|
Toplum NabzıKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 07 Haziran 2013 16:36:38 Toplum psikolojisinden anladığımı söylemem doğru olmaz. Toplumu iyi analiz eden insanlar vardır, bu bilim dalında söz sahibi olanlara Toplum Bilimcisi olarak anılırlar. Bu insanların her söylediğine değer veririm. Toplumun sessiz kalıp her söyleneni yapması, her isteğe boyun eğmesi kanımca küpün dolmasına kadar sürer. Bu konuda bir çok hikayelerin de olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Göztepe Parkı’nı talan edip bilmem kaç katlı kule gibi binaların yapılması için bir inşaat firmasına peşkeş çekilmesine İstanbul halkı ses çıkarmadı. Maltepe’de Dragos’a yakın yine kule tipli binaların yapılmasına, üç beş kuruşluk rant için yaygara kopartılmadı. İstanbul’da Boğaziçi köprüsüne bağlantı yeri olan bir köşede, Karayollarının çok güzel korunmuş bir arazisi vardı. Bu yer, bir firmaya satılmış ve bu mekanda kule gibi binaların dikilmesine imkan sağlanmış olduğunu geçtiğimiz on sene içinde izledik. Eski deri tabakhanelerin bulunduğu arazisinde, yine iktidar partisi yandaşına rant temin etmesi için kulelerin yükselmelerini izlerken, küpün dolmaya başladığını hissetmekteydim. İstanbul’un, aslında sadece Türk insanının bir değeri olduğunu düşünmemekteyim. Bu şehrin, bütün ülkelerin kültür mirası olduğuna inanmaktayım. Yapılan bunca talan , dikilen bunca binaların, birilerini zengin etmek adına acımasızca, düşüncesiz insanlarca yaptığına inanmaktayım. Zincirlikuyuda bulunan kule binaların, gayri menkule yatırılan bir ak olmayan sermaye olduğu, tevatür de olsa, söylenen sözler içinde geçmektedir. İstanbul’un içinde yaşarken bu şekilsiz değişimi genelde görmemekteyiz. Anadolu yakasından Avrupa yakasına panaromik bakarsanız, şehrin nasıl kimlik değiştirdiğini görmeniz mümkündür. Gazetelerin gösterdiği Sultan Ahmet Camii minarelerinin arasından iki kule binanın yükselmesine Başefendinin; ‘’Bu hiç de güzel olmamış’’ demesi, neyi çözmekte, anlamakta güçlük çekmekteyim. İstanbul için bir üçüncü köprü gerekli mi konusuna da açıklık getirilmesi gerekir. Konu kapsamında, sadece köprünün iki ayağı için yapılacak ağaç katliamını görmek yanlıştır. Köprünün çevre yolları ve mevcut yollara bu köprünün bağlantısı için talan edilecek ormanı da hesaba katmak gerekir. Bu konu sadece burada da kalmayacak. Yolların etrafındaki bazı arazilerin birilerine binalar yapması için yemlendirileceğine artık adım gibi inanmaktayım. Geçtiğimiz 10 sene içinde yapılan tatbikatın bize anlattığı, bunun mutfakta pişirilen aynı yemek olduğudur. İster yersiniz, ister yemezsiniz. İstanbul’un silüetinin değişip amorf bir durum almasının kimseyi ilgilendirmediği ortada. Geçtiğimiz son 40 senedir Heybeliada’dan Maltepe, Cevizli ve Dragos’un arka sırtlarının çirkin gelişmesini izledim. Süreyya Gögüs Hastalıkları Hastahanesi’nin etrafındaki ormanın nasıl yakılıp talan edildiğini izledim. Gecekondu adı ile başlayıp daha sonraları apartmana dönüşen yerleşim yerlerinin, bu güzelim şehri nasıl istila ettiğini seyretmek, bana hep acı vermiştir. Hep bir oy peşinde, bu ülkenin karış karış, adım adım yağmalanmasını izlemek sizlere nasıl etki eder bilmemekteyim. Fakat benim her merhalede bu işleme göz yuman, görmezlikten gelen, bütün iktidarlarq nefretim sonsuzdur. ‘’Üç çocuk Yapın’’ demekle, bunlara ne iş üreteceğini düşünmek iki ayrı konudur. Cami yaparak bunlara iş sahası üretileceğinin düşünülmemesi gerekir. Dün Ankara Çankaya’da TANIK Camiinde cuma namazı çıkışını izledim. Cadde üzerinde camiin önünde dört heybetli siyah araba dikkatimi çekti. Biri 2013 model Massaratti , 2013 model 600 Mercedesler ve bir tane 2013 model Porcshe . Eğitim için okul sayısı ile cami sayısını karşılaştırın. Hastane sayısı ile cami ve mescit sayısını karşılaştırdığınız zaman gerçeği görmek için gözlük takmanıza gerek yok. Hele doktor sayısı ile imam ve hoca sayısı karşılaştırıldığında, o zaman ülkenin bilime ve müsbet ilime ne kadar uzak olduğunu görmek için basit aritmetik bilmek gerekli. Eh, Başefendi gibi bunu göremiyorsanız, sizin için dua etmek bile fayda vermez. Sadece İstanbul’da mı diyeceksiniz, bu rant hesaplarının yapıldığı yer. Kanımca iktidarın kontrol ettiği her belediyede bu gerçek geçerlidir. Ankara’da da farklı olduğuna inanmamaktayım. Nasıl bir ülkede yaşamaktayız, inanmak mümkün değil. İnsanlar araziler kapatıp, sonradan imar geçirip, mevcut mülklerine yeni mülkleri katıp katlayarak değerlendirmeyi çok iyi organize etmekteler. İşte Gezi Parkındaki olay kanımca bardağı taşıran son damla olsa gerek. Sadece bu konuda değil, her konuda toplumun değerlerini hiçe sayan bir iktidarın, toplumdaki her kesimle yaptığı kavga gibi, Taksim’de de sindirme politikası ile birilerine rant sağlamak adına yaptığı bu hataya, halk isyan etmekte. Bir tek İstanbul değil, bütün ülkede başlıyan bu infial, hatta ülke dışına taşıp, başka ülkelerde de bu direnişe katkı büyümekte. Polis devleti olmaya doğru attığımız her adımda bardak dolmakta, biraz daha batağa gömülmekteyiz. 555 K konusunda olduğu gibi, toplumun değerlerini hiçe sayarak bir yerlere doğru gitmekte olduğumuzu izlemekteyiz. Bir tarihte masum üniversite hareketine, iktidarın FRUKO’larla yaptığı şiddeti, bu gün biber gazı ile koklamaktayız diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|