Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. Korkan, kendine güven duymayan insan kinci oluyor. Özgüveni olmayınca insanın, düşünceleri, inançları, eylemleri ile bütünlüklü yaşayamıyor. Bütünlüksüz kişilerin inançları ile eylemleri arasında tutarlılık olmuyor. Tutarlılıktan yoksun insanlar, inanç düzenekleri, örgütler gücü ellerinde tutabilmek için ahlaksız, acımasız olmak zorunda.
Bunları Prof.Dr.Fatih Hilmioğlu`nun durumunu düşünürken anladım. Bu değerli bilim insanını, hukuk dışı bir biçimde tutukevine kapatanlar, hukuğa ve insan haklarına aykırı olarak orada tutanlar, oradan sağ çıkarmayacaklar çünkü onun temsil ettiği düşünceden korkuyorlar.
Kendi inançlarına ise güvenleri yok!
Ama şu anda güçleri var. Bu yüzden bu kadar hain, kötü, kindarlar.
Kin duymaya, şiddet uygulamaya dayalı her düşüncede, her türlü iddiada, kurban olma, kurban yaratmaya dayalı her eylemde, yalancılık, iki yüzlülük, insafsızlık, utanmazlıkla birlikte görülüyor. Korku kine, kin yaşama yabancılaşmaya yol açıyor, sonunda insanlıktan çıkıyor kişi.
Korkarak, korku yaratarak, kin denen o bitmeyen intikam duygusu ile yaşayanlar, yaptıklarına inanç düzenekleri ile açıklama ya da aklama getirip, bunu dayattıklarında tüm toplumun da yozlaşmasına, ahlaksızlaşmasına yol açıyor.
Gerçek şu. Korkunun, kinin olduğu yerde ahlak olamaz.
Sevginin değil korkunun egemen olduğu yerde şiddet, kötülük, yalan egemen oluyor.
Sevginin olmadığı yerde ahlak olmuyor.
Sevginin olmadığı yerde dincilik olabiliyor ama….
Dindarlık, bir dinin her türlü emrini yerine getirmek onun kurallarını ezbere bilmek, insanın ruhuna ters bile olsa o kurallarla yaşamak, o kuralları başkalarına dayatmak ise bunun adı dinciliktir, bir diğer adı da faşizm.
Dindarlık, inanca çıkan yol yalnızca gönüldeki aşk ateşi ile baslamışsa, yol boyunca alçakgönüllülükle yalnızca inanç ıssının kendi nefsini yakıyorsa saygıya değer.
İnancınız her ne olursa olsun, tek tanrılı, çok tanrılı ya da tanrısız olun. Korkudan, kinden, öfkeden arınmış değilseniz ahlaklı olamazsınız.
Korkunun, kinin yerini özgüvenin, yaşamla barışıklığın, kendini bilmenin yani SEVGİNİN alması gerekir ahlaklı olabilmek için.
Sevgi seviyorum diyerek olmuyor. Sevgi düşünce değil, eylem değil, bir duyuş, yaşayış, bütünlüklü olma halidir.
Kişinin tüm dünyaya kucak açma, tüm varoluşu kendi bütünlüğü içinde kucaklama halidir.
Bu hali hiç bir anımızda yaşayamıyorsak kendi içimize çekilip kendimizi arındırmaya uğraşmaktan başka hiç bir şansımız yok. Hiç kimseyi suçlamayalım. Hiç bir ön koşul aramayalım. İnsanın kendi ile birlikte olması için bunu yalnızca istemesi gerekir.
Bu sevgi dolu olma halini arada sırada da olsa yaşadıysak tadını biliriz. Öyleyse o halin avcısı olalım. Hali her istediğimizde yakalayamasak bile kötülüğe, yalana, çirkefliğe uyanık; sevgiye, güzelliğe, iyiliğe açık olmamızı sağlar.
Korkanların ahlaksızlığına, sevgisizlerin zulmune tutsak olmuş tüm insanlara, şu anda en çok da Fatih Hilmioğlu`na, aşkla merhaba.