A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Turgut Uyar

Kategori Kategori: Kültür/Sanat | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: Cemil Eren | 09 Ocak 2008 11:13:46

Konya Askeri Orta Okulunun ikinci sınıfındaydım. Okula yeni gelmiş öğrenciler arasında, hepimizin giydiği kaba kumaştan yapılma haki elbiselerin yerine, dışlık lacivert elbiseler giymiş, boğazı beyaz tülbentle sarılı sarışın bir çocuk vardı. Turgut Uyar.

Orta Okulda, aynı sınıfta okumaktan gelen sınıf arkadaşlığı dışında bir yakınlığımız yoktu Turgut’la. İçine kapanık bir çocuktu. Okula yeni girmenin verdiği çekingenlik de üstüne. En yakın, belki tek arkadaşı aynı sırayı paylaştıkları Hami Perk’ti. Aralarında konuşur, fıkır fıkır gülerlerdi mütalaa saatlarında.
 
 
Orta Okulu bitirdikten sonra, Turgut Bursa Askeri Lisesi’ne verildi, ben Kuleli Lisesine. Kuleli Lisesi İstanbul’daydı ama 1941 yılında İstanbul, Trakya’ya kadar gelmiş olan Hitler Orduları dolayısıyla önlem olarak boşaltılmış; Kuleli de Konya’daki uyduruk binalara taşınmıştı.
 
 
Turgut, Bursa Işıklar Lisesi’ni bitirdikten sonra Katip sınıfına seçildiğinden Harp Okulu’na gelmemişti.  Böyle olunca ayrılmıştık. Onu yeniden bulmam çok yıllar sonra oldu.
 
Ankara’da, Bakanlıklar’daki postanenin köşesinde karşıma çıktı. Üzerinde asker elbisesi vardı, yüzbaşıydı. 
 
Turgut!
 
Bir an şaşkın baktı.  Sonra tanıdı.  Posof’taymış.  Mecburi hizmeti bitmemiş. O zamanki deyimiyle ’Şark Hizmeti’ yapıyormuş. Aradan yaklaşık yirmi yıl geçmişti. Hiç görüşmemiştik. O sıralar Adil Han’daydım. Atölyeme davet ettim. Birlikte gittik. Orta okulu bitirip yollarımızın ayrılmasının ardından en az 20 yıl geçmişti. Beni asker üniforması ile beklerken sivil kılıkta karşısında bulmuştu. Meraklanmıştı. Atölyede oturup rahat rahat konuştuk. Emeklilik işlemlerini kovalamak için Ankara’ya gelmiş, evlenmiş, iki kızı bir oğlu varmış. Ben de ona, 1951 sonunda askerlikten ressam olmak için ayrıldığımı, büyük ressam Turgut Zaim’in yanında Devlet Tiyatroları’nda dekoratör yardımcısı olarak çalıştığımı anlattım. Dekoratör Tarık Leventoğlu'nun Anıt Kabir Tavan Freskleri işinde de, Viyana'dan getirtilen iki eksper fresk ressamıyla birlikte çalışmış sonra bu yeri kiralayıp, atölye yapmıştım.  
 
 
Turgut UyarAradan ne kadar zaman geçti anımsamıyorum. Posof’tan askerliği bitmiş olarak Ankara’ya döndü. Artık sivil giysiler içindeydi. Kızılay civarında ev kiralamıştı. Bir gün çıkıp geliverdi atölyeye. Görüşmediğimiz yıllarda bir hayli yol almıştı yazın dünyasında. Ankara’da yazar arkadaşları vardı. Onları alıp bana geliyordu. Yazar çevrem genişlemeye başlamıştı. Tarık Dursun ilk getirdiği yazarlardan biriydi. Sonra Özen Pastanesi’nde Yılmaz Gruda ile tanıştım.
 
