|
|
Ekonomi Kimin İçin Büyüyor? Türkiye'de Gelir Dağılımı DengesizliğiKategori: Türkiye | 0 Yorum | 22 Haziran 2013 00:35:57 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın 10 bin 578 hanede 2011 yılında yüz yüze yaptırdığı “Türkiye'de Aile Yapısı Araştırması”nın bir bölümü 2012 yılında yayınlanmıştı. Araştırmanın tamamının Şubat 2013'te internette yayınlanmasıyla beraber Türkiye'deki gelir dağılımının içler acısı haline dair önemli bulgular ortaya çıkmış oldu.
Araştırmanın gelir dağılımıyla ilgili bölümdeki sonuçları şöyle: (1) Türkiye'de yaklaşık 19 milyon aile var. Ailelerin yüzde 1.2’sinin aylık geliri 5.600 TL ve üzeri. Araştırmadan çıkan bu veriler Türkiye'deki hanelerin %61.2'sinin ayda 1200 TL veya altında gelirle hayatta kalmaya çalıştığını gözler önüne seriyor. TÜRK-İş ve DİSK'in tespitlerine göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının aylık 1050 TL civarında olduğu göz önünde bulundurulursa Türkiye'de halkın üçte ikisi açlık sınırının ya altında ya da bu sınıra çok yakın bir gelirle hayatta kalmaya çalışıyor. Bu araştırmanın bir diğer çarpıcı sonucu ise AKP hükümetinin “kişi başına düşen geliri 10.000 dolara çıkarttık” söyleminin halkın geniş kesimleri için hiçbir şey ifade etmediği. Tabii aslında toplam Gayri Safi Milli Hasıla'nın ülke nüfusuna bölünmesi ile bulunan bir istatistiki veri olan “kişi başına düşen milli gelir”, “Türkiye'de Aile Yapısı” araştırmasının konu ettiği bir ailenin evine giren toplam geliri tam olarak yansıtmamakta. Ne var ki, tüm gelir-gider ve para aktarımlarının toplamını hesaba kattığı için daha yüksek gözüken “kişi başına düşen milli gelir” miktarını AKP hükümeti sanki Türkiye'de “kişi başına düşen hane geliri” ile aynı şeymiş gibi çarpıtarak kullanmayı sürdürüyor. Halbuki kişi başına düşen yıllık 10.000 dolar milli gelir yaklaşık 18.000 Türk Lirasına denk geliyor, bu da aylık 1.500 liraya tekabül ediyor. Bu durumda 4 kişilik bir hanenin eline ayda 4 x 1.500 TL yani 6.000 TL geçmesi gerekiyor ki, yılda kişi başına 10.000, hane başına da 40.000 dolar gelir söylemi gerçek olsun. Halbuki “Türkiye'de Aile Yapısı” araştırmasına göre Türkiye'de ayda 5.600 TL ve üzeri (yani kişi başına 10.000 dolar civarı) geliri olan haneler nüfusun sadece %1.2'si! Türkiye'deki gerçek ortalama hane gelirinin aşağı yukarı ne kadar olduğunu anlamak için OECD'nin 2013 yılı için Mayıs ayında yeni yayınladığı “İyi Yaşam Endeksi” raporu bize çok daha sağlıklı bir veri sunuyor. (2) OECD araştırmasına göre Türkiye'de ortalama hane geliri yıllık 13.044 dolar. Yani yaklaşık 23.500 TL. Bu da aylık 1.950 liraya denk geliyor. Tabii bu veri sadece ortalama geliri gösteriyor, gelir dağılımını göstermiyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın araştırması ise gelir dağılımındaki dengesizliği ortaya koyması açısından oldukça çarpıcı veriler sunuyor. Araştırmanın yukarıda da özetlenen sonucuna göre Türkiye'de hanelerin sadece %21.5'i 1.900 TL yani OECD'nin Türkiye için tespit ettiği ortalama hane geliri ve üzerinde aylık kazanca sahip. Hanelerin %78.5'i ise 1.900 TL ve altında gelirle geçinmeye çalışıyor. Yani Türkiye'de ortalama hane gelirinin üzerinde gelir sağlayanlar toplam nüfusun sadece %21.5'i. Bu kesim tüm gelirlerin neredeyse %50'sini elde ediyor. Nüfusun %78.5'i ise aylık 1.900 TL'nin altında bir gelirle hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Kısacası Türkiye'de gerçek hane geliri ve gelir dağılımı konusunda hükümet kendi yaptırdığı araştırmayla kendi yalanını ortaya çıkarmış oldu. Araştırmanın özellikle gelir dağılımı dengesizliğinin ulaştığı