A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Muhabbetin Dili

Kategori Kategori: Yaşam | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Deniz Günal | 26 Temmuz 2013 16:15:50

İlk gebeliğimi Türkiye'de yaşadım. Hızla büyümüştü karnım. Oldukça görkemliydi, kısacık saçlarımla, oğlan çocuğu görünümüme inat. Benim kuşağımın kadınları, yani 1990lı yıllarda gebe kalanlar, artık karınlarımızı, bizi kutuya çeviren bol giysilerin altına saklamıyorduk. Göbeğimizle, görünüşümüzle gurur duyuyorduk. Anneliğe hazırlanıyor olmakla kahkaha doluyduk, rengarenktik, şendik.

İstanbul’da yıllarca Harbiye’deki işimden Şişli’deki evime yürüyerek gidip geldim. Hergün mutlaka, dükkanların önündeki, otobüs duraklarındaki adamlardan bir kaçı laf atardı. Bunu artık Türkiye gerçeği olarak kabul etmiştim. Bir iki üç, on! Kaç kez tartışabilirsiniz ki bu adamlarla, kaç kez kavga edebilirsiniz. Gerçekçi olmak zorunda kalırsınız ya da yalnızca bezersiniz! Lafları kulakardı; arsız, çiğ bakışları gözardı edersiniz.

Gebeliğim gözle görünür duruma geldikten sonra, sokaklardaki özgürlüğüm başladı. Artık hiç bir adam laf atmıyordu. Hatta bir kezinde, arsızca yüzüme bakarak ağzını açan bir adam, karnımı görünce kafasını birden başka yana çevirmişti. Gebe bir kadına laf atılmazdı.

Bu adamların kafasının içlerinde tam olarak neler oluyordu bilemem. Ama şunu anlamıştım. Demek ki artık cinsel bir nesne değildim. Şişkin göbeğimle cinsel çekiciliğim ya da adamların gözündeki cinsel ilişkiye elverişliliğim yitmişti. Böylece sokaklarda laf yemeden dolaşmanın nasıl bir özgürlük olduğunu deneyimlemeye başlamıştım.

Sekiz yıl sonra ikinci gebeliğimi Avustralya’da yaşadım. Sokaklarında kendimi hiç bir zaman bir kadın ya da erkek olarak duyumsamam gerekmeyen, doğal bir biçimde yalnızca insan olarak yaşadığım Avustralya’da, gerçekten de gebeliğimle ilgili anmaya değer tek anım, orta yaşlarda bir beyefendinin tostunu yerken beni görüp, tatlı tatlı gülümseyerek “sen şimdi ne çok acıkıyorsundur” demesi oldu.

Türkiye’de 90lardan sonra hem olumlu hem olumsuz anlamda çok şey değişti. Erkekler hala kadınlara aynı oranda laf atıyorlar mı bilemiyorum. Bana atmıyorlar en azından, belki sokaklardaki erkeklerin çoğunun ablası, annesi yaşındayım artık, ondan. Öte yandan türbana, çarşafa girdikleri için sokaklarda rahat dolaşabildiklerini, böylece erkeklerden saygı gördüklerini söyleyen kadınlar da var. Onlarla aynı sokaklarda mı dolaşıyoruz bilmiyorsam da deneyimlerinde doğruluk payı olduğunu düşünüyorum. Dinin bir emri olarak gördükleri kapanma ile, erkeklere cinselliğe elverişli olmadıklarını imliyor olabilir kadınlar. Bazı erkekler de bu imi kabul ediyordur. Ne yazık ki kadınların varlıklarını, yaşamlarını başkalarına göre biçimleyip belirlemeleri, asıl sorunu çözmüyor, tam tersine asıl sorunun üstünü kapatıyor.

Türkiye’de kadının uğradığı şiddetin, çocuk gelinlerin, tecavüz olaylarının nasıl da katlanarak arttığına, devlet görevlilerinin kadınlarla ilgili söylemlerinde tepeden bakıcı, ötekileştirici, küçülten içeriğe  bakınca, “kadına bakış”ın  kanserleşen bir sorun, “kadın olma”nın dehşetli zor olduğunu söyleyebilirim. Gerçekten de sorun, toplumun “kadına bakış”ıdır. Bu bakışta kültürün içine sinmiş bir aşağı görme, saygı duymamanın olmasıdır.

Elbette aramızda kendini, yüzde yüz özgürlükçü, insancıl gören erkeklerle kadınlar var. 70li 80li yılların baskı, şiddet ortamının acısını yaşamış kuşakların yetiştirdiği özgür, rahat, sevecen gençlerle doldu kentler. Onlar Türkiye ve dünyada egemen eğilimler ne olursa olsun, cinsiyet ayrımcılığı yapmayacaklarını iddia edebilirler. Bir yanda kültürümüzün içindeki erkek üstünlüğünü dayatan öğeler, diğer yanda, kapitalizmin tüm dünyada varlığını tüketim, cinsellik, haz üzerinden dayatması ile kadına, cinselliğe bakışlarmızın kirlendiğini unutmayalım.  Amacım özgürlükçü, insancıl olabilmek için çaba gösteren, dahası buna değer veren insanların olmadığı, olamayacağını söylemek değil. Yalnızca içinde yaşadığımız kültürden olumsuz etkilenmemenin olanaksız olduğunu saptadım diyebilirim. Üstelik bunu kendi üzerimden de sık sık saptıyorum.