 
Tevfik  Akdağ, Güner Sümer, İlhan Berk daha sonra geldiler. Şair arkadaşlar karşılaşmalarında yeni şiirlerini, ceplerinden çıkarttıkları özenle katlanmış çizgili beyaz kağıtlardan ilk yazılışlarıyla okur, arkadaşlarının ne diyeceklerini merakla beklerlerdi.
 
Tevfik Akdağ ve arkadaşları Mavi Dergisi’ni çıkarıyorlardı. Bir öğle vaktiydi, topluca gelip benden dergilerine yazı yazmamı istemişlerdi. Ben yazar değilim, yazma deneyimim hiç yok, yapamam dedimse de dinletemedim. Sanırım bir şeyler yazdım.
 
 
 
 
Tarık Dursun’un ağabeysinin Kızılay’da Kocabeyoğlu Pasajı’nda dükkanı vardı, dükkanı beklemesi gerekmediğinde hep birlikte bizi sinemaya gitmeye zorlardı; en yakın sinema Büyük Sinema olduğundan çokça oraya giderdik. Sinemanın ilk açıldığı günlerin görkemi kalmamış olmakla birlikte, yine de resimler yerlerindeydi. Orada rahat film seyredilirdi.
 
 
Büyük Sinema ilk açıldığında ben Harp Okulunda öğrenciydim. Hafta sonları izinliyken Pazar sabahları Büyük Sinema’ya gidip pastane kısmında bir pasta yedikten sonra, girişinde Turgut Zaim’le Nurettin Ergüven’in birlikte yaptıkları, giriş kapısının üstündeki panonun altından kutsal bir yere girer gibi sinemaya girerdim. Koridorlarına kırmızı halılar serilmiş sinemada film seyretmek ayrıcalıklı bir yerde sanat yapıtı seyretmek kadar özel ve saygın bir durumdu benim için. Sinema salonuna girerken viyolonselle çalınan Bach veya Saint Saens müziğiyle kendimden geçerdim.
 
 
Turgut’larla çoluk çocuk görüşür olmuştuk. Birlikte yemek yer, rakı içer, sohbet ederdik. Turgut yeni bir şiiri varsa bana okur, fikrimi sorardı. “Geyikli Gece” şiirini ilk bana okumuştu evlerinde.  ‘Geyikli Gece’ insanı alıp bilinmeyen bir yerlere götüren oylumlu, imgelerle dolu bir şiirdir.
                       
………….
“Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli

Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor”
………….
 
 
Turgut’un eşi Yezdan güzel mezeler, yemekler hazırlardı. Rakı da olunca sohbetimiz geç saatlere kadar sürer, o saatten sonra kalkıp Yenimahalle’ye gitmeye yeltendiğimizde karşı koyarlar, onlarda yatmamız için ısrar ederlerdi. Semra, Şeyda ve Tunga küçüktüler; Barış’la Zeynep’im de.
 
 
Turgut Uyar emekli olunca vaktinin çoğunu benim atölyemde geçirmeye başlamıştı. Arkadaşlığını seviyordum. Aldığım işlerde elinden gelen bir şey varsa yardım ediyordu. Henüz çok gençti çalışmak istiyordu ama uygun bir iş bulamamıştı. Arkadaşlarımızın ziyaretleri günümüzün önemli bir kısmını dolduruyordu. Çalışma masamın altında duran Çubuk şarabından arada birer yudum alırdık.
 
 
Sergi açılışları seyrekti. Zaten galeri sayısı da bir elin parmaklarını geçmezdi Ankara’da. Türk Amerikan Derneği galerisi güzel sergiler açardı. Bir keresinde Turgut’la beraber gitmiştik açılışa. Serginin bir köşesinde, Can Yücel, birkaç kişi ile Nurullah Ataç’ın çevresinde halka olmuş, anlattıklarını dinliyordu. Biz de topluluğa katıldık. Ataç’la ilk kez karşılaşıyordum. Çok saygı duyduğum, Ulus Gazetesi’nde çıkan eleştirilerini büyük hayranlıkla okuduğum bir yazardı.
 
