|
|
Ege’nin damı zehir akacak!Kategori: Çevre | 0 Yorum | 20 Mayıs 2013 07:38:57 "Ege’nin dağları yağ, ovaları bal akıyor" sözü tarih mi olacak. İzmirliler bu gerçeğin farkında mı? Manisa’nın Akhisar ve Gördes ilçeleri arasındaki maden alanında açılan iki ocaktan 2003 yılından bu yana çıkartılan 230 bin ton nikel cevheri, Yunanistan, Makedonya ve Çin gibi ülkelere ihraç edilirken, 2009 yılından bu yana altyapı çalışmaları sürdürülen yatırım projesi kapsamında Meta Şirketine 7’si işletme, 8’i de arama olmak üzere toplam 15 maden ruhsatı verildiği belirtilirken yöre halkı girişime dava açtı. Uzmanlar ise arsenik tehdidine karşı uyarıda bulunuyor.
Zorlu Grubu’nun devraldığı şirketin Çin’de yaptırdığı ve Aliağa’dan Gördes’e doğru yola çıkan 738 tonluk dev kazan, günde bin ton sülfürik asit yardımıyla nikel cevherinin topraktan ayrıştırılmasında kullanılacak. Ancak uzmanlara göre yılda yaklaşık 350 bin ton sülfürik asit kullanılması planlanan işlemler sırasında, ‘Ege’nin damı’ olarak bilinen ve İzmir’in su rezervlerini barındıran bölgenin zehirli kimyasal atıkların tehdidi altında kalacak. Bu gerçekle baş başa kalan bölge halkı ise madencilik faaliyeti için verilen ‘ÇED Olumlu’ kararını yargıya taşımış durumda. Gördes’e doğru ağır ağır ilerleyen dev kazanla birlikte yeniden gündeme gelen bölgenin nabzını tuttuk. Görünen o ki, Gördes ve çevresinde yapılan madencilik faaliyeti yalnızca, Gölmarmara’nın dillere destan kavunu, Gördes’in al yanaklı kirazı ve Ege’nin mümbit ovalarında yetişen üzüm, zeytin ve inciri vurmakla kalmayacak, Türkiye’nin en önemli metropollerinden biri olan İzmir’in temiz ve sağlıklı su güvencesini de tehdit edecek. GÖRDES’LİLER HUKUK MÜCADELESİ BAŞLATTI Gördes Çevre Kültür ve Tarih Derneği (GÖRÇEV) Başkanı Süleyman Güven, bölgedeki nikel madeninde kullanmak için Çin’de yaptırılan ve yaklaşık 50 gün sonra Gördes’e ulaşması beklenen tanker için “cehennem kazanı” benzetmesini yineleyerek, tankerin geçeceği köylerde tepkiyle karşılanacağını söyledi. Bölge halkının istihdam beklentisi uğruna madenin yaratacağı risklerin yeterince farkında olmadığına değinen Güven, 2 belde ve 5 köyü doğrudan etkilemesi beklenen madenciliğe karşı hukuk yoluyla mücadelelerini sürdüreceklerini dile getirdi. KENDİNE YETEN BÖLGE DIŞARIYA GÖÇ VERMİYOR Bölgenin kiraz, ceviz ve elma gibi yüksek rakım meyveciliğinin yanında küçükbaş hayvancılığı konusunda da önemli üretim potansiyeline sahip olduğunu kaydeden Güven, geçimini bu yolla sağlayan bölgenin dışarıya göç vermediğini de sözlerine ekledi. AV. İBRAHİM BÜKE: ‘İZSU MÜDAHİL OLMAKTA ÇEKİNCE GÖSTERDİ’ GÖRÇEV’in nikel madenine karşı açtığı davanın avukatı İbrahim Büke ise çalışmaları başlayan nikel madenine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen ‘ÇED Olumlu Kararı’nın iptalini talep ettiklerini söyledi. Maden izni verilen alanın İzmir’in su ihtiyacının yaklaşık yüzde 60’ını karşılayacak olan su havzası sınırları içerisinde olduğunu anımsatan Büke, bu nedenle İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi (İZSU) yetkililerine davaya müdahil olmaları konusunda başvuru yaptıklarını