A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Sevgili şair üç dakikan var, başla...

Kategori Kategori: Kültür/Sanat | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: Saba Öymen | 05 Nisan 2013 04:54:38

Şiir gösterisinin yapılacağı salonun önünde küçük bir kalabalık var. Kalabalık denemez aslında. Küçük bir grup. Hemen herkes Uzakdoğu ya da Ortadoğu kökenli gibi görünüyor. Gösteri toplumun değişik kesimlerini kaynaştırma amaçlı "Harmoni festivali" kapsamında olduğuna göre göçmen kökenli pek çok kişinin katılması normal. Ama Avustralya kökenli Avustralyalılar nerede? Onlardan merak edip gelen yok mu? Etnik toplum üyeleri neler yazmış, neler sunacak deyip birkaç saatini verecek olan? Göçmenler yalnızca kendi aralarında mı kaynaşacaklar?

Zaten, Avustralya’daki çok kültürlülük gerçeği çoğu zaman okulda ya da işyerinde değişik etnik kökenlerden arkadaşlarınız olmasıyla sınırlı kalmıyor mu? Ve, her semtte bulunan Thai, Çin, Vietnam lokantalarıyla, çoğu Avustralyalının olmazsa olmaz şeklinde sevdiği Uzakdoğu mutfağı yemekleriyle?



Avustralya’da  herkes farklı etnik kökenden  birini mutlaka tanıyor. Herkes farklı etnik kökenden biriyle mutlaka iş arkadaşlığı yapıyor. Kimileri değişik etnik kökenden birileriyle arada sırada görüşülen türden dostluklar kuruyorlar. Kimilerinin farklı etnik kökenli yakın arkadaşları oluyor. Çok az kişi ise değişik kültürleri merak edip öğrenmek istiyor. Belediyeler ve etnik gruplar biraraya gelip festivaller düzenliyorlar, düzenlenen  festivallere çok büyük çoğunlukla, yine o etnik kültürün üyeleri katılıp, kendi şarkılarıyla türküleriyle, danslarıyla kendileri coşuyorlar.  

Şiir gösterisi birazdan başlayacak. Gösteri diyorum, çünkü bu bildiğimiz türden bir şiir okuma ve dinleme değil. “Poetry slam” deniyor bu gösterilere. Her şairin şiirini okumak için birkaç dakikası var. Mikrofona geliyor ve şiirini kendisine ayrılan süre içinde dramatik bir biçimde okuyor ya da okumaya çalışıyor.  İzleyiciler arasından daha önceden rastgele seçilmiş kişiler seçici kurulu oluşturuyorlar, onların verdikleri  puanlarla birinci, ikinci, üçüncü belirleniyor.

Şair şiirini ne denli coşkuyla okursa o denli iyi. Yüreklere sessizce dokunan  güzel şiirler yazmak yetmiyor. Kalabalığın önüne çıkıp okuması, duyarak okuması, dinleyenlerin duygularını kamçılayacak bir güçle okuması gerekiyor.  

Salon doldukça kalabalığın yapısının değiştiğini fark ediyorum. Genç yaşlı, esmer beyaz bir çok kişi var şimdi. Oldukça yaşlı birkaç kadın ve erkek;  üniversitenin yabancı dil bölümünden karmaşık bir öğrenci grubu; anneleriyle gelmiş birkaç küçük çocuk gözüme çarpıyor.

Yanımdaki koltukta oturan kadın şiir okuyup okumayacağımı soruyor, “hayır”, diyorum, yalnızca dinlemeye geldim. Kendisinin de öyle olduğunu söylüyor. Ekliyor, “ama yazıyorum, bir blogda yayınlıyorum  şiirlerimi”. Yazdıklarını paylaşmak istedikten sonra bir yol mutlaka bulunuyor artık. Sesimizi duyurabileceğimiz birileri her zaman var.

Festival kurulundan biri, katılımcı şairleri biraraya topluyor,  fotoğraf çekiyor.  Grubun başkanı gelip kısa bir konuşma yapıyor.  Ardından daha önce görmüş olduğum üç Aborijin genç ortaya çıkıp, bu tür etkinliklerde çok görüldüğü gibi, didjeridu çalıyor ve kısa bir dans gösterisi ile açılışı yapıyorlar.  Anneleriyle birlikte gelmiş olan çocuklar gürültücü. Kimseye aldırmadan kendi aralarında konuşup duruyorlar.   Bu ülkede insanlar çocuklara karşı çok hoşgörülüler,  ama birkaç baş çocukların oturduğu sıralara dönüyor. Ne diye susturmuyorsunuz bunları, buraya çocuk getirmeye ne gerek vardı der gibi... Sonra başkan, çocukları ve annelerini mikrofona davet ediyor. Vietnamlı bir grup  anne ve çocukları bunlar. Kendi dillerinde bir çocuk şarkısını hep birlikte söyleyeceklerini  öğreniyoruz. Hiçbir müzik aletinin eşlik etmediği, neşeli bir şarkı başlıyor. Çocuklar biraz utangaç biraz şaşkınlar. Bazıları çok küçük, karşılarındaki kalabalığa gözlerini dikmiş ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Azıcık büyük olanlar şarkıya katılıyorlar. Ama hepsinden çok eğlenenler  anneler sanki.  Çocukların masum, şaşkın ve tatlı yüzleri, ezginin ritmiyle birleşip şen bir rüzgar gibi esiyor.  Şarkı bittiğinde izleyicilerden bir alkış kopuyor.  