vahim sonuçları ortaya koyan bölümünün kamuoyunda geniş yankı uyandırması ve oluşan eleştiri ve tepkiler üzerine bakanlık bu kez tuhaf bir açıklama yayınladı. Açıklamada “bir süredir çeşitli basın yayın organlarında Türkiye’nin Aile Yapısı 2011 Araştırması sonuçlarıyla ilgili olarak gerçek dışı yorumlar yapılmaktadır” denildikten sonra bu “araştırma doğrudan yoksulluğu tespit amaçlı olmadığı gibi; yoksulluk araştırmasının sistematiğine göre yapılmamış olup; sadece görüşülen kişilerin beyanına dayalı ham verileri içermektedir” ifadeleri kullanılıyor. (3) Bakanlığın bu garip açıklamasında yoksulluğun tespiti için kendi araştırma verilerinin değil (yoksulluk oranını çok daha düşük olarak gösteren) TUİK verilerinin esas alınması gerektiği söyleniyor. TUİK 2011 verilerine göre yoksulluk sınırı sayılan kişi başı günlük 4.3 doların altında geliri olanlar yani aylık 940 TL civarı ve altında geliri olan 4 kişilik hanelerin oranı sadece %2.7. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı araştırmasına göre ise 1200 TL ve altı geliri olan haneler %61.2 olduğuna göre, 940 TL ve altı geliri olanların oranının da neredeyse %50 olduğu ortaya çıkıyor. Hadi aradaki fark az olsa yine anlaşılabilir bir durum ama iki devlet kurumununun yoksulluk verileri arasında nasıl bu kadar büyük bir uçurum olabiliyor? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın nüfusun neredeyse %50'si olarak ölçtüğü yoksulluk oranını TUİK nasıl oluyor da %2.7 olarak gösterebiliyor? Öte yandan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, sonradan yaptığı açıklama ile “bu araştırmanın doğrudan yoksulluğu ölçme amaçlı olmadığını” söylese de, araştırmada hane gelirine dair elde edilen verilerin doğruluğunu reddetmiyor/reddedemiyor. “Türkiye'de Aile Yapısı Araştırması”nın yöntem kısmı incelendiğinde de bu oldukça kapsamlı araştırmada hane gelirinin tespitinde doğru verileri elde etmek için özenli bir çalışmanın nasıl yürütüldüğü ayrıntılı biçimde ifade ediliyor. Örneklemin nasıl yapıldığı ayrıntılı olarak anlatıldıktan sonra yüz yüze yapılan görüşmelerde “düşük söylenmesi” muhtemel olan hane gelirine dair beyanların, hane giderine dair beyanlarla karşılaştırılarak ve giderin gelirden fazla beyan edildiği durumlarda “hane gideri” beyanının “hane geliri” olarak kayda alındığı vurgulanarak hane gelirini tespitte ne kadar hassas davranıldığı vurgulanıyor. Kısacası Aile Bakanlığı'nın araştırmasının odağı ve yöntemi TUİK'ten farklı olsa da yoksulluk oranına dair ortaya koyduğu sonuçlar TUİK'in %2.7 olarak verdiği Türkiye'deki yoksulluk oranının aslında gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu ortaya koyuyor. Aslında Aile Bakanlığı her ne kadar “bu araştırma yanlış yorumlandı, amacımız yoksulluğu ölçmek değildi” gibi tuhaf açıklamalar yapmış olsa da, daha önce değindiğim OECD'nin Mayıs 2013 tarihli güncel “İyi Yaşam Endeksi”nde yer alan Türkiye'de ortalama “hane geliri”ne dair veriler ile “Türkiye'de Aile Yapısı” araştırmasının Türkiye'deki hane gelirine dair sonuçları bir hayli tutarlı gözüküyor. Buna bakarak “Türkiye'de Aile Yapısı” araştırmasının aslında Türkiye'de hane geliri ve bu gelirin dağılımına dair oldukça gerçekçi sonuçlar elde ettiğini söyleyebiliriz. Daha önce Aile Bakanlığı'nın araştırmasının sonuçlarından yola çıkarak Türkiye'deki hane gelirinin neredeyse yarısının en çok gelir elde eden ilk %21.5'lik kesim tarafından kazanıldığını ifade etmiştim. Ne var ki, 1.900 TL ve üzerinde gelir elde bu kesimin tamamını zengin olarak nitelemek elbette söz konusu değil. 