Bir deyimdir ve atla ilgilenenler bilir, sakin atın çiftesi pek olur derler. "Benim vatandaşım aptaldır, bir lokma ekmeğe muhtac edip bir paket makarna verirsem istediğimi yapar" diye düşünmek, pek akılcı olmasa gerek. Aslında, yanında 63 adet ÂKIL adı ile tanımlanan, konuları analiz ettiklerini düşündüğümüz, bölgesel bir gurup var. Kendi aklın sana bir çok konuda doğruyu göstermiyorsa, sor bu grup insanlara, bak ne söyleyecekler.
On senedir her fırsatta bütün yurdum insanının telaffuz ettiği bir söz var. ‘’Halkın sesini dinlemeyen diktatörler bir gün yıkılmaya mahkum olurlar’’ Bu sözün boş yere söylenmediğine inanırım.
Konuyu sadece Gezi parkı olarak düşünen cahillere sözüm yok. Hani hatırlar mısınız sütçü beygirleri vardı eskiden. Başlarına geçirilen koşumlarda, göz hizalarına konulmuş bulunan iki yan derin siperlikle dar bir alana bakmak mecburiyetinde bırakırlırlar ya, işte durum bugün aynı durum. Çok dar bir açı ile hadiselere bakarsanız, trene bakmış gibi olursunuz. Bizim olaylara bir toplum bilimcisi gözünden bakmamız gerekir. Bu güne kadar olan olayları anlamak için, toplumsal baskıları incelememiz gerekir.
Yasama, yargı ve yürütmenin tek elde toplanması ile başlayan bir süreçte, yargıya talimat verilmesinden tutun da, Anayasadaki olmazsa olmazları değiştirme girişimlerinin, bugüne gelinmesindeki en önemli nedenlerden biri olduğuna inanırım. Bataklıklarda hani ‘Quick Sand’ denilen bir doğa yapısı vardır ya, İnsan bunun içine düştüğünde, her çırpınışta biraz daha aşağıya batar. Buradan kurtuluş zordur. İşte insan hatalar zincirine bir defa başlarsa, toplum bir müddet sessiz kalır.
Hataların devam etmesi sonunda öyle bir yere gelinir ki, artık sessiz toplum haykırmaya başlar. Bu herhangi bir olay olabilir, hatta çok basit bir konu da olabilir. En önemlisi bu hareketin başlamasından sonra nerede duracağıdır. Bir sokak röportajında sade vatandaşımın bir sözü beni çok etkiledi. ‘’Başefendi yardımcısının özür dilemesi biz ve Başefendiyi bağlamaz. Bizzat Başefendinin özür dilemesi gerekir. Bu gün AK diyen Başefendi yarın, ‘Bu sözleri ben söylemedim’ diye karşımıza gelebilir ‘’.
Şimdi düşünmek gerek, yurdum insanının bir ülkenin başefendisine güvenmemesi çok önemlidir. Bu güven eksikliği yabancılar için yatırım ve finansman güvensizliği, tatilini geçirecek olan yabancı bir gezginin gelmemek için meşru mazereti, Olimpiyatlar için güvensiz bir ortamın oluşumu, kapısında 30 senedir beklediğimiz bir Avrupa Birliğinin ülkedeki güvensizlik ortamından ürkerek, Avrupa Birliğine almama nedenleri olabilir. Başefendi’nin, bu ülkenin nereye doğru yelken açtığını görmemesi için bir neden gerekir?
Bugün sessiz toplumun, ülkeyi idare edenlere ders verme durumuna gelmesini izlerken üzülmekteyim. Konuya sade iki ağacın Gezi parkından alınması olayı olarak bakılmaması gerekir. Sadece üçüncü köprünün ismine Yavuz Sultan Selim adının inatla dayatılması meselesi de olmaması gerekir. Uysal toplumun, sadece yargının siyasallaştırılması meselesi olmadığına inanmamız gerekir.
Bugün karşımızda güvenilir bir erk yoktur. Hadiselerin patlak vermesi ile birlikte, Reyhanlı hadiselerinde olduğu gibi, bu kez Başefendinin Afrika’ya gitmesi, olaylar durulunca dönerim düşüncesi doğru bir davranış değildir. Dün gece yarısı yağmur altında Ankara, Dikmen Caddesinde Emniyet müsafirhanesinin önünde binlerce vatandaşın, yağmura rağmen, protesto gösterisinde bulunmasını dikkate izledim. Hiç bir parti veya kurumun bu protestoyu organize etmemesi ilginçtir. Benim vatandaşım vakurdur, ağırbaşlıdır, ne zaman duracağını bilir, yeter ki kendisine güven verebilecek bir sorumlu söz versin ve bu söz güvenilir olsun diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.