|
|
Madımak’ın 20. yılında Aleviler ‘açılım’ havucuna nasıl bakıyorKategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | 02 Temmuz 2013 15:36:02 “Bugün Başbakan, 3. köprüye adı verilen Yavuz'un ta kendisidir...” Gezi olaylarının Türkiye’nin siyasi gündemini derinden sarstığı bugünlerde AKP Alevi açılımını yeniden dolaşıma soktu. Madımak katliamının 20. yıl dönümünün öncesinde Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla yeniden gündeme getirilen Alevi açılımı dosyasından gündeme getirilen ilk tartışma Sabiha Gökçen’in adının havaalanından çıkartılması önerisi oldu.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Alevilere sorularak bu konuda yol haritası belirleneceğini açıkladı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise İstanbul’a yapılacak 3. köprüye verilen ve tepkilere neden olan “Yavuz Sultan Selim” adının kalacağını ancak Alevilerin önereceği başka isimleri yeni bir tesise verebileceklerini söyledi. ALEVİLER RAFTAN İNDİRİLEN AÇILIMI NASIL KARŞILADI İki yıl önce büyük vaatlerle başlatılan ancak yaşanan hayal kırıklıklarının ardından rafa kaldırılan Alevi açılımının Gezi olaylarının ardından ve seçim atmosferine girilen bir dönemde yeniden raftan indirilmesi Alevi toplumunda pek karşılık bulmuş gibi görünmüyor. Tartışma yaratarak siyasi pirim yaratmayı seven Başbakan Erdoğan’ın talebiyle yeniden ısıtılan açılımın vitrinine konulan “Sabiha Gökçen adının havaalanından çıkartılması” ise biber gazı ve gaz bombalarının yarattığı gündemin tozu dumanı arasında ‘henüz’ satın alınmış değil. ABDAL MUSA DERGAHINDA ALEVİ DEDELERİYLE KONUŞTUK AKP, Dersim operasyonu sırasında pilot olarak görev yapan Sabiha Gökçen üzerinden Alevilere açılım havucunu yeniden uzatıyor. 28-29 Haziran tarihlerinde Antalya’nın Elmalı ilçesinde bulunan Tekke köyünde düzenlenen 8. Uluslararası, 29. Ulusal Abdal Musa Anma Törenlerine katılan ülkenin dört bir yanından gelen Alevi Dedeleriyle, iktidarın Alevi toplumuna yeniden uzattığı ‘açılım havucu’nu konuştuk. Abdal Musa Sultan, Alevi-Bektaşi toplumu içerisinde oldukça önemli bir kimlik olmasının yanında, türbesinin bulunduğu Tekke köyü, Alevi açılımının da merkezi olarak seçilmişti. Ancak Abdal Musa türbesinin yanı başında bulunan Aleviler için kutsal kabul edilen Dur Dağı’nda taş ocağı açılmasına izin veren iktidarın tavrı yörede adeta inançlara saldırı ve bir küfür gibi algılanıyor. Abdal Musa Dergâhında teybimizi uzattığımız Alevi dedeleriyle, Gezi olaylarını, Madımak’ı, barış sürecini, insansızlaştırılan kırsal yaşamı ile yaşamın her alanında kendini gösteren din faşizminin gölgesinde iktidarın yeniden ısıtıp dolaşıma soktuğu Alevi açılımını konuştuk. İşte Dedelerin gözüyle Alevilerin açılımla imtihanı… Adıgüzel Erbaş (Alevi Dedesi, Çorum): SABİHA GÖKÇEN ADININ HAVAALANINDA ÇIKARTILMASI “Sabiha Gökçen'in adının kaldırılması doğru bir yaklaşım. Fakat açılımın samimi olabilmesi için sadece Sabiha Gökçen'in adının kaldırılması yetmez. Ben bunu bir adres değiştirme olarak görüyorum. Sabiha Gökçen adı bugüne kadar gündeme gelmiş, tartışılmış değildi. Alevilik Dersim'den ibaret değildir ancak devlet eğer özür dileyecekse, Koçgiri'de Topal Osman ve Sakallı Nurettin Paşa öncülüğünde yapılan katliamlar için de özür dilenmeli. Devlet olarak