 
Ataç, Turgut’la uzak kaldığımız yıllarda, bir derginin yarışmasında derece alan şiiri için yazdığı övgü yazısında ‘Turgut için zarımı atıyorum’ diyerek büyük bir şairin geleceğini haber vermişti. Turgut’u izlemeye almıştı, sanki ettiği sözün doğruluğunu kanıtlamakla görevliymiş gibi düşünüyordu.
 
 
Yanına gittiğimizde hararetle bir şeyler anlatıyordu Can Yücel’e. Turgut’u görünce sevindi. Yakınlarda bir şey yazmamıştı Turgut. Bu konuda bir sorunun geleceğinden korktuğu için tedirgindi. O gün değil ama başka bir karşılaşmalarında sormuş Ataç. Şaşkınlıkla ne diyeceğini bilememiş Turgut.
 
Parmağımı kestim de efendim. 
 
Turgut bey, şiir parmakla yazılmaz.
 
Yanıt verememiş Turgut.  Aralarında geçen bu konuşmayı ne zaman anlatsa, o zamanki şaşkınlığına ve mahcubiyetine gülerdi.
 
 
Soyut dönem çalışmalarımla yoğundum; genişliği iki metreye yakın geometrik lekeci bir çalışmam vardı; koyu maviler ve siyaha yakın griler içinde. Turgut onu pek beğenirdi, al eve götür dedim.  Evlerine gittiğimde baktım bütün duvarı doldurmuştu resim.
 
 
Resim satışlarıyla yaşamak olası değildi; küçük dekoratif işler aldığım olurdu, onların bazılarına dekupe yazılar eklemek gerekirdi. Turgut o işleri severek yapardı.
 
 
Bir iki gün uğramadı atölyeye. Yeniden geldiğinde, eşi Yezdan’la ayrıldıklarını söyledi. Hiç beklemiyordum, şaşırıp kaldım. Turgut başka bir eve çıkmış.
 
 
Uzun bir süre yine kayboldu. Döndüğünde “sana anlatacaklarım var”, dedi. O günler İstanbul’dan ünlü bir tiyatro oyuncusu Ankara’ya gelmişti. Onunla bir süredir beraberlermiş. Turgut çok mutluydu. Bir gün getirip seninle tanıştıracağım, dedi. Bir gün geldiler, tanıştık.
 
 
Altmış ihtilali olmuştu. Türk Amerikan Derneği galerisinde sergi açmıştım. Turgut’un oyuncu arkadaşı tek başına gelip sergiyi gezdi. Serginin en büyük, en güzel resmini aldı. Turgut’la araları açılmış. Atölyeye de tekrar geldi, yine Turgut yoktu yanında. Neden koptuklarını bana hiç anlatmadı. Turgut da anlatmamış, yalnızca bozuştuk, demişti.
 
 
O sevgili oyuncuyu çok yıllar sonra İstanbul’da, bir yangında öleceği evinde ziyaret etmiştim. Hastaydı, tek başına yaşıyordu, yatağın etrafında boş votka şişeleri vardı. Beni görünce sevinmişti. Benden aldığı soyut resim de yanında, duvara dayalı duruyordu. .
 
 
Turgut, Devlet Kağıt Sanayii dağıtım bürosunda çalışmaya başlamıştı. Büro Selanik Caddesi’nin başındaydı. Sık sık uğrardım yanına. İki üç basamakla çıkılırdı. Büroya girince hemen solda Turgut otururdu. Büroda ayrıca şefleri olan bir bey, bir de esmer güzel bir kız vardı. İlgimi çekmişti. Aşırı olmamasına dikkat ederek daha sıkca gitmeye başlamıştım. Turgut, benim ressam olduğumu söyleyince, kız içinde gerçekleştiremediği özlemler varmış gibi ilgi göstermişti bana. Atölyeme gelmek istediğini belirtmişti. Gelemedi. Yıllar sonra telefon etti o esmer kız. Ant sokaktaki atölyeme geldi. Evlenmiş, çocuğu olmuş. Dostça konuştuk. Bir daha da görmedim.
 
