlendi. 4 Kasım 1933’te Göring ile Dimitrov arasında mahkemede şöyle bir konuşma geçti: Dimitrov: Holandalı komünist Van der Lubbe yakalndığı zaman üzerinde pasaportunun ve Komünist Partisi üyelik kartının çıktığını söylediniz. Bu bilgileri kimden aldınız? Göring: Polis bütün âdi suçluların üzerini arar ve sonucu bana bildirir. Dimitrov: Van der Lubbe’yi tutuklayıp üzerini arayan üç görevli üzerinde böyle bir kart bulunmadığını beyan ettiler. Bu kartın bulunduğu raporu nereden geldi acaba? Göring: İçişleri Bakanı olarak böyle ufak tekefek ayrıntılarla ben uğraşmam. Benim işim bu suçun sorumlusu olan Partiyi, onun mentalitesini ortaya çıkarmaktır. Dimitrov: O dediğiniz mentalite bugün dünyanın altıda birine hakimdir ve Sovyetler Birliğidir. Göring: Alman halkının bildiklerini söyleyeyim. Sizler Meclisi yakmak için Almanya’ya gelen komünist suçlularsınız. Siz bir hiçsiniz, aşağılık suçlularsınız ve darağacına yakışırsınız Mahkeme sonunda yalnızca Van der Lubbe’yi mahkûm etti ve üç Bulgar komünisti akladı. Bu sonuç üzerine küplere binen Hitler Volksgerichtshof (Halk Mahkemesi) diye bilinen Sondergericht (Özel Yetkili Mahkemeleri) kurdu. Bu mahkemeler anayasal hukuk kuralları dışında hareket ederek çok geniş kapsamlı “politik suçlar“ı yargılamakla görevliydi. Bu suçlar arasında karaborsacılık, iş yavaşlatma, yenilgi mentalitesi ve vatana ihanet bulunmaktaydı. Bu suçlar mahkemece Wehrkraftzersetzung (Savunma kapasitesinin yıpratılması) olarak yorumlanıp sanıklar çoğu kez ağır cezalara, idama mahkûm ediliyordu. Mahkeme Başkanı Roland Freisler çok kez savcı gibi davranıyor, sanıkları suçluyor ve savunma avukatlarına söz vermeden hükmü açıklıyordu. Bu Freisler “ıslah olamaz küçük yaştakiler” kavramını icat edip ilk kez Almanya’da küçük yaştakilerin idamına yol açtı. 1933 ile 1945 arasında, Hitler’in iktidarda olduğu 12 yıl boyunca bu “Halk Mahkemeleri” en az 72 çocuğu idam etti. Bunlar arasında 1942 yılında savaş karşıtı bildiriler dağıtan 16 yaşındaki Helmuth Hübener de vardı. Nazilerin “parazit” olarak tanımladığı kişiler, “safkan Alman” olmayanlar zaten yargılanmalarına bile gerek görülmeyen suçlulardı. Yahudiler, Çingeneler, Slavlar, eşcinseller, komünistler, untermenschen (alt-insan) olarak tanımlanan 6 milyon insan mahkeme yüzü bile görmeden yok edildiler. Almanlara reva görülen mahkemeler de tam anlamıyla “kanguru mahkemeleri” idi. Bu duruşmalara Stalin’inkiler gibi “show trial” (gösteri/göstermelik duruşmalar) demek bile fazla olurdu. 20 Temmuz 1944’te Hitler’e yapılan suikast girişiminin ardından 7 Ağustos’ta mahkemeye çıkarılan 8 kişi arasında 62 yaşındaki Mareşal Witzleben de vardı. Mahkeme Freisler’in “Alman halkının tarihindeki en korkunç suçlamalar hakkında hüküm vereceğim” demesiyle başladı ve sanıkları aşağılayıp hakaret ederek devam etti. Avukatlar sanıklardan uzağa oturtulduğu için duruşma sırasında müvekkilleri ile görüşemediler ve avukatların savunmaları Freisler tarafından kesildi. Sonunda Witzleben dayanamayıp şöyle bağırdı: “Bizleri cellada teslim edebilirsiniz. Üç aya kalmaz, öfke ve acı içindeki halk sizleri sokaklarda çamurların içinde sürükleyecektir”. Sanıkların hepsi idama mahkûm edildi ve asıldılar. 3 ay değil ama yaklaşık 9 ay sonra Witzleben’in dedikleri oldu. 1 Mayıs 1945’te, 1933’te seçimle iktidara gelip, dikta rejimini kuran, II. Dünya Savaşında yaklaşık 60 milyon insanın ölümüne neden olan bir diktatörün daha sonu geldi.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|