|
Dip NotKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 17 Ocak 2013 14:02:43 Yaşadığımız son 20 senede bilgiye ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu izlerken öğrenmek istediğim bir çok konuyu araştırmaya günlük yaşam içinde zaman yetmiyor. Osmanlı döneminden başlıyarak Türk diplomatlarına yabancı ülkelerde yapılan saldırıların kaynakları üzerinde alternatifli nedenleri aramayı istemişimdir zaman zaman. Anadolu toprakları üzerinde oynanan oyunların bu münbit topraklara sahip olma hevesi ile bir çok Avrupa devletinin iştahını kabarttığına inanmaktayım.
İtalya’nın Akdeniz kıyılarına göz dikmelerini, Fransa’nın Güney Doğu Anadolu’daki yeraltı zenginliklerinden dolayı bu yöreye yüreklerinin kabarmasını, İngiltere’nin Anadolu’nun başka yerleri konusunda hesaplarının olmasını doğal karşılamaktayım. Bakınız yazları İnglizler nerede tatil yapmaktalar, Fransızlar nereleri ziyaret etmekte, aklınıza gelen başka ülkelerin de yaptıkları başka hesapların var olduğuna inanmamak biraz saflık olur. Gelin zamanı biraz geriye saralım. Fransa’nın başkenti Paris genelde diplomatlarımızın suikaste kurban gittikleri bir başkent olarak ortaya çıkar. 1886 senesinde İsviçre’de kurulan HINCAK ve Tiflis’de kurulan TAŞNAKSUTYUN örgütlerinin ilk eylemleri: 26 Ağustos 1896 senesinde Galata’daki Osmanlı Bankasını basıp bir çok insanı katletmeleri... 21 Temmuz 1905 tarihinde Yıldız Suikastı olarak bilinen Sultan 2.Abdülhamit’e yapılan suikastta 26 kişinin hayatını kaybetmesi, 58 kişinin yaralanması... Bunu izleyen 15 Mart 1921 senesinde Berlin’de Talat Paşa, aynı yıl ve aynı yerde 6 Aralık tarihinde ise Sait Halim Paşa’nın öldürülmesi, Ermeni suikast teşkilatının Osmanlı’ya vurduğu acı darbelerdi. 21 Temmuz 1922’de Tiflis’de iki yaveriyle Cemal Paşa’ya yapılan saldırı da, bu Ermeni örgütünün işiydi. Aradan geçen yıllarda, bu örgüt ve uzantılarının 1973 senesinden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti diplomatlarına karşı ASALA adlı bir Ermeni örgütü ile Paris’i kendilerine merkez alarak giriştikleri saldırılarda, Türkiye Cumhuriyetin’den toprak talep etme ideallerini gerçekleştirmek için Fransa Devletinden destek gördükleri açıktır. Bu olaylar, 27 Ocak 1973 günü Mıgırdiç Yanıkyan adlı bir Ermeni katilin, Los Angeles Baş Konsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir’i teammüden Santa Barbara’da öldürmesi ile tekrar alevlenir. 22 Ekim 1975’de Viyana Büyük Elçisi Daniş Tunalıgil, çalışma odasında başından vurulur. 24 Ekim günü ise Paris Büyükelçisi İsmail Erez ve şoförü Talip Yener’in Ermeni intikam takımı tarafından öldürülmelerine, Fransa resmi makamlarının fazla bir tepkide bulunmamasını çok yadırgamıştım. Bu suikastleri 19 ayrı ülkede 27 saldırı takip etti. Türkiye’nin bu saldırılara, değişik yöntemlerle, son verilmesi yönünde bir çok anti terör taktikleri uyguladığı bilinmektedir. Asala’yı destekleyen Fransa’nın, Türkiye’nin yıpranması için arkasından çevirdiği oyunlar, uzun bir geçmişin intikamı olarak kabul edilebilir. Fransa’da bazı Ermeni Asala üyelerinin peş peşe kazaya kurban gitmesi sonrası, Asala örgütünün konudan geri çekilmesi ile boşalan yere, Fransa’nın taktik değiştirerek bu sefer Kürt militanları koymasını izlemekteyiz. Hatırlarsanız yakın geçmişte Bayan Mitterand isimli Fransa Cumhurbaşkanının eşi Kürtlerin bir anda hamisi rolüne soyunmuş, Türkiye’yi hiçe sayarak, araba ile Erbil e gitmişti. Yolda düzmece suikast senaryosu atlatılmış, bir de bize yutturmaya çalışmışlardı. Bütün bu oyunlara Fransa’nın bu güne kadar fazla bir ses çıkarmamış olmasını siz neye yorarsanız yorun, amma Türkiye üzerinde oynanan oyunların baş aktörü olduklarının su götürmez bir gerçek olduğuna inanmaktayım. Kimse bu oyunu haklı göstermeye çalışmasın. Kırmızı bültenle arananların Paris’te mutlu hayat sürdükleri bir gerçektir. Buna Türkiye’den kaçan adi suçluları da dahil etmek gerekir. Geçtiğimiz günllerde Paris’de üç Kürt kadın, çalıştıkları büroda başlarından bir kaç kurşun sıkılarak öldürüldü. Olaydan bir kaç dakika sonra CNN haberlerinde dünyaya duyurdu. Paris’de günde kaç cinayet işlendiğini bilmemekle birlikte, başka hiç bir cinayetin bu kadar hızla dünya haber merkezlerine ulaştığını duymamıştım. Bunca senedir diplomatlarımıza karşı işlenen cinayetlere duyarsız kalan Fransa Hükümeti, bir anda üç Kürt kadının başından vurularak öldürülmesi konusunda saatlerce yayın yaptılar. Olayı kınadılar. Fransa Cumhurbaşkanının televizyon ekranlarından beyanat vererek, bu bayanlarla zaman zaman konuştuğunu söylemesini yadırgamadınız mı? Türk vatandaşlarına aşırı sıkı vize uygulayan bir ülkenin Cumhurbaşkanının, Kürt kadınlarla neden bu kadar ilgilenmekte olduğunu hiç düşündünüz mü? Ortada çok büyük bir pastadan bahsediyoruz. Tonlarca uyuşturucu ticareti, yüzbinlerce silah kaçakcılığı geliri, tonlarca uyuşturucu tarımı geliri, ellerde taşınacak paralar olmasa gerek. Bu mali kaynak bavullarda da taşınmaz. Bunlar bankalarda ticaret karşılığı hesaplarda yatar. Bu yüklü mali kaynak İsveç, Fransa ve Amerikan bankalarının en önemli mevduatını teşkil eder, bu nedenle bu ülkeler Türkiye’den vaz geçer amma Kürtlerin organize ettikleri bu sistemden vazgeçemez diye düşünmekteyim. Bu gün sözde Ermeni soykırımı konusunu reddetmeyi suç sayan bir yasayı çıkaran Fransa Parlementosu, dilerim bir gün gelir devran döner, kazdıkları kuyulara kendileri düşerler diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|