1.900 TL'lik aylık hane geliri Türk-İŞ'in tespit ettiği aylık 3.200 TL'lik hane yoksulluk sınırının oldukça altında bir gelire denk düşmekte. “Türkiye'de Aile Yapısı” araştırmasının sonuçlarına göre tüm hanelerin sadece %5'i yoksulluk sınırı olarak tespit edilen 3.200 TL ve üzerinde gelire sahip. Yine güncel OECD verilerine göre OECD ülkelerinin ortalama yıllık hane geliri 23.000 dolar civarında. Bu Türk parasıyla ayda 3.450 liraya denk geliyor. Yani Türkiye'de OECD ortalaması civarında ve üzerinde gelir elde edenler “Türkiye'de Aile Yapısı” araştırması verilerine göre ayda 3.200 TL ve üzeri kazanan ilk %5'lik kesimden ibaret. Türkiye'deki ailelerin %95'i ise OECD ortalamasının altında gelire sahip. Türkiye'de ayda 5.600 TL ve üzerinde gelir elde eden ilk %1.2'lik kesimin ortalama geliri OECD hane geliri ortalamasının biraz üzerinde yer alsa da, yine de gelirleri OECD'nin en zengin %20'lik kesiminin ortalama gelirinin altında kalıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin en çok kazanan bu %1.2'lik kesiminin tamamını da “çok zengin” olarak adlandırmak zor. Demek ki, Türkiye'nin ortalamayı yükselten en zengin kesimi piramidin çok daha uç noktalarında yer almakta. Türkiye'deki en zengin %1'lik kesiminin kendi içindeki gelir dağılımı ve yıllık toplam gelir içindeki payına dair resmi bir veri bulunmamakta. (Gelir dağılımına dair veriler TUİK tarafından %20'lik dilimler halinde yayınlanıyor). Bu durumda Türkiye'nin en zengin kesimine dair elimizdeki tek veri servet birikimine dair her yıl Türkiye'de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) Türkiye'deki mevduat hesaplarının miktar ve dağılımına dair yayınladığı veriler oluyor. BDDK'nın son olarak 2012 yılı sonu için yayınladığı verilere bakılırsa Türkiye'deki tüm bankalarda bulunan toplam 51 milyon civarındaki mevduat hesabının %0.01'ine (binde birine) denk gelen 51.000 hesapta 1 milyon lira ve üzerinde mevduat bulunuyor. Bu 51.000 hesaptaki toplam mevduat ise Türkiye'de banka hesaplarında bulunan toplam birikimin %46'sına denk geliyor! 250.000 ila 1 milyon lira arasındaki mevduatlar ise Türkiye'deki toplam hesapların %0.4'üne denk gelen 220 bin hesapta bulunuyor ve yine Türkiye'de bankalarda bulunan toplam birikimin %16'sına denk geliyor. Kısacası BDDK'nın verilerine bakacak olursak bankalardaki hesapların %0.5'i (binde 5'i), Türkiye'deki toplam birikimlerin %62'sini yani neredeyse üçte ikisini ihtiva ediyor. Tabii BDDK'nın bu verileri sadece hesap sayısını ve bu hesaplarda bulunan toplam mevduatı yansıtıyor. Hesap sahipleri hakkında bilgi vermiyor. Birçok zenginin birden fazla hesabı olduğu göz önünde bulundurulursa Türkiye'deki toplam mevduatın %62'sinin aslında nüfusun binde 5'inden de daha küçük bir zümrenin elinde toplandığını görebiliriz. Öte yandan Türkiye'deki hesapların %96'sının 10 bin TL ve altındaki hesapların oluşturduğunu da söylemekte fayda var. BDDK'nın Türkiye'deki mevduat hesaplarına dair 2006 ila 2012 yılları arasında yayınladığı verilerden yola çıkarak yapılmış oldukça dikkat çekici bir araştırma son 6 yıl içinde üst gelir grubuna ait 1 milyon TL ve üzerindeki hesaplardaki birikimin enflasyon düşüldükten sonra reel olarak %77 oranında arttığını, 10 bin TL ve altındaki alt gelir grubuna ait hesapların ise reel olarak %18 civarında azaldığını ortaya koyuyor. (4) Aynı şekilde 2006'dan bu yana 20 milyon civarında banka hesabının kapandığı, milyonlarca kişinin de zaten hiçbir banka hesabı veya birikimi olmadığının da altını çizmek gerekiyor. Kısacası Türkiye'de, yabancı sermayeyi cezbetmek üzerine kurulan, ithalat ve finans odaklı bu ekonomik büyümeden gerçek anlamda