Türkiye’de doğmuş, okula gitmiş, sokaklarda oynamış, iş hayatına atılmış her erkek, kadını ikinci sınıf gören kültürden çeşitli dozlarda nasiplenir. Geldiği aileye, çevreye, kişiliğine göre kimi az, gizlice; kimi çok, kabaca. Bir erkek, önce kız çocuklarına, sonra tüm kadınlara bakışında, kadını aşağı gören kültürün öğelerini bulabilir, isterse. Bir kadının nasıl giyinip, nerede nasıl davrancağına, gün boyunca neler yapıp neler yapmaması, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmaması gerektiğine dair fikriniz var mı? Öyleyse siz sayın beyefendi, erkekleri üstün gören bir kültürün izlerini taşıyorsunuz ruhunuzda. Kirlisiniz bir anlamda. Bunu görebilmeniz çok önemli. Çünkü bunu görebilirseniz kendinizi bu düşüncelerinizden kurtarabilir, arınabilirsiniz. Eğer bu düşüncelerinizi, yakınınız olan kadınlara dayatıyorsanız, bunu bir hak olarak görüyorsanız, çok ama çok kirlisiniz. Gerçekten de uzun süreli bir, kendini, davranışlarını sorgulama, karşındakini anlamaya çalışma eğitiminden geçmeniz gerek. Yine de durumunuz umutsuz değil. Eğer düşüncelerinizi sizinle ilgisi olmayan kadınlara da dayatma hakkını buluyorsanız, dahası, düşüncelerinizi değil, bizzat kendi haz istemlerinizi başka kadınlara, (insanlara yani!)  dayatma hakkını buluyorsanız, hele bunu bilinçli bir seçimle değil, içgüdüye benzer bir doğallıkla yapıyorsanız durumunuz umutsuz. Bu durumda, toplumun kadınları sizlerden koruması gerekir.  Unutmayın, bir erkeğin, sokaktaki ya da çevresindeki herhangi bir kadını, cinsel bir uyarıcı ya da haz nesnesi olarak kendine hak görmesi, doğal değil, sağlıklı değil, kabul edilemez. Bu erkekten, bu erkeğin anlayışından hiç bir kadın, türbana girerek, çarşafa kapanarak, evden çıkmayarak korunamaz! Kapatılması gereken siz erkeksiniz!

Ne yazık ki, Türkiye’de doğmuş, okula gitmiş, sokaklarda oynamış, evlenmiş, iş hayatına atılmış kadınlar da kendilerini ikinci sınıf gören bu kültürden, geldikleri aile, çevre yapısı, kişilik özelliklerine göre çeşitli dozlarda kabullenişleri nasiplenirler. İsterse bir kadın da, kadını küçük gören kültürün ruhuna ne ölçüde yer ettiğini açığa çıkarabilir. Siz sayın hanımefendi, bir kız ya da erkek çocuğunun nelerle oynaması, nasıl davranıp nasıl düşünmesi gerektiğine ilişkin kanılara sahip misiniz? Bir kadının ya da bir erkeğin ( başka bir insanın yani!) nasıl görünmesi, nasıl yaşaması, nelerle ilgilenmesine ilişkin güçlü kanılarınız var mı?  Öyleyse, siz de, çocukları yalnızca çocuk, kadını ya da erkeği yalnızca insan olarak göremeyen kültürce kirletilmişsiniz. Ne kadar, nasıl arınabilirsiniz düşünmeniz gerek.

Yukarıda hiç bir yerde dinden söz etmedim. Özellikle de Türkiye’de yalnızca toplum hayatının değil devlet kurumlarının içine de yorumlarının yerleştirilmeye çalışıldığı İslam’dan. Çünkü kadın ya da erkek olmak öncelikle bireyin kendine ait bir insan olma serüveni. Aynı şekilde inanç da bireyin insan olma serüveninin bir parçası. Hiç bir birey bir başka bireyin inancını yadsıma, kınama hakkına sahip olamaz. Aynı şekilde, ne devlet ne bir başka kurum ne de inançların kurumlaşmış halleri olarak varolan dinler, çağdaş dünyada özgür bireylerin nasıl inanıp nasıl bireyler olacaklarına dair dayatmalarda bulunma hakkına sahip değildir.

Devletlerin, toplumsal oluşumların, dinlerin, kadınlara ya da erkeklere neye inanacaklarını, nasıl düşünüp, nasıl davranmalarını gerektiğini dayatmaları insan haklarına aykırıdır, varlıklarının kötüye kullanımıdır. Kabul edilemez.

Türkiye’nin bir gerçeği olarak toplum yaşamının içinde bulunan İslam dini, diğer dinler gibi, bireylerin inanç dünyalarına yol göstericilik yapmanın ötesinde hiç bir işlev yüklenemez. İslam dinine, her hangi bir başka dine, insanların varoluşlarına, yaşam alanlarına karışma hakkını yükleyenleri, o dini kendi çıkarları için kullanmaya çalışan, çok tehlikeli sömürgenler olarak görüyorum.

Özellikle insanlık aşkının, Yunus Emre, Hace Bektaş Veli, Pir Sultan Abdallarla, başka hiç bir  yerde olmadığı gibi yeşerdiği Anadolu topraklarında, kadını ikinci sınıf gören, ezen, giderek toplum yaşamından dışlamaya çalışan, erkeğin üstünlüğüne dayanan bir yaşam anlayışının  dayatılması neredeyse inanılmaz.  

İnanmayalım!

Bu dayatmayı kabul etmeyen tüm kadınlara, erkeklere, Hünkar Bektaş Veli’ye atfedilen dizelerle aşkola diyorum.
 

"Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde
Hakkın yarattığı her şey, yerli yerinde
Bizİm nazarımızda, kadın erkek farkı yok.
Noksanlık da eksiklik de, senin görüşlerinde."

 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış




'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git