başbakan değil, cumhurbaşkanı özür dilemelidir. Özür dilemek yetmez, özrün maddi ve manevi sorumluluklarının yerine getirilmesi gerekiyor. Açılım için samimiyet gerekir. Bu hükümetin samimi olmadığına inanıyoruz. Dersim’in adı iade edilmeli. Abdullah Apldoğan ve Fevzi Çakmak isimlerinin de Dersim'den çıkartılması gerekiyor. Birinin adı bir caddeye diğeri de bir mahalleye verilmiş. AÇILIMIN MERKEZİ TEKKE KÖYÜNE TAŞ OCAĞI AÇTILAR Tekke köyü Alevi Bektaşi'ler için kutsal mekânlardan birisidir. Abdal Musa, Alevi Bektaşi literatüründe ikinci pir olarak algılanır. Cemlerde 11. postun sahibidir. ‘Peyik’ postudur. Bazı bölgelerde ayakçı postu da denir ama asıl anlamı 'haber veren ' anlamındadır. Özellikle buradaki taş ocağının bulunduğu yer Alevilerce kutsal sayılan Dur dağı'dır. Dur Dağı dilim dilim yok ediliyor. Munzur da Kızılbaş Aleviliğin kutsal mekânlarından birisidir, üzerinde kaç tane baraj projesi var. Kutsal alanlarımız birer birer yok ediliyor. Munzur HES’lerle, Dur Dağı taş ocaklarıyla. Buranın bir an önce kapatılması gerekiyor. Tekke köyü ve bu yöredeki diğer Alevi yurttaşlardan bu konuda özür dilenmesi gerektiğini düşünüyorum. 20. YILDÖNÜMÜNDE MADIMAK KATLİAMI Bazılarının söylediği gibi kültür müzesi falan değil, Madımak kesinlikle utanç müzesi yapılmalıdır. Çünkü bugün Yahudiler için Darmstadt neyse, biz Aleviler için Madımak da odur. Öte yandan oluşturdukları Madımak Müzesi’nde iki tane katilin adları Ali olduğu için alfabetik sıraya göre 33 canımızın en üstüne yazılmış. Bize "sizi katillerinizle aynı yerde buluşturacağız" denilmektedir. O iki ismin oradan çıkarılmasını istiyoruz. Öte yandan Afyonkarahisar’ın AKP’li Belediye Başkanı Burhanettin Çoban’ın Madımak katillerinin avukatlığını yapanlardan birisi olduğunu söylüyor. Bakan Hayati Yazıcı da Madımak katillerinin avukatlarından biridir. Bütün bunlar bizim bu iktidara neden güvenmediğimizi kanıtlamaya yetiyor. Biliyorsunuz 114 kurum ve kuruluş bir araya gelerek Cumhurbaşkanlığına başvurdu. Devlet Denetleme Kurulu’nun Madımak olayını araştırmasını talep ettiler. Cumhurbaşkanı Gül de hiç tereddüt etmeden bu konuda DDK’yı görevlendirdi. Kimdi bu 114 kurum? Madımak’ta insanlar katledildiği gün, “Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlardı” diyen gazeteciler de var mı bu kurumların içinde. “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” diyenler de var mı? Nizam-ı Alem Ocakları var mı? BBP’liler, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan var mı? Abdüllatif Şener var mı? Bunları da görmek istiyoruz samimiyetlerine inanmak için. ALEVİ AÇILIMINDAN NE BEKLİYORLAR Söze başlarken bu konuda hükümeti samimi bulmadığımı söylemiştim. Gezi olayları sonrasında hükümetin yalpaladığını ve güven kaybettiğini görüyorum. O yüzde 50 saçmalığının tutmadığını, doğru olmadığını düşünüyorum. Aleviliği ve Alevi dedelerini satın alabileceğini düşünüyor hükümet. Ancak Alevi dedeleri tarihi süreç içerisinde hiç devletten yana olmamış, devletten hiç maaş almamış. Hele hele ulufe hiç almamıştır. Dedeler, taliple arasında var olan ‘rızalık’ ya da ‘hakullah’ dediğimiz bir olgu vardır. Bunu yalnızca dedeyle talip bilir. Bunu ne talibin eşi ne de dedenin eşi Ana’nın bilmediği bir sırdır. Varlığı yokluğu, azlığı çokluğu konuşulmaz. Dedelere