 
 
Hem ev hem de atölye olarak kullandığımız, Halk sokaktaki yerden evi Çankaya’ya  taşımış ama atölyeyi yerinde bırakmıştım.  Seramikçi arkadaşım Rasih Kocaman’la küçük atölyemde ufak tefek seramik işleriyle uğraşırken, Turgut çıkageldi. Tomris’le tanışmışlar, İstanbul’dan Turgut’u görmeye gelmiş. Turgut’un yeri yok, Tomris atölyede kalabilir mi diye sordu. Getir, dedim. Böylece yaşamımıza Tomris de girdi..
 
 
Tomris ufak tefek zayıf bir kızdı. Bizim çamurla yaptığımız ağır işlere o da bulaşmak istiyor, ama pek gücü yetmiyordu. Neşeliydi, bizi güldürüyordu; rahmetli dostum Rasih’le bilek güreşine bile girişiyordu.  Turgut oturulabilir bir ev buluncaya kadar Tomris’le atölyede kaldılar.
 
 
Turgutların yeni evlerine ziyarete gittim. Biraz eşya almışlar, Tomris’in gayretiyle ev oturulabilir hale gelmişti. Votka ikram ettiler. Sevdikleri içki oydu. Bir zaman sonra İstanbul’a taşındılar. İstanbul’a gittiğimde aradım. Tomris’in halasının Tarabya’da köşkü varmış, tam deniz kenarında, orada kalıyorlarmış. Turgut çok mutlu görünüyordu. Daha sonraki yıllarda iki evlerinde de ziyaretlerine gittim. Biri Taksim’de diğeri Levent veya Ulus’taydı. Son görüşmemiz olmuştu. Öğleden önceydi, yataktan ancak kalkmışlar, yeni toparlanmışlardı. O saatte votka ikram etmeleri beni şaşırtmıştı, ama yine de  keyifle içip güzel bir sohbet etmiştik.  
 
 
Ölüm haberini duyduğumda Bodrum sokaklarında dolaşıyordum. Ortak arkadaşlarımızdan biri söyledi. Mideme giren ağrının yanında migrenim de tuttu. Bir an önce eve dönmek istedim.
 
 
Kapılar adlı sergimin kataloğuna  Sevgili Neriman Samurçay, sergiyle ilgili olarak yazdığı yazının başına Turgut’tan bir beyit koymuştu. Turgut’la olan arkadaşlığımızı bilmeden.
 
 “Kapılarda bıraktılar herşeyleri  herşeyleri
 ey üzünç yalnız bir seni mi aldılar içeri”


Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 3 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

nihat ziyalan { 09 Ocak 2008 12:48:39 }
SEVGIYLE ANIYORUM

sen cok yasa degerli dost sevgili cemil eren.

anlattigin bazi bolumlere benim de girip-cikmisligim vardi. o siralar Ankara Sanat Tiyatrosu`ndaydim.

adil han`daki atolyene arada bir gelirdim.

turgut ailesiyle birlikte menekse sokaktaki evimi onurlandiridi.   yezdan`dan ayrildigi siralari, evimdeki trafigi animsadim. gecen yil yazdigim Turgut Uyar siirime de yansidi o gunler.

siirde gecen; turgut tiyatroya gelip evin anahtarini istediginde, tomris`i konuk etmisti evimde. (bundan eminim)

bir de cemil`cigim; buyuk sinema`nin pastanesinde servis yapan bir madam vardi. biz ona kontes derdik. tuvalei, boynunda ipek sali, calimli yuruyusuyle tipki bir kontes.

ne guzel gunlerdi o gunler.

edebi degerinin yaninda tarihi degeri de olan bu guzel yazindan dolayi seni kutlarim.

eline, yuregine saglik.

yazinin pesine dusup bizlere ulastiran ayorum`culara da tesekkurler.

dostlukla.

nihat ziyalan
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git