yararlanan ve zenginleşenler sadece nufusun en zengin binde 5'ten de daha da küçük bir kesimi. Nüfusun %99.5'inin toplam birikimleri bu en zengin %0.5'in birikimlerinin yarısı kadar etmezken, hükümet hala kişi başına geliri dünya ortalaması olan 10.000 dolara çıkarmış olmakla övünüyor, artan gelirin aslında sadece çok az sayıda kişinin başına düştüğü gerçeğini ise örtbas etmeye çalışıyor. Son olarak, Türkiye'de servet piramidinin üst basamaklarına çıkıldıkça gelir dağılımı dengesinin ne denli bozulduğunu çok çarpıcı bir şekilde gösterdiği için her sene Forbes dergisi tarafından yayınlanan “En Zengin 100 Türk” listesine değinmek istiyorum. Forbes Türkiye'nin 2013 başı itibariyle son yayınladığı “En Zengin 100 Türk” listesine göre listede 44 dolar milyarderi bulunurken, milyarderlerin serveti 75.3 milyar dolara ve ilk 100'ün toplam serveti de yedi yılın en yüksek seviyesi olan 117.85 milyar dolara ulaştı. Bir fikir vermesi açısında 117 milyar doların Türkiye'nin 795 milyar dolar olan toplam Gayri Safi Milli Hasılası'nın %15'ine denk geldiğini söyleyebiliriz. Yani sadece 100 kişinin serveti tüm ülkenin milli gelirinin %15'ine denk geliyor. Gidişatı görmek için bir önceki senenin verilerine baktığımızda, piramidin tepesinin geçen seneye göre daha da sivrildiğini ve gelir ve servet uçurumunun büyüdüğünü görüyoruz. Zira 2012'de ilk 100'de 35 milyarder yer alıyordu, toplam servet ise 95 milyar dolardı. Bu da Türkiye ekonomisinin tamamının sadece %2.2 büyüdüğü 2012 yılında en zengin 100 kişinin servetlerini %23 gibi devasa bir oranda artırdığını gözler önüne seriyor. Aslında utanılacak bu durum özellikle hükümete yakın yayın yapan medya kuruluşları tarafından bir övünç kaynağı olarak lanse edilebiliyor. Örneğin Forbes listesindeki dolar milyarderi Türkler'in sayısının 35'ten 44'e çıkmasını “Dünya dolar milyarderleri liginde 44 Türk” başlığıyla veren Star Gazetesi “Türkiye'nin 44 milyarderi ile milyarderler listesinde şov yaptığını, Afrika ve Ortadoğu ülkelerine fark attığını” ifade ederken, Kanal 7 Türkiye'nin dolar milyarderi sayısında dünyada 7. ve Avrupa'da 2. sıraya “yükselmesi” ile övünebiliyor. Akşam gazetesi “milyarder rekoru kırdık!” haberini zenginlerin fotoğraflarından oluşan gurur tablosuyla süslerken ekonomi dergileri “milyarder sayısında devleri solladık” manşetini atıyor. Halbuki Türkiye'nin, ekonomisi kendisinden iki ila sekiz kat arasında büyük olan Japonya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Kanada gibi ülkelerden daha çok dolar milyarderi çıkarmış olması bir övünç kaynağı olmak şöyle dursun ekonomik büyümeden toplumun çok büyük çoğunluğunun nasiplenememiş olduğunu ve gelir dağılımı dengesizliğinin uç noktalara ulaştığını ortaya koyan bir utanç tablosudur. Bu eserin baş mimarı AKP hükümeti ise gelir adaletini sağlamaya yönelik politikalar geliştirmek yerine kendi yaptırdığı araştırmadan çıkan gelir dağılımı dengesizliğine dair vahim tabloyu hala örtbas etmekle uğraşmaktadır. K. Murat Güney Kaynaklar: 1. Araştırmanın tamamı için bkz:“Türkiye'de Aile Yapısı Araştırması” http://www.athgm.gov.tr/upload/athgm.gov.tr/mce/2013/taya_kitap_butun.pdf 2. OECD Better Life Index” http://www.oecdbetterlifeindex.org/ 3. (Bu açıklamayla ilgili haber için bkz: “Bakanlık: Türkiye aile yapısı araştırması yanlış yorumlandı”) http://www.memurlar.net/haber/346034/ 4. İlgili araştırmayı incelemek için bkz: “Zenginler Kulübü ve Vergi Mükellefiyeti Araştırması” http://www.vergialgi.net/arastirmalar/zenginler-kulubu-ve-vergi-mukellefiyeti-arastirmasi/
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|