Avustralya’daki SBS Televizyonu’nun 2 Temmuz 2013 tarihli “Insight” programında Türkiye’deki son olaylar ele alındı. Bir saat süren programa çok sayıda Türkiye kökenli konuk katıldı. Programın sunucusu, “Bu kitlesel protesto eylemlerine hangi nedenler yolaçtı?” sorusunu defalarca yinelemek zorunda kaldı, ancak bir türlü yanıt alamadı. Sonuçta toplumumuz açısından önemli bir fırsat daha kaçırıldı.
Sunucu Jenny Brockie, sürekli olarak birkaç öfkeli konuğu yatıştırmaya çalıştı ve karşı gürüşteki konukların sözünü kesmemeleri için uyardı. Özellikle direnişçileri destekleyenler, AKP yanlılarına çok kızdıklarından görüşlerini ifade etmekte zorlandılar. Program bittiğinde akılda kalan, olayların doğru ve kapsamlı bir değerlendirmesi değil, sinirli çıkışlar ve sert bakışlardı.
Avustralya’daki Türk toplumunun en önemli eksiklerinden biri, medyada toplumu temsil edecek yeteneklerin yetiştirilmesine özen gösterilmemesi. Ne zaman Türk toplumunu yakından ilgilendiren bir olay söz konusu olsa, medyanın başvurduğu kişiler başarılı olamıyorlar. Medya, Türkiye’de deprem ve kitlesel protesto eylemleri gibi tüm dünyanın dikkatini çeken gelişmeler olduğunda doğal olarak Avustralya’daki Türk toplumunun ne düşündüğünü, nasıl etkilendiğini bilmek istiyor. Çünkü medyayı asıl ilgilendiren olayın yerel boyutları. Bu boyutu Avustralyalı Türkler temsil ediyor. Teorik olarak onların anavatanlarını herkesten iyi tanıdıklarına ve olayları herkesten daha iyi yorumlayacaklarına inanılıyor.
SBS’in Türkiye’deki olaylara bu özel forumda bir saat ayırması genel toplumun ilgisinden kaynaklanıyor. Türkiye, tarihi bağlar nedeniyle Avustralyalıların tanıdığı, sevdiği, ziyaret ettiği ve ilgilendiği bir ülke. Polisin Taksim’deki Gezi Parkı’nda oturma eylemi yapanlara karşı aşırı güç kullanması bardağı taşıran son damla oldu. Hala devam eden protesto eylemlerini polisin şiddeti tetiklemesine karşın, bu kitlesel başkadırıya asıl neden olan AKP’nin baskıcı, bölücü, sansürcü, kendi taraftarları dışındaki tüm kesimleri karşısına alan partizan politikalarıyla laikliğe ve kişisel özgürlüklere yönelik saldırılarıydı. “Insight” programına katılanların hiçbiri bunları dile getiremedi. Aslında programa katılanların büyük bir çoğunluğu konuşamadı bile. En fazla konuşan programa Ankara’dan bağlanan AKP’li milletvekiliydi.
Programda konuşanlar niçin orada olduklarını unuttular. Amaç, Avustralya kamuyounu Türkiye’deki olaylar hakkında bilgilendirmekti. Bunu en iyi Türkler yapacağı için program yapımcıları kendilerini stüdyoya davet etti. Onlar ise, olayları mantıklı ve akıllıca değerlendirmek yerine birbirlerine karşılık vermeyi seçince ekran başındakilerin aydınlatılması mümkün olmadı.
İnsanlar konuştuklarında karşıdakinin nasıl algıladığını hiç akıldan çıkarmamak gerek. Bilimsel araştırmalara göre, karşıdaki insanı en fazla etkileyen faktörlerin başında yüzde 55 ile duruşunuz, el kol hareketleriniz, bakışlarınız, bir başka deyişle beden diliniz geliyor. Konuşma şekliniz ise karşıdakini yüzde 38 oranında etkiliyor. Sözcüklere gelince, onların etkileme gücü sadece yüzde 7. Evet, ne dediğinizin hiç de fazla bir önemi yok. Asıl belirleyici olan, nasıl konuştuğunuz ve konuşurken nasıl durduğunuz.
Insight’ın konukları bu bağlamda pek etkili olamadılar. Heyecanlı olmak iyi hoş da, dozunu ayarlayamayınca söylenen sözlerin yüzde 93’ü boşa gidiyor. Bir saat boyunca, bütün dünyanın yakından takip ettiği kitlesel protesto eylemlerinin politik, sosyal boyutlarını ve nedenlerini açıklayamamak gerçekten üzücü. Bundan bir ders çıkarıp iletişim yeteneklerimizi geliştirmeye çalışmak ve bu tür forumlarda toplumu en iyi şekilde temsil edecek yetenekler yetiştirmek zorundayız.
Programi izledim, Aunur Cagli kacan firsati cok iyi analiz etmis ve ifade etmis. Tesbitlerine katiliyorum, ancak merak ettigim en onemli husus, toplum olarak iletisim yeteneklerimizi ve toplumu temsil edecek yetenekleri kim veya kimler yetistirecek, herhangi bir fikri olan var mi?