|
|
Aşkından eridim döndüm hilaleKategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 17 Mart 2013 13:58:20 Daha yeni tanıdığım bir ozan Nebati. Azerbeycan Türklerinin çok sevilen, Azerbeycan Türkçesinin büyük Hak ve Halk ozanı. O, Şemsi Tebrizi, Mevlana Celaleddin Rumi, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Fuzuli, Şah Hatayi ile temsil edilen hak ve halk aşkı üzerine kurulu değerler bütünün 19.yy daki taşıyıcısı olmuş. Klasik edebiyat ile halk edebiyatını, Hak aşkı ile günlük yaşamın özlemlerini, arzularını biraraya getirişi ile özel bir yer edinmiş kadim bilgelik deryasında ve onun eşsiz gönül sanatı, şiirde.
Hem klasik şiirde hem de halk sanatındaki gücü ile son ozan, Nebati için Azerbeycan Türkçesinde verilen bilgi şöyle başlıyor: Güney Azerbaycan’ın Karadağ ilinin Dizmar mahalının Üştibin kasabasında, 1812 yılında ruhani ailesində anadan olmuşdur. Babası Seyid Yahya Mir Muhterem de Üştibin’de, bir derviş. Gezerek, islami konuları dergilerle yaymaya çalışıyor. Nebati, bir dörtlüğünde kökenlerini, M.Ö. 300 ile M.S. 700 yılları arasında önemli bir uygarlık kuran, Arap kökenli Nebatilere dayandırırken, bir başka şiirinde Türk olduğunu, dilinin Türkçe olduğunu, gözlerinin Hançobanı gözleri olduğunu söylüyor. Hançobanları, İlhanlılardan beri bölgede varlık gösteren Türk boylarından biridir. Nebati’nin çocukluğu Üştibin ve Karacadağ’da geçmiş. Eğitimi babasından almış. Klasik şiiri, Fars şiirinin en büyük şairlerinden olan 14.yy’da yaşamış Hafız Şirazi’yi, doğu tasavvuf düşüncesini derinden öğrenmiş. Büyüme çağında, babasına yoldaşlık yapmış, Azerbeycan’ın pek çok yöresini onunla birlikte gezmiş. Şiirlerinden anlaşılıyor ki, Karacadağ dışında Karabağ, Muğam, Tebriz, Horasan gibi daha pek çok yörede bulunmuş, değişik yaşamlara merakla bakmış. Bir tarikata katılıp, bir süre kendisini dünyadan ayırmış, nefsini yenmeye çalışarak, yalın bir yaşam içinde Hakk’ın sırlarına ulaşmaya da çalışmış. Gerçi, Nebati hiç bir zaman şiirlerinde halka bunu önermediği gibi bazı şiirlerinde gençliğinde kendini dünyadan mahrum ettiği döneme ilişkin pişmanlıklar da dile getirmiş. Dervişliği sırasında, sohbeti, bilgisi, insanlığı ile sevgi saygı kazanan Nebati, daha sonra Ürşibin’de kendisi bir mürşid olarak saygı görmüş. Fakat ne yazık ki, yaşamı büyük zorluklar, yoksulluk, sıkıntı içinde geçmiş. Bunun nedenini Nebati’nin yaşadığı döneme bakarak da görebiliriz. İngiliz krallığı ile Çarlık Rusya`sının politik oyunları sonucu yönetim üç kez el değiştirmiş. Kaçar Hanlığı sırasında, İran, yarı Rus yarı İngiliz sömürgesi haline gelmiş. Sömürge toplumlar, kendi sanatçılarına, halkına değer veren yönetimlerden oluşmuyor. Sömürgecileri beslemek kadar işbirlikçi, korkak, hain yönetimleri de beslemek, öz kaynaklarından yararlanamayan yoksul halka düşüyor. Ortaçağların önemli sufilerinden Nemetullah Veli’nin yolunda giden Nebati, kişinin özünü unutması, temizlenip saflaşması ile Hakk`a varacağına, özünü Hakk’la bir bulacağına inanır. Azerbeycan şiirinin, büyük ozanı Nesimi’nin “enelhakk” demesi gibi Nebati de bir şiirinde derki: “Bütün yaradılmış bizden başka değildir. Yerde, gökte, deniz ve madenlerde bizden başka hiç bir şey yoktur.” İşte bunları söyleyen Nebati’nin, ibadetten ayrılıp halk arasına çıkınca, yüzünde ayrı bir güzellik, aydınlık, ışık olurmuş. Bazan aşka gelip, aşka, muhabbete, içmeye dair şiirler okur, dinleyenleri kendinden geçirirmiş. Çağdaşlarınca onun sohbetinde bulunmak bir onur olarak görülürmüş. Öte yandan Nebati, dini yargıları, hurafeleri