ancak kurumun bu konuda çekince gösterdiğini dile getirdi. KÖYLÜYE YAPTIRIM UYGULAYAN İZSU, MADENCİYE SESSİZ KALDI İZSU’nun, geçtiğimiz hafta İzmir’e su vermeye başlayan Gördes Barajı çevresindeki köylerde su havzalarının korunmasına ilişkin yönetmelik gereğince tarım ilaçları ve gübre kullanılmaması konusunda yaptırımlar uyguladığını ancak madencilik faaliyetine karşı sessiz kaldığını ileri süren Büke, “bunun üzerine köylülerden biri gübresiz üretimden zarar ettiği gerekçesiyle İZSU’ya dava açtı. Davayı gören mahkeme, İZSU’nun üreticiye dönüm başına 500 lira tazminat ödemesine hükmetti. Emsal teşkil eden bu davanın dosyası şu an Yargıtay’da bulunuyor. Su havzası içerisinde 350 bin dönüm tarım arazisi bulunuyor ve yaklaşık bin 500 köylünün benzer gerekçeyle dava açması durumunda İZSU’nun çok büyük tazminat ödemesi gündeme gelebilir” diye konuştu. MAHKEME, İZSU’YA ‘DAVAYA MÜDAHİL OL’ DEDİ “İZSU, su havzası içerisindeki toprağı korumak istiyorsa, nikel madenine karşı da refleks göstermesi gerekirdi” görüşünü savunan Avukat İbrahim Büke, “köylülere tarım ilacı, gübre kullanmayın diyorsunuz ama madenin atıklarının toplanacağı barajla ilgili bir şey yapmıyorsunuz. İZSU’ya açtığımız davanın ardından mahkeme bir ara karar verdi ve İZSU’nun madenle ilgili davaya müdahil olması gerektiğine hükmetti. Çünkü coğrafi yapısından dolayı ‘Ege’nin damı’ olarak bilinen Gördes, bölgenin en önemli su üretim havzası” dedi. KAMU YETKİLİLERİ EMEKLİ OLUNCA ŞİRKETE DANIŞMANLIK YAPIYOR META şirketine ait Eskişehir Yunus Emre’deki nikel madeninden çıkartılacak malzemenin ayrıştırma işleminin de Gördes’te yapılacağı yönünde duyumlar aldıklarını öne süren Büke, Orman ve Suyla ilgili kamu kuruluşlarından emekli olan kimi yöneticilerin, maden şirketine danışmanlık hizmeti vermelerinin dikkat çektiğini de sözlerine ekledi. TAHİR ÖNGÜR: ‘GÖRDESLİLERİN NE SUÇU VARDI?’ Nikel madeni için ‘olumlu’ kararı verilen ÇED Raporu hakkında kapsamlı bir eleştiri raporu hazırlayan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür ise ÇED’in, işletmenin olumsuz etkilerini azaltmayı amaçladığı eleştirisinde bulunduğu raporunda, “Bir yere gideceksiniz. Ortalığı alt üst edeceksiniz. Dünya kadar kazanıp, bir süre sonra çekip gideceksiniz. Gördeslilerin ne suçu vardı? Orada yaşamayı seçerken, kuşaklar boyu doğayla uyumlu bir tarzda yaşamlarını sürdürür, üretir, kültürlerini yaşatırken ne bilsinler di ki bir gün, Anayasa’ya göre ‘devletin malı’ olan yeraltı kaynaklarından birini fark edip META gelecek ve 25 yıl ortalığı alt üst edip yatırdığının 10 katını kazanıp gidecek ve geride kalan oldu ise ora halkını alt üst edilmiş bir doğada çeşitli sorunlarla baş başa bırakacak” görüşünü savundu. BU MADENCİLİK DEĞİL, AÇIK HAVADA KİMYA İŞLETMECİLİĞİ! Bölgede yapılacak işin madencilik bile olmadığını ileri süren Öngür, Gördes-Sındırgı-Akhisar sınırında açık havada yapılacak kimya işletmeciliği olarak nitelediği girişimin, “kimyasal yollarla bir cevher zenginleştirme tesisi” olduğunu belirterek “Bu ÇED Raporu ise, yalnızca Zenginleştirme tesisi için” ifadelerini kullandı. ÇIKARILAN MALZEMENİN YALNIZCA YÜZDE 0,36’SI İŞE YARAYACAK Dünyada toplumsal maliyeti çok yüksek, kamusal kazançları ise yok denecek kadar az olan madenciliğin az gelişmiş ülkelere kaydırıldığının altını çizen Öngür, bu ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu ifade etti. Gördes’teki maden işletmesinin de vahşi madencilik örneklerinden biri olduğunu öne süren Öngür, “Burada da, yalnızca yüzde 1,28 nikel ve yüzde 0,03 kobalt içeren cevher işletilecek. 