Şairler sırayla mikrofona geliyorlar. Başlangıçta zaman tutuluyor, iki dakikayı geçtiğinde görevlilerden biri küçük bir çanı hafifçe çalarak uyarıyor şairi. Sonra sonra boşveriyorlar, herkes ne kadar süresi olduğunu biliyor zaten ve böylesine rahat, keyifli bir ortamda kimse fazla kuralcı olmak istemiyor sanki.

Katılan şairlerin hepsinin bu tür bir şiir gösterisi için yetenekli olduğu söylenemez ama içlerinde birkaç tane var ki, insanı şiirin içine çekiyor çekiyor, her bir sözcüğün anlattığı içinize işliyor.

Babasının ve annesinin savaş sırasında Lübnan’dan göçmüş olduğunu öğrendiğimiz genç bir şair kadın  var örneğin. Ben büyükbabamın anılarıyım, diye başlıyor şiiri. Devam ediyor... Ben babamın annemin anılarıyım/ ben benim anılarımım... Uzun  şiirinin sonuna geldiğinde, bu Lübnanlı ailenin üç kuşağının yaşadıklarını yüreğinizin derinlerinde hissediyorsunuz.  Öylesine canlı mikrofonda genç kadın, neredeyse bir tiyatro sanatçısı gibi hareketli, yaşıyor ve yaşatıyor.

İspanyol asıllı genç bir şair geliyor mikrofona. Şiirini İspanyolca okuyacağını, sözleri anlamayacağımızı ama amacının, ses tonuyla, yüzündeki anlatımla, mısraları vurgulayışıyla “hissettirmek” olduğunu söylüyor. Şiirinin, kendisi gibi çok açık sarışın bir genç kızın İspanya gibi esmerleri çoğunlukta bir ülkede yaşadığı deneyimleri komik bir dille anlattığına ilişkin ipucu veriyor. Gerçekten de, İskandinav ülkelerinden gelmişe benzeyen sarışınlıkta, çok açık tenli bir genç kadın. Şiiri bitirdiğinde, yüzlerdeki gülümsemeyi fark ediyorum. Tuhaf değil mi... Birbirimizi anlamamız için kimi zaman sözcükler yetersiz kalırken, bazen  gereksiz bile olabiliyor.

Çinli bir şair kadın, iki kültür arasındaki ruhsal ve fiziksel gidip gelişini anlattığı eğlenceli şiirini, Avustralyalı dostlarıma soya soslu karides yapıyorum bayılıyorlar/ Çinli dostlarımı barbeküye davet ediyorum, koca koca etleri mmm mmm diyerek götürüyorlar/ işte hayat, şeklinde  çevirebileceğim mısralarla bitiriyor ve kahkahalarla alkışlanıyor.

Sonra ak saçlı, ufak tefek, cıvıl cıvıl bir kadın geliyor mikrofona. Şiirinde, insanlar yaşlandıkça toplumun diğer kesiminin onlara farklı bir gezegenden gelmişler gibi davrandığını anlatıyor. Üzerindeki büzgülü, çingene pembesi blüzüyle, neşeyle bakan, ışıklı küçük gözleriyle, toplumdaki önyargıları eğlenerek  anlatan şiiriyle gençlerle dalga geçiyor, onlara meydan okuyor.  

Oylama yapılıyor ve çingene pembesi blüzlü şairimiz birinciliği alıyor.

Tekrar gelecek miyim bu tür şiir gösterilerine? Evet... Kitabı elime alıp, şiiri dilediğim kadar geri dönerek okumaya benzemiyor ama başka bir tadı var.

Kahve arası verildiğinde tanıştığım, rengarenk giysiler içindeki, bol makyajlı, upuzun saçlı, bohem havalı, tombul, hoş şair kadını görüyorum çıkarken. “Şiirler yazılı olarak elimizde olsaydı ne güzel olurdu,” diyorum. “Ama bunun güzelliği yazılı olarak elimizde olmamasında” diye yanıtlıyor.

Eve gelince aldığım notlara bakıyorum,  katılan şairlerin hepsi kadınmış gibi bir izlenim çıktığını farkediyorum.  Hayır, hepsi kadın değildi ama en iyi olanlar kadındı...:)

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 4 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

mustafa alagöz { 05 Nisan 2013 10:46:54 }
bende bu aralar, Saba'nın sesi soluğu çıkmıyor diye aklımdan geçiriyordum. Nihayet... Büyük ve iddialı sözler yerine, günlük yaşamın gerginliklerini yumuşatan neşeli, sıcak ve hep yaşamak istediğimiz basit ama duygu derinliği olan etkinlikleri samimi bir şekilde anlatımları zevkle okuyorum. en sıradan bir olayda bile insanın özlemleri ve içtenliği kenidini gösterebilr. Yapıp etmelerimiz,"fark edilme çağrısıdır" aynı zamanda...
Diğer Sayfalar: 1.

 




'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git