|
İnsanoğluKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 24 Temmuz 2013 06:46:02 İnsanoğlu doğuştan güçsüz yaratılır. Bir anneye ihtiyacı mutlaka vardır. Dünyaya gelişinin peşinden onu besleyecek, kendini idare edinceye kadar yavrusunu koruması için bir anne gereklidir. Halbuki diğer canlıların yavruları doğduktan hemen sonra, tabiatın verdiği bir içgüdü ile hem beslenmeye hem de korunmaya çalışır. Kimilerinin yavruları doğumlarının peşinden bir kaç dakikada kendini dünyaya getiren dişi ile koşar, yüzer ve yaşam içindeki zorluklara, annesinin yardımıyla uyum sağlamaya başlar.
İnsan yavrusu doğuştan bencil ve ihtiraslı olarak doğar. Bütün bebeklerin ilk günden itibaren var olan egosu, çocukluk döneminden başlayarak giderek artar. İnsan yavrusu bebekken uyuduğunda yüz ifadesi muhteşemdir. Bir masumiyet abidesidir. Bu masumiyet perdesinin arkasında nasıl bir karakter gelişeceğini kimse önceden tahmin bile edemez. Çocukların doğuştan genetik yapısından gelen bir karakteri vardır ve bu karakter yaşamı boyunca çevre ile şekillenir. Şekillenen karakter kolay kolay değişikliğe uğramaz. Karakteri etkileyen dış etkenlerin içinde arkadaş çevresi, eğitim kurumları ve bilhassa çevresindeki olayların bilinçaltına yapmış olduğu etkiler vardır. Zaman içinde bu oluşmuş karakter ve davranış şekli çeşitli nedenlerle olumsuz yönde değişmeye başlayabilir. Bazı hastalıklar vardır, insanda, davranış farklılıkları yaratır. Hatta bazı ameliyatların sonunda insanda, düşünce farklılığı meydana geldiğini de söylerler. Bir dostum vardı, kalp ameliyatı geçirdi. Sağlığı düzeldi, hayatı normale döndü diye sevinmiştik. Sonraları tutum ve davranışları anlaşılmaz bir şekilde eski değerlerinden uzaklaştı. Bir tabip dostuma, hem de kalp ameliyatı yapan bir arkadaşıma sordum, insan beyninin kısa bir an bile olsa beslenmesi aksarsa, böyle davranış değişikliklerinin mümkün olabileceğini, onların da gözlemlediklerini söylemişti. Hatta bazı hastalıklarda kan değerlerinin değişmesinin bil, davranış bozukluklarına neden olduğunu izleriz. Bu hastalıklardan birinin de şeker hastalığı olduğu söylenir. Çocukluktan itibaren gelişen insanoğlu, yaşlandıkca davranış bozukluğu ortaya çıkabilir. Bunların hepsinde psikoljik bir geçmiş aramak gerekir. Bastırılmış bazı duygular ve huylar, zamanla gün ışığına çıkar ve insanoğlu değişir. ‘’Ben hiç değişmem ‘’ diyebilen insan yok denecek kadar azdır. Her insanın hayat şartları içinde değişikliğe uğrayacağını kabul etmemiz gerekir. Bu değişiklik sonucu insan davranışı hatalar zincirine bir kere düştü mü, birbirini takip eden yalnış düşünceleri de beraberinde getirir. Buna engel olmak mümkün değildir, çünkü bu kişilerin yanına yaklaşılamaz. Onlar toplumdan ve bilhassa kendilerini tenkit eden insanlardan mümkün olduğunca uzak dururlar. İnsanoğlunun yaşam içinde sayısız hatalar yaptığına inanırım. Ben hata yapmam diyebilecek bir kimseyi düşünemiyorum. Her insanın kendi doğrusu vardır ve bu doğru herkes için geçerli olmayabilir. Çoğunluğun doğru olarak kabul edebileceği bir konu, bazıları için yalnış olabilir. İnsanın davranışlarındaki yanlışların, doğrulardan daha fazla olmaması gerekir. Kimsenin sözü ve davranışı, bir başka kişi için doğru olmayabilir. ‘Doğrusu budur’ diye söz söylemekte acele edilmemesi gerekir. Yapısal farklılıkların, kişilik bozuklukların meydana getireceği yalnışları, bu sözlerin dışında tutmak isterim. Kişilik bozukluğu olanların söz ve davranışlarını analiz etmenin ve üzerinde başka söz söylemenin doğru olmayacağını düşünmekteyim. Yıllar boyunca ‘Başörtüsü‘ konusunu kalkan eden bir kesimin, bastırılmış duygularının intikamını alırcasına, toplumun diğer değerlerini hiçe sayarak, öc almaya girişmelerini üzülerek seyretmekteyiz. Toplumları birleştirmek yerine bölmeye çalışan bir idari grubun davranışlarını analiz etmeye gerek olmadığını düşünmekteyim. Bu görevi psikologlara bırakmanın en doğrusu olduğuna inanırım. Ülkemizde çeşitli inançları olan insanların da hiç inancı olmayan kimselerin de olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bütün toplumu idare edenlerin tutumlarından ötürü, diğer insanların kendi inançlarını sorgulamaya başlamalarını üzülerek izliyorum. Polis devleti düzeninde, ülke içinde oluşturulan ve birbirlerine düşman ettirilen toplum, inanç farklılıklarını tetikleyen davranışlar, sınırlarımızda komşu ülkelerimizle olan kavganın beslenmesi ile Türkiye giderek yalnızlığa itilmekte. Onlarca, sözde akıllı danışmanı olan Ser Vekilin, üstelik ülkemde insanlar açken, emekliler yaşam seviyelerinin altında hayatta kalmaya çalışırken, cari açığın tavan yaptığı bir dönemde, yıllık ihracat değerinin neredeyse iki katı ithalat yapılan bir ülkenin problemlerini bir kenara bırakıp, Akdeniz’in ötesindeki bir ülkenin yaşam sistemini sorgulamaya kalkışması, bana atalarımızın bir sözünü hatırlatmakta, ‘Cahili dinleyip etme sohbet süzülürsün, zımpara ile etme tahret üzülürsün ‘’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|