maaş sistemine ben şiddetle karşıyım. Bu sistem Dede talip ilişkisini bitirir. Dede ile talip arasına kesinlikle kimse girmemelidir. Dedeler de satılık değildir. Ne Tayip Erdoğan, ne de iktidar hiçbir dedeyi satın alamayacağını düşünüyorum. Geçmişte bir hayal kırıklığı yaşandı açılım konusunda. Biz başından itibaren bu işin olmayacağını biliyorduk. BARIŞ SÜRECİ, GEZİ VE ETHEM SARISÜLÜK’ÜN ÖLDÜRÜLMESİ Kişisel olarak barış sürecini destekliyorum. Bu ülkede barışın olmasından, Kürt ve Türk analarının ağlamamasından yanayım. Halkların kardeşliğini savunan ve barışın bir an önce gelmesinden yana bir insanım. Fakat… Bugün devleti idare eden siyasi iktidarın barış amaçlı bir projesinin olmadığını düşünüyorum. Gezi olayları sırasında yaşananlardan bunu görmek mümkün. Örneğin Ethem Sarısülük’ün hemşehrim olması gurur verici ama öldürülmesi, şehit olması da benim için çok büyük bir acı. Genç bir insanın katili elini kolunu sallayarak gezerken “polisimiz destan yazdı” diyecek kadar densizleşen bir başbakanın samimi olmadığını düşünüyorum. Polislerin maaşla ödüllendirilmesi bizi ayrıca yaralamıştır. BARIŞ İÇİN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ SAĞLANMALI Söylediğim her sözü tartarak söyler ve arkasında dururum. Bu ülkede barış olacaksa halkların kardeşliği sağlanacak. Başka yolu yok. Alevilerin milliyetçi olma gibi bir durumları yok. Çünkü felsefeleri hem yunustan hem de Hacıbektaş veliden gelir. Hacıbektaş “73 millete aynı nazarla bakmayan bizden değildir" diyor. Yunus, “72 milleti aynı nazarda görmeyen halka Müderris olsa hak katında asidir” diyor. O halde halkların kategorize edilmesine karşıyız. Biz insanı severken doğayı da hayvanı da severiz. İnsanı severken tanrının yarattığı tüm canlıları cansızları da severiz. Çünkü felsefemiz 18 bin âlem felsefesidir. 18 bin âlem felsefesi içinde sadece tek unsur insandır. Bunun dışında kalanların tamamı doğaya ait olan nesnelerdir. Dedelerimiz bazen gülbenklerinde “18 bin âlemi yaratan” diye söze başlarlar. AÇILIM SÜRECİ ALEVİLİĞİ BÖLDÜ MÜ? Alevilikte parçalanmışlık görüntüsü yok. Özellikle devlete karşı sergilenen tutumda bir parçalanmışlık görünmüyor. Özellikle açılım sürecinde asgari müşterekte birleşti Alevi toplumu. Çünkü talepler benzerdi. Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması. Biz köy toplumuyuz. Köylerde bir Cem evi sorunumuz yoktu. Ancak kente taşınınca farklı bir yapıyla karşılaştık. Bir kurum düşünün ki 95 bin cami, 120 bin personelli bir ucube kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı karşımıza Erciyes Dağı gibi çıktı. Bu bizi sosyal ve kültürel olarak büyük sıkıntıya soktu. Bu ülkede askerlik yapan, vatandaşlık ödevleri ve görevlerini yerine getiren ama vatandaşlık haklarını alamayan bir topluma dönüştü Aleviler. Bunun üzerine örgütlenmeye, dernekleşmeye gidildi. Ancak özellikle AKP’nin finanse ederek kurdurduğu ‘Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu’ gibi bazı çakma dernekler oluşturuldu. Ancak Cem evlerinin ibadethane olarak yasal statüye kavuşturulması, Madımak’ın utanç müzesi yapılması, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin kaldırılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi gibi sorunlarda Alevi toplumunda hiçbir aykırı ses yok. Asıl