Çok sevdiğimiz bir kişiyi daha sevimli hale sokacak bir hayvanın adı ile andığımız çok olmuştur. Kimi zaman "Şarkıları Bülbül gibi söylüyor" deriz, güzel sesli bir kişiyi tanımlarken. Bülbül, her ne kadar kuş olsa da, kanatlı bir hayvandır. Oğlumuzun başarısını anlatırken "Aslan Oğlum, nasıl da üstesinden geldi bu zorluğun" dediğimiz zaman, göklere çıkarırız oğlumuzu. Bu tür olayları ve örneklerini çoğaltabiliriz.
Bu benzetmede hayvanın kimliği rol oynar. Kişiye kuş türüne eş değer olarak benzetme yapmamıza kızan olmaz amma başka bir hayvanla güçlü yapısını dile getirdiğimiz zaman kabullenilmesi zordur. ‘’Ayı gibi adam’’ diyerek kişinin güçlü olduğunu ifade etmeye kalksak, ‘’Ayıp değil mi beni hayvana benzetmektesiniz’’ diye itiraz gelmesi olasıdır.
Bazı hayvanlar vardır özellikleri önemlidir. Mesela gözleri çok güzel olan iki hayvan vardır, biri eşşek, diğeri ise devedir. Birisine ‘’Ne kadar eşeksin’’ denirse bu hakaret olarak kabul görür ve insanlar bu konu için dava bile açabilir.
‘’Sen de ne kadar kuş beyinlisin‘’ dendiği zaman, hakaret mi, iltifat mı pek belli değildir. Önemli nedenleri vardır. Kuşların beyni küçüktür amma, onun becerilerini yönlendiren beyninin anlaşılması güç bir karmaşası vardır. Bir kırlangıçın bir günde yaptığı çamurdan yuvayı , aynı çamurdan siz yapmaya kalkın, beceremezsiniz. Hangi statik hesaplarla tavana bu yuvayı yapıştırır anlayabilmiş değilim.
Bir kargayı izleyin, belki kanatlı hayvanların içinde en akıllı olanı kargadır. Kimileri çok uzun yaşadıkları için kargalar üzerinde bir çok araştırmalar yapılmıştır. İnanılması güç bir beyne sahiptir karga. Çaldığı cevizi, alıp yüksekten sert bir zemine bırakıp kırılmasını sağlar. Sonra muzaffer bir komutan edasıyla paytak paytak yürüyüp, kırılmış bu cevizi afiyetle yer. Her cevizi alıp atmaz böyle yükseklerden, hangi cevizin atmadan evvel yeneceğini bilir karga. Cevizin içinden kuru kısım çıkarsa, bu parçayı alıp doğru sulak bir yere götürür ve ıslatır. Bilir ki ıslanan ceviz yumuşar.
Bazı hayvanlara tanrı değişik yetenek vermiştir. Kimilerinin gözleri keskindir. Kimlerinin kulakları çok hassatır. Bazı tilki türleri kışın kar ve toprak altındaki sesleri dinleyip yiyecek arar. Bir insana “Sen ne tilkisin” dersek kurnazlık gelir insanın aklına.
Birisi aşırı kabalık yaptığı zaman kendisine ‘’Ne kadar öküzsün’’ denildiği zaman, insanlıktan nasip almayan kişiler kastedilir. Aslında öküzlere mi hakaret, yoksa tarifte mi bir hata yapmaktayız, bunu tam olarak anlıyamadığımı itiraf edebilirim. Bir dostum tarlası için iki öküz alır. Bizim bildiğimiz öküzler. Onları mümkün olduğu kadar iyi besler. Besleme sırasında bazen muziplik olsun diye öküz’ün sevmediği otları karıştırır. Öküz yemi yerken ağzının içinde bu otları algılar ve onları ağzının kenarından yere döker. Muzip dostum bu otları tekrar alıp samanın arasına karıştırıp verir amma, öküz bu aldatmayı fark eder, tekrar sevmediği otları dışarı atar. Yan dönüp sahibine öyle bir nazar gönderir ki demeyin gitsin.
Kimi zaman sabanı çekerken öküz, ön ayağındaki tırnaklar arasına taş girer. Hayvan durur, iki tırnağının arasında taş olan ayağını yukarı kaldırır, ve dönüp sahibine bakar. Dostum hemen koşup, iki tırnak arasındaki taşı yerinden alır, atar. Kimi zaman saban sert bir zemine gelir, öküz zorlanır. Öküz, vargüçü ile çekmeye başlar amma fayda etmez. Ön ayaklarını kırar, dizleri üzerine çöküp çekmek ister, aynı anda arkaya sahibine öyle bir nazar atar ki ’’Sen de biraz ittir, yardım et ‘’ dercesine ondan yardım ister.
Öküzler saban çekerken boyunduruk tabir edilen bir düzeneye başlarını sokarlar. Saban çekerken bu boyun düzeneği hayvanın ense kısmını biraz yıpratır. Bu yarayı tamir etmek için sahibi, özel bir ot kurutulup yakar. Küllerini yağ ile karıştırıp hayvanın ensesine sürerek, yarayı iyileştirmeye çalışır. Her bu krem sürülüşün sonunda hayvan kafasını döndürerek sahibine teşekkür edercesine bakar. Öküzle sahibi arasında çok sıkı bir bağ oluşur.
Üç beş ağaç bile olsa korumak istedikleri, ellerinde kendilerini savunacak hiç bir şey bulunmayan, düşüncelerini ve hür fikirlerini ifade etmeye çalışan sessiz toplumun üzerine plastik fişek, göz yaşartıcı bomba, ve basınçlı su fışkırtan SerVekil’in yeni Polis Devleti güçlerine halkın tepkisinin sesini dinledim. Bu insanlık dışı sindirmeyi yapan polislere toplumun gırtlaklarını yırtarcasına ‘’ÖKÜZLER’’ diye bağırmalarına üzülerek baktım ve yadırgadım. Bu insanlık dışı hareketi yapanlara ÖKÜZ kelimesi iltifat mı yoksa öküzlere hakaret mi anlayamadım. Çünkü hiç bir öküz bu insanlara böyle davranmaz. Düşman bile olsa karşındaki, önce insan olduğunu unutmamak gerekir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.