25 yıllık işletme sürecinde 31,3 milyon ton cevher kazılıp işlenecek ve yalnızca 250 bin ton metal nikel ve 20 bin ton da kobalt tuzu elde edilecek. Yani, 25 yıl işletme süresince doğadan çıkarılan gerecin yalnızca yüzde 0,36’sı işe yarayacak; yüzde 99,64’ü ise doğaya zarar verecek şekilde ve yerlerinden edilerek geride bırakılacak” değerlendirmesinde bulundu. 7OO BİN AĞAÇ KIYILIP, MİLYONLARCA TON KİMYASAL KULLANILACAK Maden işletmesinde 1 ton cevher için yılda toplam 350 bin ton sülfürik asit tüketileceğine işaret eden Öngür, bunun dışında, yılda 2 bin 300 ton amonyak, 20 ton borik asit, 57 bin 500 ton da sönmüş kireç ve çeşitli kimyasallarla 264 bin ton da kireçtaşının tüketileceğini belirterek, 25 yılda toplam 11 milyon ton sülfürik asit tüketileceğini vurguladı. İşletmenin ‘azaltılamayacak’ olumsuz etkilerinin saymakla bitmeyeceğini vurgulayan Öngür, 200 kilometrekarelik bir alana yayılacak olan çalışmalar kapsamında toplam 700 bin ağacın kesileceğinin altını çizerek su kaynaklarının da madencilik faaliyetinden etkileneceğini belirtti. Proje alanının, DSİ İzmir İçme Suyu Projesi’nin koruma alanında kaldığına da değinen Öngür, madenin atık depolama tesisinin ise Başlamış Barajı’nın uzun mesafeli koruma alanında yer aldığının altını çizdiği değerlendirmesinde, “işletme faaliyetleri sırasında ocaklar, taşıma ve depolama yerleri ile öğütme tesisinden yayılacak tozların yayıldığı yerlerde yağışlarla yüzey ve yeraltı sularına karışması, çevreye yayılacak her türlü zehirli kimyasal ve doğadan serbestleştirilmiş ağır metal ve metalsilerin yüzey ve yeraltı sularına erişmesi vb yollarla doğacak kirlenme, kuzeyde Sındırgı, güneyde ve batıda da Gediz havzası ve ovalarındaki yeraltı ve yüzey sularının tehdit altında olduğu açıktır” görüşünü savundu. ARSENİK, İZ BIRAKMADAN ZEHİRLİYOR Su kaynaklarına yönelen tehdidin en önemli bileşeninin, arsenik olduğuna işaret eden Öngür, “Arsenik, bir zehir. Arseniğin sağlığa olumsuz etkileri 200 yıldır biliniyor. Tarih boyunca birisini zehirlemek isteyenler için en uygun kimyasal. Çünkü zehirlenen kişide bir iz bırakmıyor. Bir kerede yüksek miktarda inorganik arsenik alanlar mide ve bağırsak rahatsızlıkları, kalp damar ve merkezi sinir işlevlerinde yıkım, çoklu organ bozulmaları ve bazen de ölümle karşılaşır. Sağ kalabilenlerde kemik iliği azalışı, kanda alyuvarların azalışı, karaciğer büyümesi, derinin kararması, sinirlerin hastalanması ve beyin hastalıkları ortaya çıkar. Akut arsenik zehirlenmeleri etkisini 30-60 dakikada gösterir. Yiyecekle alınmışsa daha uzun sürede etkili olabilir” uyarısında bulundu. Yusuf Yavuz
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|