iktidara sormak lazım, “siz bir bütün müsünüz?” diye. Bugünkü siyasi iktidar, 11 tane tarikatın koalisyonudur. Alevilerin büyük çoğunluğunun zorunlu din derslerinin kaldırılmasını talep ederken, İmam Hatip Mezunları Derneğinin hazırlayıp sunduğu 4+4+4 modeliyle bizim kaldırılmasını istediğimiz şeyi ikiye katladılar. Adeta Alevilere meydan okunmuştur. Bu asimilasyonun en büyüklerinden biridir." Yahya Aslandaş (Sivas Ali Baba Sultan Ocağı Dedesi): 3. KÖPRÜYE YAVUZ ADI VERİLMESİ "3. Köprüye Yavuz Sultan Selim adının konulması tamamen şeriat duygularının perçinleştirilmesidir. Bunların yapısı ve sınıfı belli. Buradan çıkma şansları yok. Aslında köprünün ismi bizi çok da ilgilendirmiyor. İsterse babasını adını versin. Doğudan batıya gök kubbe altında hak vicdan olan bütün gönüllere Hacıbektaş adı nakşedilmiştir. Köprüye yazılsa ne olur yazılmasa ne olur. Bütün bunlar Alevi toplumuna bir şey kazandırmayacak. Koyun postuna bürünmüş kurt kılığında özür dilemek de bir şey ifade etmeyecek. Önemli olan bunların bize bakış açısı. Onlar kendi işine baksın, bizim değerlerimize dil uzatmasınlar. ‘SABİHA GÖKÇEN MUSTAFA KEMAL’İN BİZE MİRASIDIR’ Sabiha Gökçen’e dil uzatan biri Alevi değildir bana göre. Mustafa Kemal’in bize bıraktığı en büyük miraslardan biridir Sabiha Gökçen. “İstikbal göklerdedir” diyerek onun elinden tutup bir pilot olarak yetiştirmesinin simgesi olan bir kadındır. Geçmişte filan yere bomba atmış diye siz bunun ismini kaldırırsanız eğer, o zaman bugün Taksim’de halkın üzerine gaz sıkanları da topyekun silip atmanız lazım. Geçmiş hataları silmek yetmez, bugün bir daha yapmamak lazım bu hataları. Koltuk meraklıları bizleri sınıflaştırarak nemalanıyorlar. Biz Aleviyiz, Türk’üz, biz Kürt’üz, Ermeniyiz, biz Çerkez’iz, Hıristiyan’ız; insanız! Doğudan batıya gök kubbe altında dini insan, mezhebi vicdan olan herkes bizim kardeşimiz. Biz Tayip Erdoğan’ın, Fethullah Gülen’in karşısında değiliz. Onlar bizi sevmese de biz onları seviyoruz. Biz onları kötü huy ve ahlaklarının karşısındayız. Ne zaman ki kötü huy ve ahlaklarından vazgeçerler, onlar da bizim dostumuzdur. Ümid ederiz ki vazgeçerler bu huylarından. Biz insanlığa zerre kadar yararı olan herkesi seviyoruz. Eğer sevmezsek bir insanlığımızdan utanırız. Bugüne kadar her türlü baskıya ve zulme rağmen lâmekândan bugüne kadar bizim insanlığımızın en ana temelini oluşturan tek bir savdamız var: Sevmek sevmek sevmek… ANADOLU’DAKİ RANT YIKIMINDAN ALEVİLER NASIL ETKİLENİYOR Alevi toplumu, Anadolu’nun insan sevgisiyle ve Hacıbektaşi Veli’nin 40 dervişinin ilim ve irfanıyla netleşmesi, kimsenin bir sineğini bile incitmeden, rızalıksız bir lokma kimseden almadan bir insanlık sevgisi aşılanmıştır. Burada ne din vardır ne de mezhep vardır. Ama 1511’de Çaldıran savaşıyla Anadolu’da bir buçuk yıl süreyle katledilen Alevilerin mallarının ellerinden alınması, Şafilerin yetim kalan Alevi çocukların başına ağa dikilmesi ve 1826 ve 27’de bütün dergâhların lağvedilmesi; Abdülkadir Geylani’nin o günkü devlet yanlısı din öğretisi altındaki mezhepsel yönlere mallarının nakledilmesi Alevilerin kırsal alana çekilmesine neden oldu. Eğer bir ülkede toprak bütünlüğü sağlanmışsa Alevilerin öğretisiyle olmuştur. Bir ülkede savaş kazanılmışsa bu Alevilerin sayesinde olmuştur. Ne