kötüler. Halkı ibadete çağıran, hurafelere inanmaya zorlayan kişileri “kor gözlü uzunkulak” diye adlandırır. İnsanları, yaşamdan zevk almaya, şen, güleryüzkü yaşamaya çağırır. Nebati’nin kimi saf dindar hali, kendini islam içinde görürken kimi ateşperest olduğunu, hristiyan olduğunu söylemesi bazan özünü kafir olarak adlandırması çelişkili görünebilir inananlara ve sufizmi bilmeyenlere. Elbette, Nebati varlığın birliğini özünde duyan bir aşıksa, varlığın tüm yüzlerini özünde kucaklayacaktır. Tebriz’de yayınlanan 7500 dizeden oluşan Divan’ındaki şiirlerin yarısı Azerbeycan Türkçesinde, yarısı ise Farsça. Ancak Nebati yaratıcılığının en güzel örneklerini içeren, hece ölçüsünde yazdığı halk şiirleri, coşmaları, geraylarının çoğu bir divana katılmamış. Halk şiirlerinin bir kısmında, Nebati’nin Hançoban mahlasını kullandığı da biliniyor. Nebati, 1878 yılında Hakk’a yürür. * Azeri şiirinde Fuzuli’nin yanında, Fars şiirinde ise Hafiz Şirazi’nin yanında yer bulan büyük ozan Nebati’yi bizler neredeyse hiç tanımıyoruz. Onun şiirlerini okuyarak gerçekten anlamı, değeri ile özümüze aktıma şansımız ise çok az. Tebrizli sanatçı, bağlaması ile gönülden gönüllere ışık gibi ağan Nevid Müsmir’I tanımasaydım Nebati’yi tanıma şansını hiç bir zaman bulamayacaktım. Günümüzün Türkiye Türkçesinden ayrı bir dilde yazılmış koşmaları, doğaçlamaları bir yerlerde okusam da anlamayacak, iç dünyamda duyumsayamayacaktım. Oysa bir aşığın (ozanın) sözleri başka bir aşığın yüreğinde ses bulup sazla dillenince, insan ne aklını ne de yüreğini artık uzak tutabiliyor ondan. İşte, Tebrizli bir Türkmen olan Nevid Müsmir’in besteleyip, söylediği bir Nebati şiiri. Sevdiğim! gözlerin aldı canımı! Yaği gamzelerin kanımı döker! Düşse herkim daha çıkmaz torundan, Görüm bu zülüftür ya ki misk-i ter? Başına örtüptür tirme-yi abi, Kaşları başlayıp naz-ü itabı, Aman saki getir ol mey-i nabi, Bu cellatın kılıncından elhazar! Nebati! gül güldü, açıldı lale, Çekgilen bülbül tek gülşende nale! Sana kurban saki dur ver piyale, Salgilen canıma meyden bir şerer! Yaği gamze= can alıcı gamze Tor= ağ, tuzak Tirme-yi abi= mavi yazma Gizli anlamlar: Mey: dervişin bütün manevi sırlardan haberdar olması için vasite. Naz: maşukun aşığa verdiği güç. Gamze: feyzler, kalpe giren cazibe. Saki= anlamlar dünyasının feyz bağışlayanı, cebrail, sevgini kalplere bahş eden tanrının seçdiği ruh. Tor, tuzak: aşk. Zülüf: karanlık, aşk belası Can= dünyevi hakikatların tazahürü, ruhu harekete geçirebilecek enerji. Piyale:insanın vücudu, gönül. Gül güldü: pir nazar eyledi Açıldı lale: manevi çakralar pir nazarıyla açıldı, basiret gözünün açılışı. Gülşen: erenler meclisi, batini dünya. ** ** Gerçekten, Nebati’nin dilimize, her iki dilde de (Farsça ile Azeri ve Türkiye Türkçeleri) yetkin şairlerce çevrilmesi gerek. Yüreğimize yakın, dilimize yakın ama duyuşumuza, kavrayışımıza bir niyet uzaklığında nice ozanlarımız, aşıklarımız var. Öyle bir derya var ki bizi bekleyen... Onun kıyısında durduğunu görünce insan, dayanamıyor bir an önce dalmak için özlemle doluyor. Bu çevirileri hem insanlığa hem aşıkların içinden çıktıkları halka, hem de ulaşmak için yandıkları deryaya bir ödev, sorumluluk olarak gören şairlerimiz, onları destekleyecek dil, yazın ustalarımız var mı? Bu köşemden yana yakıla soruyorum. Orada mısınız? Çevirebilir misiniz bizlere ulaştırabilir misiniz bu aşk damlalarını? HAÇANA DEK GEZİM BU DAĞI YİNE! *** Kaynaklar: Seyid Ebülqasim Nebati. Eserleri” (Bakı, 2004)
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|