|
Dost DostKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 12 Mart 2013 07:30:04 Aşık Veysel'i ilk tanıdığım tarihlerde TRT bünyesinde çalışmaktaydım. Mithat Paşa caddesindeki stüdyolar arasında koridorda karşılaşmıştım. Selam verdim elini sıkıp, kendi ismimi söyledim. Kısa bir sohbet için cadde üzerindeki çay ocağına gittik. Sivas'lı olduğundan, çok ortak konumuz olur diye düşünmüştüm. Ben de askerlik görevimi Sivas’da yapmıştım. Yöreyi ve civar köyleri iyi bilirdim. Bu kişiyi tanımanın çok önemi vardı benim için.
Bir halk ozanı, bir bilge şairdi ve görmediği halde tabiatı ve olayları yorumlayan bir insandı. Bir tanıştığı kişiyi sesinden dolayı, seneler sonra hatırlama kabiliyeti vardı. Şiirlerinde çok ince çizgilerle, insanlara ders niteliğinde anlatımı olması, daha ilk okumada anlaşılması benim için önemli idi. Her türküsünde bir zerafet, bir incelik bulmak doğaldı. Hani Aşık derdi ya ‘dost dost diye nice nicesine sarıldım, benim sadık yarim kara topraktır.’ Toprak onun için önemli idi, çünki köyde toprak işlenir, bir avuç buğday tohumu ekildiğinde, onlarca buğday verirdi. Toprak ne ağlardı, ne de gülerdi. Toprağı sabanla yırtar, türlü türlü kullandığımızı söylerdi Veysel. Kimi zaman topraktan kase yaparız, kimi zaman topraktan kerpiç yapar, duvar öreriz diye anlatırdı. Kimse düşünmez biz daha neler ederiz bu sadık yare, dağları deler maden çıkarırız, toprağı deler petrol ararız. Sonunda insan ömrü tükenir, bir küçük çukur açarız toprakta, gömeriz ömrü tükenenleri. Bu dünya, yaptıklarımızla yapamadıklarımızla kalır. Biz ömrümüzce yaşar, sonunda bu dünyadan göçer gideriz amma bu kara toprak burada kalır. Bu binlerce yıl böyle olmuş, böyle gelmiş böyle gitmiş. Aslında şairin söylediği gibi bu dünyada bıraktıklarımızla anılırız. Anadolu tarihimizde bu topraklar üzerinde bir çok medeniyetler yer bulmuş, iz bırakmışlar. Geçtiğimiz yıllarda bir kitap okudum ‘Savaş Tarihi’ . Bu kitabın ana teması savaş tarihinin başlangıcından günümüze kadar bilinen savaşları anlatmakta. Kitabın savaş tarihi Anadolu’da başlamakta. Çeşitli devletler kurulmuş bu Anadolu’da, kimi zaman bu devletler birbirleri ile savaş etmişler, kimi zaman barışmışlar. Ne zaman ticaret bu devletler arasında artmış, o tarihlerde savaş olmamış. Daha çok iki nehir arasında kalan bölgede bulunan toprakların çok kıymetli olduğu kabul edilmiş. Fırat ve Dicle nehir kenarları zaman zaman taşkınlarla gelen alünyonlar, bu toprakları çok verimli kılmıştır. Tigris ve Euphrates nehirleri olarak bu kitapta bahsedilen Dicle ve Fırat nehirleri, bu günlerde de önem arzetmekte. Çünkü bu nehirlerin yanıbaşlarının tarımsal alanlar olmasının yanında toprağın alt katmanlardaki petrol, bu yöreye iştahı kabaran ülkeleri çekmekte. Biraz daha içeriye gittiğinizde İran, güçlü ülkelerin ilgi ve alaka odağı olmaktadır. Yeraltı zenginliklerin en fazla olduğu bir ülke. Hani derler ya ‘’Bir Sengine Acem Mülkü Fedadır‘’ burada acem mülkü, yer altı zenginlikleri olarak kabul edilir. Dünyanın en zengin petrol havzaları, en zengin altın kaynakları, ve en zengin uranyum yatakları acem mülkünde bulunmakta. Üzerinde ağzı sulanan güçlü devletlerin gözlerini ayırmadıkları bir belde bu ülke. Bir küçük kıvılcımda bu ülkeye saldıracaklarını ayen beyan söylemekteler. İran Birleşmiş Milletlerin Nükleer konudaki bütün kurallarını tatbik ettiğini söylese bile, bu ülkeye olan sataşma, senelerdir sürmekte. Basra körfezinde olası bir savaşın, kötü sonuçlarından bütün dünyanın zarar göreceği apaçık ortadır. Bu arada Amerika Birleşik Devletleri’nin bir üssü olarak kabul ettiğimiz Memalik-i İsrail’i korumak adına Türkiye’ye yerleştirilen ‘’Vatansever’’ füzelerin, kimin vatanını kime karşı koruduğunu anlamakta güçlük çekmekteyim. Almanya Başbakanının bile bu bataryada askerlik görevini yapan kendi askerlerini Başefendi Recep’den evvel ziyaret etmesi bana çok komik geldi. Malatya’ya gelen Alman Başbakanı Angela Merkel’in, yakın dostu bölücü terör örgüt başı Öcalan’ın memleketine gelmekten mutlukluk duyduğu her halinden belli oluyordu. Bizi Suriye’den korumak için yerleştirildiği söylenen bu rampaların aslında, İsrail’i Suriye’den, dolayısıyle İran’dan korumak için yerleştirildiğini yöredeki yurdum insanı halk anlatmakta. Benim Suriye ve İran’la bir sıkıntımın olmaması gerekir. Benim halkımın yakınları Suriye’de yerleşik, İran’la ve Suriye ile çok iyi ticari ilişkimiz bulunmakta, bu nedenle bu iki ülke ile bizim bir husumetimizin olması çok uzak ihtimal idi. Bu nedenle biz ‘one minute’ adına neden kendimizi bu gün hedef haline getirelim. Bunu anlamakta zorlanmaktayım. Bizim on sene evvel hiç bir komşumuzla problemimiz yokken, şimdi problemsiz bir komşumuzun bile kalmadığı açık ve aleni görülmekte. Bir de kendi içimizde kavgalı olduğumuz bir çok konu bulunmakta. Devlet, hukukçularla kavgalı, üniversite hocaları ile kavgalı, doktorlarla kavgalı, memurlarla kavgalı, kahraman ordumuzun değerli mensupları ile kavgalı. Velhasıl herkesim toplumla kavgası var. Nerede benim sevgili Aşık Veysel Şatıroğlu’nun söylediği Dost Dost diye nice nicesine sarılacağımız dost bir ülke diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|