zaman ki Alevilerin hakkı bu ülkede yenmez ise kavga bitecek ve barış gelecektir. ŞERİAT KILICININ ÜZERİNE GÜLLERLE GİTTİK Alevilerin elliye elsiz, dilliye dilsiz bir sevgisi vardır. İnsan Allah, Allah insan sevgisinden baktığı için, rehberine bağlı olan bir Alevi insan öldüremez. Bunun için biz şeriatın keskin kılıcının üzerine güllerle gittik. Pir Sultan’ı astıklarında da, Hallac-ı Mansur’u astıklarında da gülle yanıt verdik. Yine de bu sevgiye müşerref olamadılar. Bu ülkede bunlar Muhammed’in ümmetiyse ben üzülürüm. Eğer bunlar cennete gidecekse ben üzülürüm. Ama ben cehennemi satın aldım. Hiçbir Allahın kulu cehenneme gitmesin. Tüm insanlık âlemi cennet olsun. BİZİM DİNİMİZ İNSAN, MEZHEBİMİZ VİCDAN Ne zamanki makineli tarıma geçildi Alevileri yine köleliğe çağırdılar. Alevilerin kestiği yenilmez diyerek bakkalından ekmek aldırtmadılar. Alevi bir lokma yaparken yedi kapı komşusundan rızalık alır. Bunu hiçbir Müftüsü, Hocası sormuş mudur acaba? Mürşidinden pirinden rehbersiz bir lokma yapmaz. Bu nedenle bu lokmayı ikrarı olmayan yiyemez. Bu yüzden yılarca bizim üstümüze geldiler. Biz de inadına verdikçe verdik. Ama sevgimizden hoşgörümüzden ödün vermedik. Kün âlemde güneş doğdukça, rüzgâr estikçe, yeryüzünde tek bir insan dahi, tek bir hayvan dahi canlı varlık kaldıkça bizim hoşgörümüz devam edecektir. Bizim dinimiz insan, mezhebimiz vicdan sevgiden başka yolumuz yok. BİZİM VERGİMİZİ SAĞLIĞA AYIRIN, DİYANETE DEĞİL Herkes barış gelsin diyor da barış nasıl gelir. Bir ülkede 95 bin cami varsa, 120 bin diyanet görevlin varsa, benim fakirimin fukaramın parasını birilerine verecek kadar acizsen bu barış nasıl gelecek. Biz Alevi dedelerine maaş istemiyoruz. Biz fakirin fukaranın vergisinden alınan paradan çoluk çocuğumuza yedirmeyiz. Rızalıksız bir lokma yenilmez. Bizim kursağımızdan geçmez. Alevilerin vergilerini de diyanet fonuna aktarılmasını istemiyoruz. Bizim ödediğimiz vergileri sağlığa, insanlığa ayırsınlar ama diyanete vermesinler. Biz bunu istemiyoruz." Seyit Mehmet Akyüz (Kureyşan Ocağı Dedesi, Erzurum): BAŞBAKAN YAVUZ'UN KENDİSİDİR Bugün Başbakan, 3. köprüye adı verilen Yavuz’un ta kendisidir. Afyon’daki din bilgisi öğretmenlerinin okul müdürlerine emir vereceği yönündeki iddialar. “Allah da böyle istiyor, Ankara’da” söylemi. İnsana sormazlar mı, bir yandan açılım yapılıyor, bir yandan kardeşlik diyorsun ama öte yandan da yayını okunu germiş tam tekmil üzerimize geliyorsun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Bunu akıl almıyor. Buradaki yönetim kendi kesesini doldurup halkı fakirleştirme, üretimden kopararak tüketime bağlama ve bağımlı bir toplum yaratmaya çalışıyır. Mesela bir kuş gribi meselesi çıkardılar tavuklar kırılıp geçirildi. Bir de baktık ki bir Bakanımızın oğlu tavuk-yumurta işine girmiş. Bu oyunlarla bu ülkeye öyle büyük zararlar veriliyor ki ülkenin temel taşlarını sarsıyorlar. Birilerine tepsi içinde peşkeş çekiliyor ülke. Bu toplum Ehlibeyt’e bağlı ve Pir’i vardır. Ne kadar sanal dernekler olursa olsun bu halk o Pir’in ışığından yürümekten dönmeyecektir. Birileri aldanabilir, bundan pay alabilir ama Alevi toplumu her zaman ki insanlık sevgisini yüceltecektir. Cehaleti yine yıkacağız. Yusuf Yavuz
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|